EMİRDAĞ LÂHİKASI

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Size melâikeye ait Meyvelerin bir parçasını daha gönderdim. Mahkeme reisi, kitaplarımı bana vereceğini söylemesi üzerine, Denizli’ye iki vekâletname gönderdim. Burada bana şiddetli bir tecrid ve tazyik verildiğine merak etmeyiniz; inayet-i Rabbâniye devam ediyor.
Medâr-ı ibrettir ki; burada Risale-i Nur serbest okunup yazılırken –hilâf-ı âdet– başta bu kış, yaz gibi gittiğini çok adamlardan işittim. Ne vakit bana ve Risale-i Nur’a hücum edildi; yazdırılmadı, tatil oldu; gayet şiddetli bir kış başladığı gibi, Afyon’a şekva suretinde yazılan hasb-i hal ve zelzeleleri Risale-i Nur’un tatiliyle münasebetdar gösterdiği cihetini inanmayanlaar güya inandırmak için aynı taarruz zamanında başlayıp şimdiye kadar ara sıra hafifçe sarsar, ikaz ediyor diye işittim.
Hem, ne vakit Risale-i Nur’a ilişilmişse, bir nevi umumî korku başlamış görüyoruz. Demek bu vatanın belâlardan muhafazası için Risale-i Nur bir kat’i vesiledir. Madem böyledir, millet ve vatanı sevenler Risale-i Nuru serbest bıraksınlar ve okusunlar ve okutsunlar.
İaşe için tahsisatlarından, yalnız masraf borçları vermek için bir tek defa sekiz günlük tâyinatı kabul ettim, daha istemem dedim.

* * *

Aziz, sıddık, tam metin kardeşlerim!
Şehid merhumun berzahda okumasıyla mesrurâne meşgul olduğu Nur Risalelerini dünyada kendi yerinde çalışmak ve beni de çalıştırmak için yazılmışlar gibi tam vaktinde yetişti ve Medrese-i Yusufiye’nin üç tatlı meyvesini ve Kur’ân’ın kudsi ve Firdevsi binler meyveler veren üç hizbini beraber getirdi.
İki kahraman mübarek, yazdıkları güzel iki Meyvelerinin tarzında ve kıt’asında Onbirinci Mes’elesini dahi yazıp dört-beş nüsha “Hizb-i Nuriye” varsa ve beş-altı “Hizb-i Kur’âniye” ile beraber gönderilse münasiptir. Ve Hüsrev’in fıkrası, Onbirinci Mes’elenin âhirinde kaydedilsin.
Size bu defa Âyetü’l-Kürsî’nin arkadaşı ve tetimmesi iki-üç âyetin bir nükte-i i’câziyelerine dair bir parça gönderdim; daah tamamlamağa bir ihtar almadım, noksan kaldı; pek acelelikle yazıldı. Ehemmiyetli sırlar göründü, fakat dünyaya bakmamak için tamam ve açık yazdırılamdı. Eğer hoşunuza gitse, Onbirinci Mes’elenin Hâşiyesinin bir lâhikası olarak kaydederseniz ve “İ’câz-ı Kur’ân Risalesi”nin zeyillerinde hem “El-felâk” nüktesini, hem bunu yazarsınız.
Kardeşlerim! Hiç merak etmeyiniz. Kat’i kanaatım geldi, bizler, bir inayet altında, gayet ehemmiyetli bir hizmette ve ihtiyar ve iktidarımız hâricinde bir dest-i gaybi tarafından istihdam ediliyoruz.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Sizin gayet mübarek ve cennet meyveleri gibi şirin hediyelerinizi ve Denizli cihetindeki beşaretinizi aldım. Şimdi bu dakikada pek çok işler beni uzun konuşturmayacak; kısa kesmeye mecbur oldum. Çünkü, hediyeyi getiren çabuk gidecek diye acele yazdım.
Evvelâ: Son parçada, başta bin üçyüz kırk dört sehivdir. Eğer okunmayan iki hemze ve medde sayılmazlarsa sehiv değil hem çok mânidardır. Doğrusu bin üçyüz kırkyedidir ki, parçanın âhirinde tekrar doğru yazılmış.
Ve Saniyen: Fihristede Âyet-i Hasbiye olan Dördüncü Şuâ’ın fihristesi, İhtiyar Lem’ası’nın Ondördüncü ricası yerinde yazılsın. Hakikaten münasip görünüyor, tam bir ricadır.
Sâlisen: Yirmisekizinci Lem’a’nın Yirmisekizinci Nüktesinin aynı fihristesi değil, Onbeşinci Söz’ün âhirinde yazılsın. Çünkü ikisi aynı hakikattan bahsediyor.
Râbian: Merhum Hâfız Ali’nin Lem’alar’ını tashih ettim. Yakında inşâallah gönderilecek.
Bu günlerde mübarek kahramanların Firdevsî ve Yusufî meyvelerini tashih ederken o risale bana o derece kuvvetli ve kıymetli göründü ki, bağırarak dedim: “Bütün çektiğimiz hapis sıkıntıları yüz misli ziyade olsa da, yine bu Meyve Risalesi, yüz derece daha fazla iş görmüş. En muannidleri de imana getirerek geniş dairelerde kendini zevkle okutturuyor.
Ey bana sıkıntı veren bedbahtlar! Bana ne yaparsanız yapınız, beş para vermem; başımıza ne gelse ucuzdur; ayn-ı inayettir ve mahz-ı rahmettir” diye tam teselli buldum.
Umum Risale-i Nur talebelerine selâm ve selâmetlerine dua ederiz.                                  Said Nursî
Devam Edecek