EMİRDAĞ LÂHİKASI

Saniyen: Kerametler, keşfiyatlar, tarîkatta sulûk eden âmi ve yalnız îmanı taklidî bulunan ve tahkik derecesine girmeyenlere, bâzan zaif olanları takviye ve vesveseli şüphelilere kanaat vermek içindir. Halbuki Risale-i Nur’un, îmanî hakikatlarına gösterdiği hüccetler, hiçbir cihette vesveselere meydan vermediği gibi; kanaat vermek cihetinde kerametlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor. Onun verdiği îman-ı tahkîkî, keşfiyat, zevkler ve kerametlerin çok fevkınde olmasından, hakikî şâkirdleri, öyle keramet gibi şeyleri aramıyorlar.
Sâlisen: Risale-i Nur’un bir esası, kusurunu bilmekle mahviyetkârane yalnız rızâ-yı İlâhî için rekabetsiz hizmet etmektir. halbuki keramet sahipleri ve keşfiyattan zevklenen ehl-i tarîkatın mâbeynindeki ihtilaf ve bir nevi rekabet ve bu enaniyet zamanında, ehl-i gafletin nazarında, onlara su-i zan edip, o mübarek zatları, benlik ve enaniyetle ittiham etmeleri gösteriyor ki; Risale-i Nur’un şâkirdleri, şahsı için keramet ve keşfiyatlar istememek; peişnde koşmamak lâzım ve elzemdir.
Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor. Şirket-i mâneviye ve kardeşler birbirinde tefâni noktasında Risale-i Nur’un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişâr-ı hizmetteki teshilât ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikrâmât-ı İlâhiye umuma kâfi gelir; daha başka şahsî kemâlât ve kerameti aramıyorlar.
Râbian: Dünyanın yüz bahçesi, fâni olmak haysiyetiyle, âhiretin bâki olan bir ağacına mukabil gelemez. Halbuki, hazır lezzete meftun kör hissiyât-ı insaniye, fâni, hazır bir meyveyi, bâki, uhrevî bir bahçeye tercih etmek cihetiyle, nefs-i emmare bu hâlet-i fıtriyeden istifade etmemek için Risale-i Nur şâkirdleri ezvak-ı ruhaniyeyi ve keşfiyat-ı mâneviyeyi dünyada aramıyorlar.
Risale-i Nur şâkirdlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zat, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maişet müzayakası yüzünden haremi, demiş zevcine: ‘’İhtiyacımız şedittir.’’
Birden, altundan bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Haremine dedi: ‘’İşte Cenetteki bizim kasrımızın bir kerpicidir.’’
Birden o mübarek hanım demiş ki: ‘’Gerçi çok muhtacız ve âhirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fâni bir surette bu zayi olmasın, o kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lâzım değil.’’ Birden yerine gitti. Keşf ile gördüler diye rivayet edilmiş.
İşte bu iki kahraman ehl-i hakikat, Risale-i Nur şâkirdlerinin dünyaya ait ezvak-ıkerametlere koşmadıklarına bir hüsn-ü misaldir.
İkinci mes’ele: Tevafuk eğer müteaddid tarzda ve ayrı ayrı cihette birbirini takviye edecek surette olsa, kat’iyyet ve sarahat derecesinde kanaat verebilir.
İşte hapisten sonra yazılan bir kısım mektuplarımız hem makbul, hem çok ehemmiyetli, hem bu zamanda halk onlara çok muhtaç olduğuna bir emare olarak, yazdığımız zaman -hilâf-ı âdet bir tarzda- serçe kuşunun ve kuddüs kuşunun ve güvercinlerin garib bir tarzda odama gelmeleri ve birbirine tevafuk etmesi ve Milâs’da ehemmiyetli bir kardeşimiz Halil İbrahim’in, kuddüs kuşu bahsi bulunan mektubu aldıkları zaman, aynen, hilâf-ı âdet, kilitli bir odasını açarken, kuddüs kuşu oda içerisinde uçmağa çalışması, hem içinde bulunan mektubu, hem bizim kuşlarımıza tevafuku; ve medrese-i Nuriyedeki şâkirdlerin o mektuplarımızı okumak zamanında iki çekirge mektubun başına gelip dinlemeleri, sâbık kuşlarda tevafukatına, bu küçük kuşlar dahi hem tasdik, hem tevafuk ettikleri gibi; İnebolu’daki sadık kardeşlerimizin imzalarıyle; yine mektubumuzu gecede okudukları zaman, gayet heyecanlı bir tarzda bir gece kuşu onları korkutup, pencereye el atıp iki kanadı ile pencereyi döğerek lisan-ı hal ile ben de o mektupla alâkadarım; bizi alâkasız zannetmeyiniz diye yine sâbık aynı mes’eleye ve sâbık kuşların alâkadarlıklarına, büyük kuş da tam tevafuk ve tasdik ediyor.                                           Devam Edecek