AFYON HAYATI (30)

Üçüncüsü: İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyeye dair bir kanun-u esasîsi dahi bu Hadîs-i Şerifin hakikatıdır. Yâni, hariçteki düşmanların tecavüzlerine karşı, dahildeki adaveti unutmak ve tam tesanüd etmektir. Hattâ, en bedevî taifeler dahi bu kanun-u esasînin menfaatini anlamışlar ki; hariçte bir düşman çıktığı vakit, o taife birbirinin babasını, kardeşini öldürdükleri halde; o dahildeki düşmanlığı unutup, hariçteki düşman defoluncaya kadar tesanüd ettikleri halde; binler teessüflerle derizki; benlikten, hodfürûşluktan, gururdan ve gaddar siyasetten gelen dahildeki tarafgirâne fikriyle kendi tarafına şeytan yardım etse, rahmet okutacak, muhalifine melek yardım etse lânet edecek gibi hâdisatlar görünüyor. Hattâ bir sâlih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük sâlih âlimi tekfir derecesinde gıybet ettiği ve İslâmiyet aleyhinde bir zındığı, onun fikrine uygun ve taraftar olduğu için hararetle sena ettiğini gördüm ve şeytandan kaçar gibi, otuzbeş senedenberi siyaseti terk ettim. Hem şimdi birisi; hem Ramazan-ı Şerife, hem Şeair-i İslâmiyeye, hem bu dindar millete büyük bir cinayeti yaptığı vakit, muhaliflerinin, onun o vaziyeti hoşlarına gittiği görüldü. Halbuki, küfre rıza küfür olduğu gibi; dalâlete, fıska, zulme rıza da, fıskdır, zulümdür, dalâlettir. Bu acîb halin sırrını gördüm ki; kendilerini, millet nazarında ettikleri cinayetlerinden mâzur göstermek damariyle, muhaliflerini, kendilerinden daha dinsiz, daha câni görmek ve göstermek istiyorlar.
İşte bu çeşit dehşetli haksızlıkların neticeleri pek tehlikeli olduğu gibi, içtimaî ahlâkı da zîr ü zeber edip, bu vatan ve millete ve hâkimiyet-i İslâmiyeye büyük bir sukiasd hükmündedir. Daha yazacaktım, fakat bu üç nokta-i esasiyi şimdilik dindar hürriyetperverlere beyan etmekle iktifa ediyorum.
Said Nursî

* * *

Adnan Menderes’e gönderilmek niyetiyle evvelce yazılan içtimaî hayatımıza ait bir hakikatın hâşiyesini takdim ediyoruz:
Hâşiye: Eskilerin lüzumsuz keyfi kanunları ve suistimalleri neticesiyle, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticani mes’elesini dindar Demokratlara yüklememek ve lem-i İslâmın nazrında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum: Ezan-ı Muhammedinin (A.S.M.) neşriyle, Demokratlar, on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofyayı, beşyüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve halen İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran yirmisekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatına karar verdikleri Risale-i Nurun resmen serbestisini dindar Demokratlar ilân etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar. O vakit lem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahatları onlara yüklenmez fikrindeyim. Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuzbeş senedenberi terkettiğim siyasete bir iki saat baktım ve bunu yazdım.
Said Nursî

* * *

Ankara’daki Nur Talebelerinin Bir Mektubu
Aziz Sıddık Kardeşlerimiz,
Mektubunuzdan, İslâm güneşinin bir ziyasını sezer gibi olduk. Yüzlerce senedenberi insaniyet aleyhine, İslâmiyet zararına mütecaviz fikir neşreden ehl-i küfrün tahriblerini tamir için ortaya atılan Risale-i Nurun -sizlerin mektubunuzdan- gençlerin arasına yayıldığını sezdik. Ebedî hayat yolunun hakperest yolcuları, hayâlî boş lâfları terkedip, Risale-i Nurla küfür tohumlarını eriteceklerdir. Nur’un talebeleri, ehl-i kalb ve imanın hakikî kardeşleridirler. Siz kardeşlerimizin mektubları, bizlere hız veriyor ve verecek. Kur’ânın tefsiri olan Risale-i Nur, bize dalâlette kalmanın ve küfürle mücadele etmemenin bu zamanda büyük ahmaklık olduğunu bildiriyor. Komünistliğin, anarşistliğin, masonluğun kuvvet kazandığı bir devirde en mühim bir vazife, Nur’a hizmet etmek ve rıza-yı İlâhîyi tahsil için onu isteyene vermektir. Bu en baş ve en ehemmiyetli, en kıymetli ve mübarek vazifemizden bizi döndürmek isteyen en ağır hücumlar dahi, bizlerin hızını arttıracaktır. Risale-i Nur bize öğretiyor ve isbat ediyor ki: Bu dünya, bir misafirhanedir. Ebedî hayatı isteyenler, misafirhanedeki vazifelerine dikkat gösterdikleri nisbette memnun edilirler. Demek ki şimdi en esaslı vazifemiz bataklıktan kurtulmak isteyen ehl-i dinin; karanlıktan usanmış, gıdasız kalmış kalblerin yardımına koşmak, kendimizden başlayarak Nur’un dellâllığını yapmaktır. Bilhassa ve bilhassa şurası çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki, en başta ve en evvel Risale-i Nur’u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur’ân ve iman hakikatlariyle kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve şartlarla, o hârika eser külliyatını bir an evvel ikmal etmektir. İşte bu nimet-i uzmâya nail olan her genç ve herkes, bire yüz, bin kuvvetinde, kendine, vatan ve milletine faideli olur. Vatan, millet, gençlik ve lem-i İslâm çapında hizmet edebilecek bir vaziyete gelebilir. Bunun için, başta Hazret-i Üstadımız Bediüzzaman ve onun hakikî ve ihlâslı talebeleri olmaya lâyık sizlerden dua istirham ediyoruz ki, Risale-i Nur’un mecmualarını bir an evvel temin edelim, arayalım, bulalım, dikkat, tefekkür ve ihlâsla okuyalım._Kur’ân ve îman hizmetine bu vaziyette koşalım.
Risale-i Nur’un bu asırdaki makbuliyetine işaret eden deliller fazlasiyle mevcut olduğuna göre, insaf sahibi her mü’min kardeşimiz, onun tabiî bir yardımcısıdır. Hem madem, Risale-i Nur bu asra has hususiyetler taşıyor, hem madem, binlerce âlimlerin takdirleriyle karşılanıyor; hem madem, Kur’ânın dellâllığını yapan kahraman Üstad, eşine rastlanmayacak bir mükemmeliyetle, dürüst adımlarla, hakikî prensiplerle, bütün hayatını îman ve İslâmiyete vakfetmiş, dünyevî hiçbir menfaat aramadan sırf Allah rızası uğruna çalışmıştır; hem mâdem, bütün kuvvetiyle Nur talebeleri de, îman ve İslâmiyete Ehl-i Sünnet dairesinde hizmet için hayatlarını dahi çekinmeden veriyor ve süflî menfaat peşinde değildirler ve madem yüz binlerce Nur talebeleri bütün tazyik ve tehditlere rağmen bu hakikati fiilen isbat etmişler; hem her talebe, bugün cereyan eden bâtıl felsefenin akidelerine, hakikî, mantıkî cevaplar vermek üzere yetişmişler ve yetişiyorlar; hem her ihtiyacımıza Kur’ân cevap veriyor, onda lâzım olan her hakikat sarih olarak vardır ve madem Kur’ân, en güzel şekilde ders veren Allahın hediyesi, bir nuru ve rahmetidir..                
Devam Edecek