EMİRDAĞ LÂHİKASI

Râbian: İşaret-i gaybiye ile, ‘’altmışdörtte Risale-i Nur te’lifce tamam olur’’ diye haber-i gaybiyeyi iki hal tesdik ediyor:
Birincisi: Çok mühim noktalar hâtıra geldiği halde, risaleyi te’lif cihetine sevkedilmiyor.
İkincisi: Risale-i Nur’un hıfz ve neşrine ve sahâbet ve himayetine çalışmak için hayat isterdim. Fakat hadsiz şükür olsun ki, bir bîçare ihtiyar Said yerinde çok genç Saidler o vazifeyi yapıyorlar. Hususan Husrevler, Feyziler, Ahmedler, Mehmedler biraderzadem gibi çok Abdurrahmanlar ve hâkezâ... Hâfız Ali’yi kabrinde mesrur, müferrah ettikleri gibi, inşâallah kabrimde de öyle mesrur edecekler.
Umum kardeşlerime, mâsumlara, ümmîler, hemşîreler gibi her taifenin herbirisine birer birer selâm ve dua ediyoruz. Çalışkanların da Risale-i Nur’un bereketiyle o yangından ziyanları yoktur, sizlere arz-ı hürmet ve selâm edip ellerinizden öperler.

* * *

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Birkaç aydan beri aleyhime çevrilen desiseleri, meydana çıktı. Hıfz-ı İlâhî ile o musibet, yirmiden bire indi.
Hâli zamanda camiye gidiyordum. Haberim olmadan, talebeler beni üşütmemek için, mahfelde bir kulübecik yapmıştılar. Ben de dört beş gündür kendi kendime karar verdim, daha gitmeyeceğim. O malûm zâbit adam vâsıta olup kulübeciği kaldırdılar. Bana da resmen tebliğ ettiler ki: ‘’Daha camiye gitmeyeceksin.’’ Fakat mânâsız habbeyi kubbe yapıp bir heyecan verdiler. Hiç ehemmiyeti yok, hiç de merak etmeyiniz. Tahminimce, her tarafta haddimden pek fazla teveccüh-ü âmmeyi kırmak için, bana böyle bazı bahanelerle ihanet ediyorlar. Eski zamanımı düşünüp güya tahammül etmeyeceğim. Halbuki -Risale-i Nur’un selâmet ve intişarına halel gelmemek şartiyle- her gün bin ihanet ve tâzibler de gelse, Allah’a şükrederim. Ben ehemmiyet vermedğim gibi, buradaki talebeler de hiç sarsılmıyorlar. Çoktan beri beklediğimiz bu hadise de inayet-i İlâhiyye ile hafif geçti.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve dua ediyoruz.

* * *

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Nur-u Muhammedî’ye ve sahabeye bakan dört sahife çok güzeldir. Âhirinde, Risale-i Nur’a ve dolayısiyle bize bakan kısımlar Hasan Feyzi’nin hüsn-ü zannı pek fazla gitmiş. Gerçi o âhir kasidesinde Risale-i Nur’un hakikatını ve şahs-ı mânevisini murad etmiş. Yine ta’diler muhtaç gördüm. Bâzı kelimeleri ilâve ve bir kaçını tebdil ettiğim halde, yine ondan benim hisseme düşen, bin derece haddimden ziyadedir diye titredim. Fakat mâdem şâkirdleri şevke ve gayrete getiriyor, size havale ediyorum. Siz, hem bu zamandaki vehhamlıları, hem mesleğimizin muktezası olan mahviyet ve ihlâs ve terk-i enaniyet noktalarını nazara alınız; münasip gördüğünüz kelimeleri ta’dil ediniz. Bu fütur zamanında ehemmiyetli bir kamçı-yı teşviktir, arkadaşlara gönderebilirsiniz. Hem o kıymetli kardeşmiz, merhum Hâfız Ali’nin (R.H.) vârisi ve halefi yerinde Risale-i Nur’a fevkalâde irtibat ve sadakatle bağlıdır. Benim ta’dilimden gücenmesin.
Gayet samimî bir kanaatla ve kuvvetli bir itimad ile ve derin bir ilimle ve parlak bir îman ile Risale-i Nur’un mahiyetini iki defadır târif eden Risale-i Nur’un has şâkirdlerinden ve ehemmiyetli eski muallimlerinden Hasan Feyzi’nin Sikke-i Tasdik-ı Gaybî’den aldığı bir ilham ile Risale-i Nur hakkında ve o nurun menbaı ve esası olan Nur-u Muhammedi (A.S.M.) ve hakikat-ı Kur’ân ve sırr-ı îman târifinde bu kasideyi yazmıştır.
Devam edecek