EMİRDAĞ LÂHİKASI II

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Âlem-i İslâmda Leyle-i Kadir telakki edilen bu Ramazan-ı Şerifin yirmiyedinci gecesinde bir nevi tesemmüm ile şiddetli bir mide hastalığı içinde sinirlerimi ve vicdan ve kalbimi istila eder gibi bir diğer dehşetli hastalık hissettim. Bu maddî ve manevi iki dehşetli hastalık içerisinde şefkat hissi ile bütün zihayatların elemleri hatıra geldi. Şahsi hastalığımdan daha ziyade elim bir halet-i ruhiyeyi hissettim. Bununla beraber seksen küsur seneye varan ömrümün sonunda seksen sene manevi bir ibadeti kazandıran en son Leyle-i Kadre lâyık çalışamayacağım diye sâbık iki dehşetli hastalıktan daha şiddetli hazin bir me’yusiyet içinde âsaba gelen ve nefs-i emmarenin vazifesini gören bir elîm his beni ezdiği aynı zamanda Âyet-i Hasbiyenin bir sırrı imdadıma yetişti. Bu üç hastalığı izale edip Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki: Hilâf-ı me’mul bir tarzda dayandım. Bu üç hastalığıma da böyle üç merhem sürüldü. Maddi hastalığın –Hastalar Risalesinde isbat edildiği gibi– bir saat hastalık, sâbir ve mütevekkil insanlara, hiç olmazsa on saat ibadet ve Leyle-i Kadirde ise daha ziyade ibadet hükmüne geçtiği gibi, benim de bu Leyle-i Kadirdeki hastalığım, iktidarsızlığımla yapamadığım Leyle-i Kadirdeki hizmetin yerine geçmesi ile, tam şifa verici bir merhem oldu. Ve bütün zihayatın hastalık ve elemlerinden şefkat sırrı ile bana gelen teellüm marazını birden Rahimiyet-i İlâhiyenin tecellisi ile yani; mahlukları yaratanın şefkat ve rahimiyeti ve rahmeti tam kafi olmasından onların elemlerini, onlar için bir nevi lezzete veya mükafata çevirdiğinden o Rahmet-i İlahiyeden gelen elemi, bir manevi sürura ve lezzete çevirdi. Yalnız merhem değil, belki şifa da vardı.

Ve en son ömrümde en ziyade kıymetdar mânevi bir hazineyi kaybetmekteki mânevi eleme karşı Nurun has şakirdlerinin her birisi şirket-i maneviye sırrı ile umum namına dahi dua ile ve amel-i sâlih ile çalıştıklarından hem El-Hüccetü’z-Zehra’da, hem Nur Anahtarında izah edilen; Teşehhüdde ve Fatiha’da bütün mevcudat ve zihayat cemaatinin dualarına ve tevhiddeki davalarına iştirak suretiyle, hususan toprak, hava, su ve nur unsurları birer dil olmasıyla topraktan çıkan bütün hayat hediyeleri v esudan mübarekat ve tebrikât ve havadan şükür ve ibadetin temessülleri ve nur unsurundan maddi ve manevi tayyibatlar, güzellikler tarzında, Teşehhüdde ve Fatiha’da; kâinattaki bütün nimetlerden gelen şükürler ve hamdler ve bütün mahlukatın hususan zihayatların külli ibadetleri ve bütün istianeleri ve doğru yolda giden bütün ehl-i hakikata ve ehl-i imanın yolundan gidenlere, mânevi refakat etmekle onların dualarına ve dâvalarına tasdik suretinde aminlerle iştirak ederek, amin demekle hissedar olmanın külli sırrı o gece imdadıma geldi. Gayet hasta, zayıf, me’yus bir halde cüz’i bir hizmet edememekteki mânevî elîm hastalığıma öyle bir tiryak oldu ki; ben hakikaten en sağlam hallerimde ve en genç zamanlarımda, en zevkli ve lezzetli evradımda bulamadığım bir manevi süruru hissettim. Ve hadsiz şükür edip, o dehşetli hastalığıma razı oldum.

Devam Edecek