EMİRDAĞ LÂHİKASI

‘’Lütf u kahrı şey-i vâhid bilmeyen çekti azâb,
Ol azâbdan kurtulup sultan olan anlar bizi.’’
Niyaz-i Mısrî gibi diyen bu tercüman, her şeyi hoş görerek, katreyi, umman; âdemi, insan; ve nurunu âleme sultan eylemiştir.
Ona ‘’Kürdî’’ denilmesi ve kaside-i Hazret-i İmam-ı Ali’de (R.A.) görülen Yamudriken kelimesinin hazf ve kalbiyle ‘’Kürd’’ îma ve işaretinin bulunması, gerçekten Kürdlüğüne delâlet etmez ve onun mânevî silsile-i şerâfet ve siyadetten tenzil ve teb’idini icab ettirmez. Bu isnad ve izafe, Kürdistan’da doğup büyüyen ve bu lâkabla mâruf ve meşhur olan bu zâtın Risaleti’n-Nurun tercümanı olduğunu sırf âleme ilân etmek içindir; yoksa Kürdlüğünü ispat etmek için değildir.
Kürdçe bilmesi, o kıyafete girmesi ve öyle görünmesi, kendini setr ve ihfa için olup, hakikî hüviyet ve milliyetini ihlâl ve inkâr mânâ ve maksadıyla değildir diye düşünüyorum.
Âlem-i İslamiyet ve insaniyete ve Haremeyn-i Şerifeyne asırlarca hizmet eden bu kahraman Türk Milletini onun çok sevmesinde ve hayatının mühim bir kısmını hep Türklerle meskûn olan bu havalide geçirmesinde büyük hikmetler, mâna ve mülâhazalar olsa gerektir.
Âb-ı rûy-i Habîb-i Ekrem için,
Kerbelâ’da revan olan dem için,
Şeb-i firkatte ağlayan göz için,
Râh-i aşkında sürünen yüz için.
Risale-i Nur’a ve Üstada ve İslâma zafer ve yâ Rabbî!.. Âmin!
Ey Risale-i Nur! Seni söndürmek isteyen bedbahtların necm-i istikbali sönsün, İzzet ve ikbâli ve şân ü şerefi aksine dönsün. Sen sönmez ve ölmez bir nursun.
Boyun bâlâ, gözün şehlâ, gören mecnun seni leylâ.
Sözün ferşde, gözün Arşda, gönül meftun sana cânâ.
Nikabın nur, nigâhın nur, kitabın nur senin ey nur!
Bağın Nursî, huyun mûnis, özün idris ferd-i yektâ.
Açılmış gül, öter bülbül, yüzünde var zarif bir tül.
Yazılmış üstüne nurdan Kabekevseyniavedna
Sana cânın fedâ etmez mi senden hem görenler hak,
Sözün hak, hem özün hak, hem mesleğin hak, hem
Makamın Kâbetü’l-ulyâ.
Üstadım Efendim Hazretleri!
Ben, bu yazıları Risaleti’n-Nurun eli ve kalemi ve dili ile bu hakîr kalbime ondan sıçrayan küçük bir kıvılcım parçasıyla yazdım. Kabulünü ve imdada ve ilhamın kesilmemesini rica eder ve hürmetle ellerinizden öper ve dualarınızı beklerim efendim.
Duanıza muhtaç talebeniz
Hasan Feyzi
(Rahmetullahi Aleyh)
H H H 
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Size dört mes’eleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi:
Birincisi: Hem lisan-ı hal, hem lisan-ı kal ile ve başka tezahüratlarla sorulan bir suale cevaptır.
Deniliyor ki: ‘’Mâdem Risale-i Nur hem kerametlidir, hem tarîkatlardan ziyade îman hakikatlarının inkişafında terakki veriyor ve sâdık şâkirdleri kısmen  bir cihette velâyet derecesindeler. Neden evliyalar gibi mânevî zevkler ve keşfiyatlara ve maddî kerametlere mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle şeyler aramıyorlar? Bunun hikmeti nedir?’’
Elcevap:
Evvelâ: Sebebi, sırr-ı ihlâstır. Çünkü; dünyada, muvakkat zevkler, kerametler tam nefsini mağlûp etmeyen insanlara bir maksad olup, uhrevî ameline bir sebep teşkil eder, ihlâsı kırılır. Çünkü, amel-i uhrevî ile dünyevî maksadlar, zevkler aranılmaz; aranılsa, sırr-ı ihlâsı bozar.
Devam Edecek