EMİRDAĞ LÂHİKASI
Ben ehl-i siyasetin her nevi tâziblerine karşı deyip sabır ve tahammüle karar vermişim. Kâzım Karabekir ile eskiden münasebetim vardı. Acaba şimdid de o münasebetin sebebi olan merdane mesleğini muhafaza ediyor mu? Eğer eski gibi ise ve Nurlara zararı yoksa ve Nura faidesi muhtemel ise ve dost ise, benim selâmımı ona tebliğ edebilirsiniz. Fakat, madem ehl-i siyaset, hayat-ı bâkıyesi için Risale-i Nur’a müracaata tenezzül etmiyor, o hayata nisbeten beş paralık olan bu hayât-ı fâniye için onlara müracaata ben de tenezzül etmem ve istirahatım için şekva ve rica etmem.
* * *
Merhum Büyük Ali’nin tam vârisi ve tam bir sistemi ve merhum Abdurrahman’ın tam misli ve halefi ve mübareklerin pehlivanı ve kahramanı Küçük Ali’nin iki büyük ve pek güzel hediye-i Nuriyesini aldık. Fakat Zülfikar’ın âhirinde Hizb-i Nuriye’nin parçası yazılmamış; o parçayı da o hârika kalemiyle yazsın, bana göndersin.
* * *
(HÂŞİYE: Memleketimizde medrese talebelerinden birisi bir kitabı bitirse veya başlasa, bir tatlı veya yemek ‘’meftuhâne’’ veya ‘’mahtumane’’ diye vermek âdettir. Aynen bu kaideyi Kâtib Osmanın üzümünde gördük. Onun yazdığı Asâ-yı Mûsa’nın tashihini bitirdiğim aynı vakitte mahtumanesi olarak bu üzümün gelmesi, tatlı bir lâtife ve şirin bir hâtıra-i hayat-ı medresiye oldu.
Nurda şefkat esas olmasından, hanımlar o cihette ileridir.. ve Nurlara ciddî yapışıyorlar. Ben, ‘’kardeşlerim’’ dediğim zaman, hanım hemşirelerimi kardeşler içinde kasdederim. Bütün mektuplarımda onlar dahi muhatablarımdır.)
* * *
Aziz Sıddık Kardeşlerim!
Hiç merak etmeyiniz. Yalnız duanızı almak için şimdilik şiddetli ve suikast eseri olarak evvelce size yazdığım gibi hastalığımı beyan ediyorum. Fakat kat’iyyen telâş etmeyiniz. Hadsiz şükür olsun ki; hem evradıma, hem vazife-i tashihe mâni olmuyor. İnşâallah, büyük bir sevap ve hayır var içinde. Ben kendim, bundan bir cihette memnunum; siz de hiç müteessir olmayınız. Zaten benim vazifem bitmek üzeredir. Risale-i Nur, hususan mecmuaları, herbir nüshası, Said’e karşı hüsn-ü zannınızın fevkınde onun vazifesini görebilir ve görüyor; ve Nur şâkirdlerinin haslardan herbir fedakârı, o Said’in vazifesini mükemmel görebilir. İnşâallah ileride tam görecekler. Bir Said içinizde noksan olmakla, yüzer mânevî Said olan mecmualar ve binler maddî Saidler, içinizde halis ve mükemmel o vazifeyi görebilirler ve görüyorlar. Bu hakikata binaen, benim şahsıma ve başıma gelen hadiselere çok ehemmiyet vermeyiniz. Yalnız çok dua ediniz. Zaaf ve ihtiyarlık ve ziyade teessüratıma, bence makbuliyetleri şüphesiz olan dualarınızla yardım ediniz.
Kahraman Tahirî’nin nurcu mâsume, merhume mübarek Hicret’i dünyadan cennete hicret etmesi, hakikaten beni mahzun eyledi. Öyle bir Nur şâkirdi ve mâsum taifesinin ehemmiyetli bir çalışkanı gitmesi, Nur hesabına da beni müteessir etti. İnşâallah onun yerine çoklar girecek, yerini boş bırakmayacaklar. Nasılki şimdiden Uşaklı küçücük Haydar meydana çıktı, hicret eden hemşiremin vazifesini göreceğim diye bizi mesrur eyledi. Cenâb-ı Hak, Hicret’in peder ve validesine ve akrabasına sabr-ı cemîl ihsan edip, Hicret’i onlara şefaatçi eylesin ve o merhumeyi de merhume hemşirem Hânım’la cenette mesrur eylesin. âmin.
Uşaklı Haydar’a benim tarafımdan onu tebrik ve Nur hizmetinde tevfikına dua ettiğimi ve Nurun mâsumlar taifesi içinde dahil olduğunu bildiriniz ve onun hocası İzzet’e de pek çok selâm ediyorum.
* * *
Nur şâkirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler. Çünkü îman, mâl-i umumîdir. Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır. Tarafgirlik giremez. Yalnız küfre, zındıkaya, dalâlete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esasdır.
Devam edecek