BEDİÜZZAMAN'IN MÜNÂZARAT'I
Yedinci vehim: İttihad-ı İslâm cemaati, sair cemiyet-i diniye ile şakku'l-âsâdır. Rekabet ve münaferatı intaç eder.
Elcevap: Evvelâ umur-u uhreviyede haset ve müzahamet ve münakaşa olmadığından, bu cemiyetlerden hangisi münakaşaya, rekabete kalkışsa, ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.
Saniyen: Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şartla umumunu tebrik ve onlarla ittihad ederiz.
Birinci şart: Hürriyet-i şer'iyeyi ve âsâyişi muhafaza etmektir.
İkinci şart: Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cemiyete leke sürmekle kendisine kıymet vermeye çalışmamak; birinde hatâ bulunsa, müfti-i ümmet olan cemiyet-i ulemâya havale etmektir.
Salisen: İ'lâ-yı kelimetullahı hedef-i maksat eden cemaat, hiçbir garaza vasıta olamaz. İsterse de muvaffak olamaz. Zira nifaktır. Hakkın hatırı âlidir, hiçbirşeye feda olunmaz. Nasıl Süreyya yıldızları süpürge olur veya üzüm salkımı gibi yenilir? Şems-i hakikate "püf, üf" eden, divaneliğini ilân eder.
Ey dinî cerideler! Maksadımız, dinî cemaatlar maksatta ittihad etmelidirler. Mesalikte ve meşreplerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklit yolunu açar ve "Neme lâzım, başkası düşünsün" sözünü de söylettirir.
Sekizinci vehim: Ehl-i İttihad-ı İslâm olan buradaki cemaate, mânen gibi sûreten de intisap edenlerin ekserisi avam, bir kısmı da meçhulü'l-hal olduğundan, fitne ve ihtilâfı imâ ediyor.
Elcevap: Belki, ağraza adem-i müsaadesine binaendir. Hem de, madem maksadı ittihad ve ilâ-yı kelimetullahtır; teşebbüsat ve harekâtı da ibadettir. İbadet camiinde şah ve gedâ birdir. Müsavat hakikî düsturdur. İmtiyaz yoktur. Zira en ekrem, en müttakîdir. Ve en müttakî, en mütevâzidir. Binaenaleyh, mânen asıl hakikat, ittihada intisap ile beraber sûreten onun nümunesi olan bu uhrevî ve sırf dinî cemaate intisap ile teşerrüf edecek. Yoksa şeref vermeyecektir. Bir katre, bahr-i ummanı tezyid edemez. Hem de, bir günah-ı kebire ile imandan çıkmadığı gibi; şems garptan tulû etmediğinden, tevbenin kapısı da açıktır. Bir desti müteneccis su, bir denizi tencis etmediği gibi, kendi de temizlendiğinden, şimdi bu nümune-i ittihada intisap eden adama şartımız olan sünnet-i Nebeviyeyi (aleyhissalâtü vesselâm) ihyâ ve evâmirine imtisal ve nevâhîden içtinap ve asâyişe ilişmemek, elinden gelse azm-i kat'î ile dahil olan bazı meçhulü'l-hal olanlar, bu hakikat-i âliyeyi lekedar etmez. Zira kendi lekedar olsa da, imanı mukaddestir. Rabıta da imandır. Bu unvan-ı mukaddese böyle bahaneyle leke sürmek İslâmiyetin kıymet ve ulviyetini bilmemekle beraber, kendini ahmaku'n-nas ilân etmektir. Nümune-i ittihad olan cemaatimize—sair cem'iyât-ı dünyeviyeye kıyasen—leke sürmeyi, târiz etmeyi cemî kuvvetimizle reddederiz. İstifsar tarikiyle bir itirazları olursa, cevaba hazırız. İşte meydan!
Benim dahil olduğum cemaat, burada tafsil ettiğim İttihad-ı İslâmdır. Yoksa muterizlerin bâtıl tevehhüm ettikleri cemiyet-i mütehayyile değildir. Bu dinî heyet efradı, şarkta olsa, garpta olsa, cenupta olsa, şimalde olsa beraberiz.
Sual: Sen imzanı bazen "Bediüzzaman" yazıyorsun. Lâkap medhi imâ eder.
Cevap: Medih için değildir. Kusurlarımı, sened-i özrümü, mazeretimi bu unvan ile ibraz ediyorum. Zira bedi, garip demektir. Benim ahlâkım, sûretim gibi ve üslûb-u beyanım, elbisem gibi gariptir, muhaliftir. Görenekle revaçta olan muhakemat ve esalibi, benim üslûp ve muhakematımla mikyas ve mihenk itibar yapmamayı bu unvanın lisân-ı hâliyle rica ediyorum. Hem de muradım, "bedî," acip demektir.
“Ömrümün hakkı için, her bir acayip şey beni kastediyor, beni buluyor. Acayibin kendi gözünde bile ben acayip bir şey gibiyim.” masadak oldum. Bir misâli budur: Bir senedir İstanbul'a geldim, yüz senenin inkılâbatını gördüm.
Selâm, hidâyete erenler üzerine olsun.
Cemî mü'minlerin lisânıyla insanların adedi kadar deriz: Yaşasın Şeriat-ı Ahmedî! (aleyhissalâtü vesselâm).
Bediüzzaman Said Nursî
Biraderim Başmuharrir Beye,
Edipler edepli olmalıdırlar. Hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalıdırlar. Matbuat nizamnamesini vicdanlarındaki hiss-i diyanet tanzim etsin. Zira bu inkılâb-ı şer'iye gösterdi ki, vicdanlarda hükümferma, nuru'n-nur olan hamiyet-i İslâmiyedir. Hem de anlaşıldı ki, ittihad-ı İslâm umum askere ve umum ehl-i imana şâmildir. Hariç kimse yoktur.
Said Nursî
DEVAM EDECEK