EMİRDAĞ LÂHİKASI
Altıncı nokta: Yağmursuzluk bir musibettir ve ceza-yı amel bir azabtır. Buna karşı; ağlamakla ve hüzün ve kederle, niyaz ve hazinâne yalvarmakla ve pek ciddi nedamet ve tevbe ve istiğfar ile karşılamak ve sünnet-i seniyye dairesinde, bid’alar karışmadan, şeriatın tâyin ettiği tarzda dergâh-ı İlâhiyeye iltica etmek ve dua ve o hale mahsus ubûdiyetle mukabele etmektir.
Hem böyle umumî musibetler, ekser nâsın hatasından geldiği cihetle, o insanların ekseri -kısm-ı âzamı- tevbe ve nedamet ve istiğfar etmekle defolur.
Biz Risale-i Nur şâkirdleri dünyaya çok ehemmiyet vermediğimizden, dünyaya yalnız Risale-i Nur için baktığımızdan, bu yağmursuzlukta dahi o noktadan bakıyoruz. İşte Denizli’de mahkemeye verilen cüz’î bir kısım Risale-i Nur, sahiplerine iadesinin aynı zamanında, burada dahi bir kısım zâtlar yazmağa başlamaları aynı vaktinde, bu yağmursuzlukta bir derece rahmet yağdı. Fakat Risale-i Nur’un serbestiyeti cüz’î olmasından, rahmet dahi cüz’i kaldı. İnşâallah, yakında benim de risalelerim iade edilecek, tam serbest ve intişarı küllîleşecek ve rahmet dahi tam olacak.
* * *
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Hizbü’l-Kur’ânü’l-Muazzam’ın hem fevkalâde ehemmiyeti, hem faideleri; hem okumasında hiçbir vesvesenin gelmemesi, hem bütün Kur’ân’ın en sevaplı âyetlerinin ihtivası, hem Risale-i Nuriye’nin bütün esaslarını ve hakikatlerini cem’etmesi; hem herkese, hususan her vakit bütün Kur’ân’ı okumaya fırsat bulamayan ve hâfız olmayanlara tamam Kur’ân’ın bir nümune-i kudsîsi; hem tamam Kur’ân’ın tevafuklu tab’ında bir misâl-i musağğarı ve müjdecisi; hem maddî ve lâfzî ve mânevî parlak bir i’caz göstermesi gibi, pek çok hâsiyetleri var ve bu şuhûr-u mübarekedeki pek çok bereketlere ve nurlara ve sevaplara medardır ve onun tab’ına ve neşrine çalışmışlara çok büyük hayırlar kazandırır. Risale-i Nur’un iki parlak ve kudsî istinad noktası ve âb-ı hayat çeşmesi olan âyetiyle, âyeti, her nasılsa sehven Sûre-i Âl-i İmran’dan alınan âyetlerde yazılmamışlar. O iki âyeti de yazıp içine koyunuz.
Bu günlerde on ikinci sahifeyi okurken birden âyeti gözüme ilişti. Mâkabline baktım ilâ âhir gördüm. Arka sahifesine baktım, gördüm ki; Risale-i Nur’a işaret eden dört âyet var ve onlar, Birinci Şuâ’da izah edilmiş. Kalbime geldi. Herhalde bu dehşetli âyet, bu dehşetli ve zulümatlı ve nifakı kuvvetli asrımıza da hususi bakar. Dikkat ettim, kanaatım geldi. Bir emaresi şudur ki: cifir ve ebced hesabıyla, tam tamına nifakın dört mertebesinin tarihlerine tevafuk ile parmak basıyor. Şöyle ki:
Şeddeler sayılır, eğer okunmayan hemzeler ve kef’deki okunmayan ye zayılmazsa, tam tamına bin üçyüz altmışiki ederek bu seneye parmak basar.
Eğer şedde bir nun bir lâm-ı aslî hesap olsa, biri üçyüz kırkiki ederek Birinci Harb-i Umumînin dehşetli nifakları netice veren tarihine tam tamına tevafukla haber verir.
Eğer şedde iki nun sayılsa, okunmayan hemzeler ve sayılsa bin üçyüz yetmişaltı ederek, bu zulümatlı nifakın sukut mertebesine ve çok âyetlerde ‘’Nur’’ ile karşılaştırılan kelimesinin makam-ı cifrîsi olan bin üçyüz yetmişikiye dört farkla tevafuk ederek haber verir.
Eğer okunmayanlar sayılsa ve ennari’daki şedde lâm-ı aslî olsa, tam tamına bin üçyüz altı ederek küfür ve nifakın dehşetli fırtınalarının tarihine tevafukla parmak basar gördüm.
Evet, iki re dörtyüz; üç kef iki lam üçyüz; bir kaf iki şeddeli nün’lar üçyüz; bir mim bir sin yüz; diğer mim bir ye bir nün o da yüz; iki nün o da yüz; yekûnü bin üçyüz. Bir lam bir kef elli; şeddeli dada sekiz; ve iki medde, iki hemze dört; mecmuu bin üçyüz altmışiki eder. Öteki üç adedi de kıyas edilsin.
Hem onikinci ve onüçüncü sahifelere dikkatle baktım, gördüm ki: Risale-i Nur’a ve şâkirdlerine ve muârızlarına o derece mutâbık geliyor ki; değil yalnız bir mâna-yı işârî ile bir remizdir; belki bu asra bakan mâna-yı sarihiyle hususi bakar, küllî mânasına mümtaz bir ferd olarak dahil eder diye kat’î anladım, hadsiz şükrettim. Bu hizmet-i Nuriyede şimdiye kadar başımıza gelen belâlar yüz derece ziyade olsa yine ucuzdur; biz kazanıyoruz. O belâlar, ehemmiyetsiz fâni şişelerimizi ve cam parçalarımızı kırmalarıyla, bâki ve uhrevî elmasları bize kazandırıyorlar diye sabır içinde şükretmeliyiz ve sevinmeliyiz bildim.
Hem beni bu sekizinci defadaki zehirlendirmeleri dahi yine akîm kaldığını size beşaret veriyorum. Feinnekemuhrusu biâynilmineyeti Gavs-ı Âzam’ın teminatı, yine tahakkuk eyledi.
Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua eder ve dualarını bu mübarek şuhûr-u selâsede isterim.
Ve daire-i nuriyede kesretli bulunan mâsumların ve elleri boş dönmeyen mübarek ihtiyarların mâsumâne dualarını bütün ruhumlar arzu eden
Kardeşiniz Said Nursî
* * *
Aziz Kardeşlerim!
Size iki pusulayı Leyle-i Regâibden altı saat evvel yazdım. ‘’Hizbü’n-Nuriye’’ kağıt ile teslimden sonra, kat’iyen benim kanaatimde bir nevi Mu’cize-i Ahmediye olarak, iki aydan beri mütemadiyen kuraklık ve yağmursuzluk, her tarafta daima namazlardan sonra pek çok duaların akîm kaldığı ve herkes me’yusiyetten derd-i maişet endişesiyle kalben ağlarken, birden Leyle-i Regâib -bütün ömrümde hiç mislini işitmediğim ve başkalar da işitmediği- üç saatte yüz defa belki fazla tekrar ile melek-i ra’dın yüksek ve şiddetli tesbihatıyla öyle bir rahmet yağdı ki; en muannide dahi Leyle-i Regâibin kudsiyetini ve Hazret-i Risaletin bir derece, bir cihette âlem-i şehadete teşrifinin umum kâinatça ve bütün asırlarda nazar-ı ehemmiyette ve Rahmeten lilâlemîn olduğunu isbat etti ve kâinat o geceyi alkışlıyor diye gösterdi.
Devam Edecek