EMİRDAĞ LÂHİKASI

Evet, her tarafta, hattâ Hint ve Çin’de ehl-i îman, bu zamanın çok dehşetli dalâletinin galebesinden; acaba İslâmiyette bir hakikatsızlık mı var ki, sarsılmış diye şüpheye ve vesveseye düştüğü vakit birden işitir ki; bir risale çıkmış, îmanın bütün hakikatlarını kat’î isbat eder, felsefeyi mağlûp edip zındıkayı susturuyor, diye anlar. Birden o şüphe ve vesvese zâil olup îmanı kurtulur ve kuvvet bulur.
Sualin İkinci Şıkkı: ‘’Sen, bir mektubunda, şairane bir lâtifeyi -yâni kuşların, mektuplarını yazmak ve okumak zamanında yanınıza ve şâkirdlerin yanına gelmelerini o lâtifeyi -ciddî bir tarzda kardeşlerine yazdın. Halbuki o kuşlar, hâl-i âlemi ve Risale-i Nur’un hâdisata karşı faidesini bilecek mahiyetinden uzaktırlar?’’
Elcevap: Emir ve izn-i İlâhî ve havl ve kuvvet-i Rabbaniye ile, umum hayvanatın, melâikeden bir çobanı, bir nâzırı olduğu gibi, kuş taifesinin de bir çobanı var. Onlar bilmese de, emr-i İlâhî ile ve ilham-ı Rabbânî ile çobanları, onları sevkeder. O sevk-i fıtrî ise, kuşlara gelen ilhama dayanır. Kuşlar, ilhama mazhardırlar ki; yaşı bir günlük bir arı yavrusu, havada, bir gün mesafede gider; o ilham-ı fıtrî ile, o sevk-i Rabbâni ile yolunu şaşırmadan dönüp, gelip yuvasına girer.
Evet, nasılki Küre-i Arz Risale-i Nur ve şâkirdlerine gelen zulme itiraz etti ve cevv-i hava yağmursuzlukla ve soğukla Risale-i Nur’a gelen tazyikat ve müsadereyi tenkid etti ve bulutlar serbestiyetini yağmurlarla alkışladı; elbette kuş nev’i de alâkadar olabilir.
Evet insanın; bir kısım sun’î kuşlarının bir bomba yumurtası ile bir köyü harap edip bin adamı mahveden cinayetine ve cehennemî zakkum yumurtaları taşıyan o insanî kuşların tahripçi kısmını; hem Küre-i Arza, hem nev-i beşere müstebidane, merhametsiz tahribatına karşı, bu hayvanî kuşlar, te’sirli bir surette istikbâli tenvir eden Risale-i Nuru elbette mânen tebrik edip alkışlar, diye suretindeki hadise, gerçi çok tatlı bir lâtifedir, fakat çok ince bir hakikat dahi içinde var.

* * *

Kardeşlerim!
Bu defa Meyve Risalesinin tam kıymetini bilen ve kendine ‘’Meyveci’’ namını veren Risale-i Nur santracısının yazdığı mektup, beni çok memnun eyledi. Çünkü; Hulûsi, Hakkı gibi yirmi seneye yakın bir zamandan beri mâbeynlerinde olan samimane dostluk ve kardeşlik tam devam ve sebat ettiği gibi; onların Risale-i Nur’a karşı alâka ve irtibat ve sadakatları, aynen mâbeynlerindeki hâlisane münasebetleri gibi hem devam ediyor, hem metanet kesbediyor; ârızalarla sarsılmıyor. Cenâb-ı Hakk’a şükrediyorum ki; böyle hâlis, muhlis ve başkalara hüsn-ü misâl olan sadık şâkirdleri Risale-i Nur’a vermiş ki, daimî hakta hulûs ile ve Nur hizmetinde sabır içinde şükrediyorlar. O meyvecinin civarında ismini söylemediğim malûm ve çok alâkadar olduğum kardeşlerim, hususan, Barla sıddıkları, beni çok defa hayâlen eski zamana ve o memlekete celbediyorlar, Barla ve dağlarında gezdiriyorlar. Ben, onlarla ve o yerleriyle çok alâkadarım, unutmuyorum.
Onlara binler selâm ediyorum.
H H H
Kozca hatibi Hasan Şükrü’nün mektubu beni memnun eyledi; selâm ederim. Mâsumlar, ümmîler, hemşîreler ve kaleme çalışanlar başta olarak umum kardeşlerime birer birer selâm ve duâ ediyoruz.

Kardeşiniz
Said Nursî

* * *

Mahkeme tarafından bana iade edilen, daha elime geçmeden postadan müsadere edilen mübarekler hey’etinin pehlivanı Küçük Ali’nin bir mektubunu gördüm ki; her iki sene bir defa bütün Risale-i Nur’u yazmağa karar vermiş, yapmış. Bu kahramanlığı ile benim, Risale-i Nur’un birinci şâkirdi olan Büyük Mustafa’da hakikî bir Abdurrahmanı ve arkasında çok Abdurrahmanları göreceğim diye keşfiyatımı tam tasdik etmiş ve o mübarek Mustafa’nın vazifesini tam yapmış. Ve Hâfız Mustafa dahi, Hâfız Ali zamanında tam bir muavini ve vefatından sonra tam bir vârisi olduğunu hapiste gösterdi.
Demek mübarek hey’et-i âlisinde, onsekiz sene evvel ümid ettiğim hizmet-i Nuriyeyi tam yapmışlar ve yapıyorlar. Ektikleri tohumlar, onlar çalışmasalar da, onların bedeline mahsulât veriyor.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz.                                               

Devam edecek