Emirdağ Lahikası

Mâdem iki sene tedkikten sonra Âyetü’l-Kübrâ eski harflerle tab’edilen bin nüsha ve Nurun bütün risaleleri ittifakan beraet ile beraber umumu iade edilmiş. Aynen iade edilen bâzı risalelerin eski huruf ile teksirini bir suç sayıp ceza vermek, adliyeleri cidden alâkadar edip adalet şerefini kırıyor.

Saniyen: Benim hususi katibim şimdi yok, başka kâtibler de benim dilimi iyi anlamıyorlar; ben de hem rahatsız ve hem de geç ve güç yazabiliyorum. Halbuki, dünden beri yirmiye yakın mektuplar geldi. İçinde de pek çok kardeşlerimiz ve hemşirelerimizin isimleri var. Biz, onların umumunun hem bayramlarını tebrik ediyoruz, hem yeni şâkird olmak isteyenleri ruh u canımızla kabul ediyoruz. Ve onları öyle sevkeden zâtlara da Allah razı olsun ve kalblerindeki muradları ne ise Cenâb-ı Hak onları muvaffak eylesin deriz.

Sâlisen : Nur santralı Sabri’nin (R.H.) “Lâhika”ya girecek güzel mektubu ve Ali Osman ve Çilingir Ali’nin Nurların neşrindeki kudsî hizmetleri ve İbrahim Edhem’in Balıkesir vesair taraflarda te’sirli faaliyeti ve onun irşadiyle çokların Nur dairesine girmesi ve Ahmed Fuad’ın da Eflâni havalisinde Hasan Feyzi gibi faaliyeti ve şiddetli alâkası;

Ve Konyalı Sabri’nin genç mekteblilerin çoklukla Nur dairesine girmelerine çalışması ve başta müfessir hacı ve hoca Vehbi Efendi ve Konya ulemasının Nurlara karşı hüsn-ü teveccühleri ve tasdikkârane münasebetleri;

Ve muallim Abdurrahman İhsan’ın hasbihal mektubundaki samimi ve ciddi Nura alâkadarlığı;

Ve Tavşanlı Vâizi Osman’ın mektubunda pek samimi ve ciddi iki üç zâtın Nur şâkirdliğine kemâl-i ciddiyetle girmeleri;

Ve Eğirdir köylerinde Ali Osman’ın ve Halil İbrahim’in tasdikiyle çok hâlis Nurcuların yetişmesi;

Ve Ankara Dârülfunu’nda Nura ehemmiyetli hizmet eden ve Kastamonu’da mektep gençlerinden en evvel Nurlara giren ve Ankara’daki Abdurrahman’ın oğlu Vahdet’i himaye ve muhafazaya çalışan Araçlı Abdullah’ın mektubunda tam îmanlı ve dindarane ve müjdekârane yazması ve orada okuyucuların çok olmasiyle ellerindeki risalenin kafi olmadığına ve Konyalı arkadaşı Mehmed ile beraber gençler içerisinde Nur neşretmeleri;

Ve Aydın tarafında inşâallah bir Ahmed Feyzi hükmünde Nurlarla gayet alâkadar Ali Akdağ’ın güzel ve samimî mektubundaki duaları ve tavsifleri ve Nurun tesirlerini hissetmesi gibi fıkraların mealleri, bizi ve Nur dairesini tamamiyle mesrur ettiği gibi, bu bayramda da büyük bir manevi hediye olarak kabul ediyoruz. Cenâb-ı Hak, onların umumundan razı olsun. Hususî ve ayrı ayrı mektup yazamadığımdan gücenmesinler.

Husrev’in lâyiha-i temyize ait mektubunu hiç ilişmeden kabul ettiğim için, sizdeki aynı suretini mahkeme-i temyize gönderebilirsiniz. Mâdem sizde bir sureti vardır, bu mektubu göndermeden “Lâhika”ya da geçsin. Şimdi gelen mektupta Gençlik Rehberi’nin fiatını siz benden daha iyi bilirsiniz. Bir veya bir buçuk banknottan aşağı olmasın. Husrev’in kalemi Dördüncü Söz’e başlamasına bin Bârekâllah deriz. Allah muvaffak eylesin, âmin!

Safranbolu kahramanı berber Hıfzı; Hüsnü, Yılmaz iki mâsum Nurcu mahdumlariyle ve İnebolu kahramanlarından Ali Osman ve iki Nurcu mahdumlarının bayram tebriklerine mukabil selâm, hem muvaffakıyetlerine dua ederiz.

Aziz, Sıddık Kardeşim Re’fet Bey!

Evvelâ: Bâzı bize temas eden cüz’i hadiseler münasebetiyle bir hakikatı beyan etmek şiddetle ruhuma ihtar edildi. Şöyle ki:

Risale-i Nur hiçbir şeye âlet olamadığını ve rıza-yı İlâhiyeden başka hiçbir maksada vesile olamadığını ve doğrudan doğruya her şeyden evvel iman hakikatlarını ders vermek ve biçare zaiflerin ve şüpheye düşenlerin imanlarını kurtarmak olduğunu elbette sizin gibi nurun has şâkirdleri biliyorlar.

Saniyen: Risale-i Nur’un bu kadar muârızlarına mukabil en büyük kuvveti ihlâs olduğundan ve dünyanın hiçbir şey’ine âlet olmadığı gibi, tarafgirlik hissiyatına bina edilen cereyanlara, hususan siyasete temas eden cereyanlarla alâkadar olmaz. Çünkü tarafgirlik damarı, ihlâsı kırar, hakikatı değiştirir. Hattâ benim otuz seneden beri siyaseti terk ettiğime sebep, bir mübarek alimin takip ettiği cereyanın tarafgirlik damarı ile Salih ve büyük bir alimin onun fikrine muhalif olmasından tefsik derecesinde tahkir edip ve cereyanına ve kendi fikrine muvafık meşhur ve mütecaviz bir münafığı gayet medh ü sena etti. Ben de bütün ruhumla ürktüm.

Demek tarafgirlik hissine siyasetçilik de karışsa, böyle acib hatâlara sebebiyet veriyor diye o zamandan beri siyaseti terk ettim. O halim neticesi olarak, sizin gibi kardeşlerim bilirsiniz ki, yirmibeş seneden beri bir gazeteyi ne okudum, ne dinledim ve ne de merak ettim; ve on sene Harb-i Umumiye bakmadım, bilmedim ve merak etmedim; ve yirmiiki sene bu işkenceli esaretimde tarafgirliğe ve siyasete temas etmemek için ve Nurlardaki ihlâsa zarar gelmemek için müdafaatımdan başka istirahatım için hiç müracaat etmediğimi bilirsiniz.

Devam edecek