EMİRDAĞ LÂHİKASI

(İstanbul’da hadiseyi gören Risale-i Nur talebelerinin mektubundan bir parçadır.)
Aziz kardeşlerim!
Dün, Nurun mânevî bir fütuhatı, bütün azamet ve dehşetiyle İstanbul’da görüldü. Küfr-ü mutlakı dünyaya, hususan âlem-i İslâma yerleştirmek isteyen bir cem’iyet ve onun nâşir-i efkârı ve mürevvic-i âmâli olan bir iki-gazete matbaası ve kütüphanesi darmadığın edilerek; dinsiz yaptık, komünist yaptık zannedilen gençlip ve mekteplilerin ağziyle ve harekâtiyle ve fiilleriyle protesto edildi. ‘’Kahrolsun komünistlik’’ diye beddualar edildi. Bu cemiyetin, binler lira maddî, milyonlar lira da manevî zararı oldu. Ve üzülen bizlere, kalbimiz ve ruhumuzla çok alâkadar bir şahs-ı mânevî:
‘’Ey Nurcular! Şimdi maddî imkân hâsıl olmuyor diye üzülmeyiniz! Nurun fütuhatı geniş bir sahada devam ediyor. Küllî bir muvaffakıyet hâsıl oluyor. Vesaire vesaire...’’ diye bağırdı.

* * *

Aziz Sıddık Kardeşlerim!
Size, mânidar ve acib ve Risale-i Nur’un talebeleriyle ve Risale-i Nur’a ve Âyetü’l-Kübrâ’nın kerametiyle ve ehl-i dünyanın ilişmek niyetleriyle alâkadar karşımda eskiden belediye bulunan hükûmet dairelerinden birisi, hiçbir şey kurtulmıyarak, hiç görmediğimiz acib bir parmakla gecenin en soğuk bir vaktinde üç saat Cehennem gibi yandığı halde; tam bitişiğinde, Risale-i Nur’un Çalışkanlarından bir talebesi, yine iki kardeşinin, mâsum Ceylân’ın sermayelerinin kısm-ı âzamı bulunan büyük mağazaları, o yangın yeri ile küçük dükkân fâsıla ile o dehşetli yangın bütün şiddetiyle mağazaya doğru gelirken bîçare Ceylân yanıma geldi, dedi: ‘’Biz yanıyoruz, mahvolduk.’’
Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Âyetü’l-Kübrâ’nın bir kısım matbu nüshalarını yanıma getirmek için söyledim, fakat getirmedi. Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı.
Ben de Risale-i Nur’u ve Âyetü’l-Kübrâ’yı şefaatçı yapıp: ‘’Ya Rabbi kurtar’’ dedim. Üç saat o dehşetli yangın -hücumunda- bütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki dükkânları bütün yaktı, yıktırdı. Risale-i Nur’un ve Âyetü’l-Kübrâ’nın hıfzında olan mağazaya kat’iyyen ilişmedi ve altındaki şâkirdin dükkânı da müstesna olarak sağlam kaldı. Yalnız ahali camlarını kırdılar. Eğer ahali ilişmeseydi, eşyalarını almasaydılar, hiçbir zarar olmayacaktı.
İşte, Isparta halıcıhanesinin yangını ile, Risale-i Nur’un derslerine köşklerini tahsis eden zatların o dehşetli yangınla bitişik iki kardeşinin iki hanesinin kurtulması Risale-i Nur’un bir kerameti olduğu gibi; Kastamonu’da aynen bu Emirdağ’ı yangını gibi, orada, karşımdaki dehşetli bir yangının ittisalindeki Risale-i Nur şâkirdlerinden Hâfız Ahmed’in evi hârika bir surette kurtulması ve hemşiresinin üçüncü kat yangın içinde hârika bir tarzda, hem elmas ve altun mücevheratını, hem canını Risale-i Nur’un berekâtiyle kurtarması misillû; burada da, bu yangında, Risale-i Nur’un çalışkan talebelerinden ve Çalışkan Hanedanından üç kardeşi olarak dört zâtın o dehşetli yangından kurtulması, Risale-i Nur’un ve Âyetü’l-Kübrâ mağazasından on-onbeş dükkân tâ uzakta eşyalarını çıkarıp kaçırdılar.
Bâzı emarelerle, Sandıklı’da, hem Afyon, Kütahya ortasında, Risale-i Nur’a ve yeni mektuplarımı elde etmeleriyle bana karşı bir ilişmek emareleri göründü. O iki hadisede, İstanbul hadiseleriyle tokat yediler. Bu defa, niyetlerinde bana ilişmek cezası olarak bu tokat geldi, inşâallah o niyetten onları vazgeçirdi ve korkutup susturdu.
Kardeşlerim! Sizin zekâvetiniz ve tedbiriniz, benim tesanüdünüz hakkında nasihatıma ihtiyaç bırakmıyor. Fakat bu âhirde hissetim ki; Risale-i Nur şâkirdlerinin tesanüdlerine zarar vermek için birbirinin hakkında su-i zan verdiriyorlar; tâ birbirini itttiham etsin. Belki filân talebe bize casusluk ediyor der, tâ bir inşikak düşsün. Dikkat ediniz.. gözünüzle görseniz dahi perdeyi yırtmayınız... Fenalığa karşı iyilikle mukabele ediniz. Fakat çok ihtiyat ediniz.. sır vermeyiniz... Zaten sırrımız yok, fakat vehhamlar çoktur. Eğer tahakkuk etse, bir talebe onlara hafiyelik ediyor, ıslahına çalışınız.. perdeyi yırtmayınız.
Devam Edecek