EMİRDAĞ LÂHİKASI
Acaba, dualarımızda Isparta, bu memleketle beraberdi, bu yağmurda hissesi var mı?. Merak ediyorum. Şimdiye kadar çok emarelerle Risale-i Nur bir vesile-i rahmet olmasından, bu rahmet îma eder ki, her halde ehemmiyetli bir fütuhatı perde altında vardır ve belki serbestiyetine bir işarettir. Hem burada Lem’alar’ın verdiği iştiyak cihetiyle yazıcıların çoğalması, inşâallah bir nevi makbul dua hükmüne geçti.
* * *
Aziz, Sıddık, Sarsılmaz Kardeşlerim ve Vârislerim!
Bana karşı şimdiki tazyikatın üç sebebi var:
Birincisi: Hey’et-i vekilenin kararıyla, iâşem için her gün iki buçuk banknot ve sâir masraflar için de bir tahsisat ve istediğim tarzda bir haneyi inşa edip bana vermek hakkında buraya emir gelmişti. Ben de kabul etmedim. Yalnız yol masrafı için Denizli’de sevkiyatım için verilen bir kısmı kabul ettim. Onlar da kızdılar, tarassuta başladılar.
İkinci Sebep: Denizli havâlisindeki ahâli Risale-i Nur hesabına bana karşı haddimden pek çok ziyade hüsn-ü teveccüh göstermesiyle ve buralarda dahi aynı hal başlaması, garazkârların evhamına dokunmasıdır.
Üçüncüsü: Mâlum ölmüş adamın hesabına benden intikamını almak için Afyon Valisinin garazkârâne bahaneleridir. Fakat kader-i İlâhî, onların bu zulümlerini hakkımızda merhametlere ve maslahatlara çeviriyor. Siz merak etmeyiniz. Bir maslahat şudur ki: Onlar, yalnız Risale-i Nur yerinde beni susturuyorlar. Halbuki benim bedelime Risale-i Nur yüzer dillerle ve şâkirdleri binler lisanlarıyla mükemmel konuşuyorlar; bu Nurları, zulmetli kafalara ders veriyorlar. En büyük memurların onlara gönderilen Risale-i Nur’un müdafaası olan Meyvenin tesiriyle başka risaleleri de -bilhassa Hüccetullahi’l-Bâliğa Mecmuası’nı- kemâl-i merakla tedkik etmeğe başlamaları, onların inatlarını kırdığına çok emareler var.
Evet, nasıl ki, onlar şahsımla meşgul olmaları Risale-i Nur’un bir derece serbestiyetine ve intişarına faidedir, öyle de; kardeşlerimle görüştürmemek dahi ehemmiyetli bir maslahattır. Hattâ bir defa görüşmek için yüz lirasını sarfedip buraya kadar gelen bir kardeşimizin görüşmeden geri gitmesi; tam bir maslahat oldu. Eğer kapı açılsa, her taraftan ziyaretçi tehacümüyle hem garazkâr ve vehhamların evhamına dokunmak ihtimali, hem sırr-ı ihlâsa ve mesleğimiz olan prensibimize zararı bulunması cihetiyle bu tecridim, hakkımızda bir inayettir. Bu şuhûr-u mübarekede kazanç bire yüzdür. Mübarek kardeşlerim ricâlen ve nishaen ve mâsumlar ve muhterem ihtiyarlar dualarıyla bize yardım etmelerine pek ziyade ihtiyacımız var. İnşâalllah daha hiçbir fırtına sizleri sarsmayacak, çelik gibi metanetiniz kırılmayacak.
* * *
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
(Hem mânevi, hem maddî bir kaç cihette sorulan bir suâle mecburiyet tahtında bir cevaptır.)
Suâl: Neden, ne dahilde, ne hâriçte bulunan cereyanlara ve bilhassa siyasetli cemaatlere hiçbir alâka peydâ etmiyorsun? Ve Risale-i Nur ve şâkirdlerini mümkün olduğu kadar o cereyanlara temastan men’ediyorsun?.. Halbuki, eğer temas etsen ve alâkadar olsan, birden binler adam Risale-i Nur dairesine girip, parlak hakikatlerini neşredeceklerdi; hem bu kadar sebepsiz sıkıntılara hedef olmayacaktın!
Elcevap: Bu alâkasızlık ve içtinabın en ehemmiyetli sebebi: Mesleğimizin esası olan İhlâs bizi men’ediyor. Çünkü: Bu gaflet zamanında, hususan tarafgirâne mefkûreler sahibi, herşeyi kendi mesleğine âlet ederek, hattâ dinini ve uhrevî harekâtını da, o dünyevî mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor. Halbuki, hakaik-ı imaniye ve hizmet-i nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbir şeye âlet olamaz. Rıza-ı İlâhîden başka bir gayesi olamaz. Halbuki şimdi cereyanların tarafgirâne çarpışmaları hengâmında bu sırr-ı ihlâsı muhafaza etmek, dinini dünyaya âlet etmemek müşkilleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlâhiyeye dayanmaktır.
İçtinabımızın çok sebeplerinden bir sebebi de; Risale-i Nur’un dört esasından birisi olan ‘’Şefkat etmek, zulüm ve zarar etmemektir.’’ Yani: ‘Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabası hatakâr olmaz, cezaya müstehak olmaz’’ olan düstûr-u irade-i İlâhiyeye karşı, bu zamanda sırrıyla şedit bir zulüm ile mukabele eder. Tarafgirlik hissiyle, bir câninin hatasıyla değil yalnız akrabasına, belki taraftarlarına dahi adâvet eder. Elinden gelse zulmeder. Elinde hüküm varsa, bir adamın hatasıyla bir köye bomba atar. Halbuki bir mâsumun hakkı, yüz câni için feda edilmez; onların yüzünden ona zulmedilmez. Şimdiki vaziyet, yüz mâsumu birkaç câni için zararlara sokar.
Meselâ: Hatalı bir adama müteallik, bîçare ihtiyar valide ve pederi ve mâsum çoluk çocukları ezmek, perişan etmek, tarafgirâne adâvet etmek, şefkatin esasına zıttır.
Müslümanlar içinde tarafgirâne cereyanlar yüzünden, böyle mâsumlar zulümden kurtulamıyorlar. Hususan ihtilâle sebebiyet veren vaziyetler, bütün bütün zulmü dağıtır, genişletir. Cihad-ı dinî de olsa, kâfirlerin çoluk-çocuklarının vaziyetleri aynıdır. Ganimet olabilir; Müslümanlar, onları kendi malikiyetine dahil edebilir. Fakat İslâm dairesinde birisi dinsiz olsa, çoluk çocuğuna hiçbir cihetle temellük edilmez; hukukuna müdahale edilmez. Çünkü o mâsumlar, İslâmiyet rabıtasıyla dinsiz pederine değil, belki İslâmiyetle ve cemaat-i İslâmiye ile bağlıdır. Fakat, kâfirin çocukları, gerçi ehl-i necattırlar; fakat hukukta, hayatta pederlerine tâbi ve alâkadar olmasından, cihad darbesinde o mâsumlar memlûk ve esir olabilirler.
Umum kardeşlerime birer birer selâm ve kârı binler olan Leyle-i Mi’racınızı tebrik ederim. Merhum Hacı İbrahim’in, Re’fet bey gibi müteallikatlarına benim tarafımdan tâziye edip, deyiniz ki: ‘’O merhum, Risale-i Nur Talebeleri dairesi içindedir; daima onlara olan dualara mazhardır. Biz de hususi ona dua ederiz.’’
Said Nursî
Devam Edecek