Emirdağ Lahikası
İkinci cihet: Kat’iyyen biliniz ki; duanız, onların ağır ve işkenceli zulümlerini, benim hakkımda inayetkâr, maslahatdar merhametlere çevirmesine sebep olduğuna kat’iyyen şüphem kalmadı.
Ezcümle: Memurları ve halkları benden ürkütmeleri, beni büyük hatalardan ve tasannulardan ve ihlâsa münafi hâletlerden ve vaktimi zayi etmekten kurtarıp, kader-i İlâhînin hakkımda, zulm-ü beşerî içinde tam adaletini ve inayetini gösterdi. Buna kıyasen, başıma ne gelse, altında bir rahmet var. Yalnız benim ile meşgul olmaları için on dirhem zarar, Rtisale-i Nur’un onbin lirasını kurtarıyor. Onun için, siz hiç beni merak etmeyiniz. Hattâ bâzan damarlarıma dokunduracak tarzdaki ihanetlerine karşı beddua etmek isterken, onların yakında ölüm idamiyle, kabr-i haps-i münferidde azapları ve bu ihanetlerinin neticesinde bana ait maslahatları ve hizmetimize menfaatleri düşündükçe, bedduadan vazgeçiyorum.
Sâlisen: Her hafta bir-iki mektubunuz bana hem şif^, hem medâr-ı tesellî ve mânevî bir sohbetle sizin ile görüşmeye vesile olmasından, kemâl-i şevk ile postayı bekliyorum.
Umumunuza birer birer selâm ve dua...
Said Nursî
Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Hakikat Yolunda Arkadaşlarım!
Bu defa, sizin beş-altı mübarek mektuplarınıza yalnız bir tek müşevveş mektupla cevap vermemden gücenmeyiniz.
Evvelâ: Halil İbrahim’in mektubu, şahsıma verdiği fevkalâde meziyetler için kabul etmemek mesleğimizce lâzım gelirken, iki mânidar tevafuku bana hem kendini kabul ettirdi, hem ‘’Lâhika’’ya girdi. Fakat şahsıma ait kısmını bazan tayettim ve bazısının üstünde ‘’Risale-i Nur’’ kelimesini yazdım; ibaredeki suallerine cevap oldu.
Birinci Tevafuk: Hakkımda, teveccüh-ü âmmeyi kırmak için bir yüzbaşı bana karşı beş vecihle kanunsuz hakaret ve ihanet ettiği aynı zamanda, belki aynı saatte, yüz tane böyle yüzbaşıdan ehl-i hakikat nazarında daha ehemmiyetli ve Risale-i Nur’un erkânından bir kardeşimiz, bu yeni mektubu, haddimden yüz derece ziyade ihtiram verip o gibi ihanetleri hiçe indirererek yazmış. Hem şâkirdlerin erkân-ı mühimmesinden dört zât, aynı mes’eleye iştirak edip imza basmışlar. Ben de bu garip tevafukun hâtırı için, mesleğime muhalif olan senâkârane mektubu kabule edip tadil ederek ‘’Lâhika’’ya geçirdim ve size de müsveddesini gönderdim.
İkinci Tevafuk: Ben, gece, Asâ-yı Mûsa Risalesi’ni yazanları düşündüm ve yeni mektuplarda o noktada bahis aradım. Bu ağır kışta ve ara sıra bana münafıkların ilişmeleri, bunlara fütur vermek ihtimali var. Bu yazıcılara bir kamçı-yı teşvik lâzım. Nasılki Hasan Feyzi ve Halil İbrahim’in edîbane iki târifnameleri çokları yazıya teşvik ile sevkettiler diye bir teşvik vesilesini aradım; birden, sabahta benim ölümümü mevzu yapan ve şâkirdleri korkutan ve sa’yde ve yazıda acele etmelerine medar o mektubu aldım, dedim: İbrahim Halil’in sadakatı, keramet derecesine çıkmış.
Saniyen: Feyzi ve Emin’in mektubu, benim çok endişelerimi izale etti. Evet, bu iki kardeşimizin sadakatları ve hizmetleri ve Risale-i Nur’a sahabetlerinin çok ehemmiyeti var. Ve hapishanede dokuz ayda, dokuz sene kadar kıymetdar hizmet eden Hilmi ve Sadık ve İhsan ve Beşkardeş namında Risale-i Nura kalemiyle çok hizmet eden ihtiyar Tahsin gibi ve Feyzi ve Emin’in mektubunda işaret edilen umum o civarda çok alâkadar olduğum kardeşlerimin hizmet-i Nuriyede devamları, beni sürurla ağlattırdı. Fakat öz kardeşim Abdülmecid, beni çok merak ediyor; görüşemediğim buranın müftüsünden, hâlimi anlamağa çalışıyor. Bundan sonra Feyzi ve Emin’in üçüncüsü Abdülmecid olsun. Safranbolu kahramanlarından aldıkları lüzumlu mektupları ona da göndersinler.
Devam Edecek