EMİRDAĞ LÂHİKASI II

Biz bu hâleti zâhiren hiddet, mânen şefkatkârâne okşamak nev’inde gördük. Ben daha fırtına ve yağmur başlamadan evvel hiss-i kable’l-vuku ile hazine-i rahmete bir anahtar olacak dehşetli ve heyecanlı bir musibet hissettiğimden mütemadiyen Cevşen’i ve Şah-ı Nakşibend’in virdini okuyordum. Denizin o dehşeti içinde kemâl-i şevk ile o mübarek denizi kabir olarak kabul ediyordum.

 

Böyle kaza ile vefat eden şehid hükmünde olduğu gibi, şehid de veli hükmünde olmasından altı arkadaşıma acımadım. Yalnz içinde bulunan çocuğa bir parça acıdım. O kayığın makinası bozulduğu ve yelkeni de, rüzgâr onun aksiyle geldiği için, faide vermediğini ve denizin mevcleri de pek büyük; evvelâ kayığa ve zahiren bize hücum etmesiyle beraber kayığın içine girmediği için kemal-i sabır ve şükürle karşıladık ve sahile çıktık.

Said Nursi

* * *

ÜSTADIMIZ DİYOR Kİ:

 

“Ben elli-altmış senedir küfr-ü mutlaka karşı imana hizmet etmek ve küfr-ü mutlakın neticesi olan anarşilikten milleti kurtarmak için bütün kuvvetile iman hizmetindeki ihlasın neticesi olan âsâyişi muhafaza ile, bir cani yüzünden on masumu zulümden kurtarmak için rahatımı, şerefimi, haysiyetimi hatta lüzum olsa hayatımı feda etmekle, her bir tazyikata, manasız, lüzumsuz şeylere karşı sabır ve tahammül ettim. İşte benim otuz-kırk senedir bu hizmet-i imaniye için, benim hakkımda habbeyi kubbe yapıp bir bardak suda fırtına çıkarıp beni taciz ettikleri halde, sırf hizmet-i imaniyenin bir neticesi olan asayiş için sabır ve tahammül ettim. Bir misâli: beş mahkeme huzurunda hiç benim kıyafetime ilişilmediği halde ve mütemadiyen gezdiğim halde ve hatta İstanbul’da mahkememde yüzyirmi polis bulunduğu halde, mümanaat etmediler ve ilişmeğe hiç kimsenin hakkı yok.”

Çünkü, hem münzevi hem de camiye gitmiyor ve çarşıda kalabalık yerlerde gezmiyor, yalnız otomobili ile çıkıyor. İnsanlarla zaruret olmadan konuşmuyor.. yalnız teneffüs için dağlar başında ve hali yerlerde geziyor. “Şimdi ehl-i dünyanın hiçbir hakkı yoktur ki vaziyetime, halime ilişsinler.”

Bir seyahat münasebetiyle ve otomobili içinde İstanbul’a en mühim bir mes’ele-i imaniye için gitmesinden, şimdi İstanbul’un bazı resmi adamları yirmi cihette kanunsuz bir tarzda kanun namına Üstadımızı bir bardak suda fırtına koparmak nev’inden milyonlar fedakâr talebeleri bulunan bir zâta sinek kanadı kadar bir ehemmiyeti olmayan bir mes’ele için resmi adamları yanına göndermek olan yüz cihette ehemmiyetsiz, mânasız ve bir habbeyi yüz kubbe yapmak gibi bu şeye karşı Üstadımız diyor:

“Madem iman hizmetinde ihlâs-ı etemmle, anarşiliği durdurmakla, âsâyişi muhafaza etmekle sabır ve tahammül gerektir. Ben de bunun için rahatımı, haysiyetimi feda ediyorum. Onları da helâl ediyorum.”                                                     

Devam Edecek