EMİRDAĞ LÂHİKASI II
“Benimle görüşmek isteyen aziz kardeşlerime beyan ediyorum ki:
İnsanlarla görüşmeye zaruret olmadıkça tahammülüm kalmadığından, hem şimdi tesemmümden, zafiyetten, ihtiyarlıktan ve hasta bulunmuş olmaktan dolayı fazla konuşamıyorum. Buna mukabil, kat’iyyen size haber veriyorum ki: Risale-i Nur’un her bir kitabı bir Said’dir. Siz hangi kitaba baksanız benimle karşı karşıya görüşmekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakiki bir surette benimle görüşmüş olursunuz. Ben şuna karar vermiştim ki: Allah için benimle görüşmek isteyenleri görüşmediklerine bedel her sabah okuduklarıma, dualarıma dahil ediyorum ve etmekte devam edeceğim.”
Şimdi bir – iki aydır Üstadımız bir hizmetkârıyla dahi konuşamıyor. Konuştuğu vakit bir hararet başlıyor. Bunun hikmetini bir ihtara binaen söyledi ki: “Risale-i Nur bana hiç ihtiyaç bırakmıyor. Konuşmaya lüzum kalmadı. Hem ben âciz şahsımla binler dostlarımdan yirmi-otuz dostla konuşabilirim. Yirmi adamın hatırı için binler adamın hatırını rencide etmemek için konuşmaktan men’edildim ihtimali kavidir. Hususi görüşmediğim için mazur görsünler. Hattâ bayramda musafaha etmek ve ona bakmaya tahammül edemiyor. Onun için hatırları kırılmasın.”
Dört sene evvel Üstadımız hastalığı yüzünden beni Ankara’da Risale-i Nur’un mahkemeleri ile alâkadar işlerini tevkil ettirdiği zaman, bazı meb’uslara gönderdiğimiz ilişik mektubumuzu yeniden sizlere ve muhterem meb’usların nazar-ı irfanlarına takdim ediyoruz.
Buna sebep, aynı mes’elenin devam etmesidir. Bilhassa son aylarda şark vilâyetlerinde kurulması için teşebbüse geçilen yeni üniversitedir.
Risale-i Nur’un bu otuz senelik zamanda dâhil ve hâriçteki fevkalade intişariyle her tarafta hüsn-ü tesiri ve şark vilayetlerinde ellibeş seneden beri büyük bir darülfünunun kurulmasına çalışması, birbirini takip eden ve birbirini tamamlayan bu zamanda alem-i İslâm’ı şiddetli alakadar eden iki mühim mes’eledir. Bu iki netice-i azime; hem bu milleti, hususan şark vilayetlerini hem dörtyüz milyon İslâm milletlerini, hem sulh-u umumiye muhtaç Hıristiyanlık dünyasını da alakadar edip ve te’sirini gösteren medar-ı iftihar iki ehemmiyetli hadisedir. Ve İslâm dininin ve Kur’ân hakikatlerinin külli ve umumi iki naşiri ve ilancısıdır.
Üstadımız ellibeş seneden beri azami gayretle ve müteaddid vesilelerle şarki Anadolu’da Camiü’l-Ezher’e muvafık Medresetü’z-Zehra namıyla bir İslâm üniversitesinin kurulması için çalışmış ve bunun kati üzumunu daima ileri sürmüştür. Reisicumhur’a ve Başvekil’e hitaben onları bu mes’eleden tebrik eden Üstadımızın yazısında denildiği gibi, Şark darülfünunu âlem-i İslâm’ın bir nevi merkezinde olarak beyne’l-İslâm medâr-ı iftihar bir makam kazanacaktır. O vilayetlerde medfun çok aziz ve mübarek binlerle ulema ve arifin, şüheda ve muhakkıkîn ecdatlarımızın mazideki pek kıyetli ve kudsi hizmet-i diniyeleri, manevi, baki hasletleri bu darülfünunla dahi tecessüm ederek vazife-i imaniyelerini daha geniş bir sahada yapacaklardır. Devam Edecek