Emirdağ Lahikası

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bayrak tebrikiyle beraber her birinizi derecesine göre birer Said ve birer vârisim ve benim yerimde Nurların birer bekçi muhafızı olarak mânevi bir hâtıraya binaen kabul ettiğimi haber verdiğim gibi şimdi de size beyan ediyorum. Mâdem haddimden çok ziyade hüsn-ü zannınızla bana ulûm-u îmaniye ve hizmet-i Kur’âniyede bir üstadlık vermişsiniz. Ben de her birinize derecesine nisbeten eski zaman üstadlarının icazet almağa lâyık olan talebelerine icazet-i ilmiyeyi verdikleri misillü icazet veriyorum. Ve bütün kanaatımla ve ruh u canımla sizi tebrik ediyorum. İnşallah şimdiye kadar sadakat ve ihlâs daireisnde fevkalâde neşr-i envar ettiğiniz gibi daha parlak devam edip bu âciz, zaif, mütekaid Said bedeline binler muktedir, kuvvetli vazife-perver Saidler olursunuz.

Said Nursi

AFYON HAPSİNDEN SONRA EMİRDAĞ’INDA

YAZILAN MEKTUPLAR

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Herhalde biriniz benim bedelime Diyanet Riyasetine gitsin; benim selâm ve hürmetlerimle Ahmed Hamdi Efendiye desin ki:

“Zâtınız iki sene evvel Nur’un Külliyatından bir takım istemiştiniz. Ben de hazırlattırdım. Fakat birden hapse soktular; tashih edemedim, gönderemedim. Şimdi onların tashihiyle meşgulüm. Fakat tesemmüm hastalığıyla ziyade perişaniyetimden çabuk bitirmeyeceğim. Bitirdikten sonra, inşâallah, takdim edilecektir. “Hediye almayan elbette hediye veremez” kaidesine binaen, bu ziyade kıymetdar mânevi tefsir-i Kur’ân, bu memleket-i İslâmiyenin âlimler reisi olan zât-ı âlinize Nur’ların serbestiyetine mümkün olduğu derecede çalışmanıza ve nümûne için üç cüz’ü size evvelce gösterdiğimiz Kur’ânımızın basılmasına himmet ve say etmenize bir kudsi ücrettir.

Kat’iyyen size beyan ediyorum ki: Mes’elemizde hiçbir tarihte ilm-i hakikate ve hakaik-ı imaniyeye karşı bu derece garazkârane, gaddârâne tecavüz olmamış. Sizin daire-i ilmiyeniz ve riyasetiniz her şeyden evvel bu vazife-i diniye ve ilmiyeyi yapmanız iktiza ediyor. Ben bu son zehirlendiğim zaman da öleceğimi düşündükçe, ‘Benim bedelime Ahmed Hamdi nurlara sahip çıkacak’ diye kalbim ferahlanıyordu, teselli buluyordum. Size mahkeme müdafaatımızdan bâzı parçalar evvelce dairenize gönderdiğimiz halde; şimdi tamam, mükemmel ve ayn-ı hakikat bir nüsha müdafaatımı da size gönderiyorum. Ona göre sizin delâletinizle Nurların serbestiyetine çalışacak zatlara bir me’haz olarak göstermek niyetiyle gönderdik.”

Aziz, Sıddık Kardeşlerim Safranbolu, Eflâni Havalisi Nur Şâkirdleri!

Sizlere, gönderdiğiniz Nur eczalarının hediyesine bin barekâllah, mâşallah deriz. Cenâb-ı Hak sizleri iki cihanda mes’ud eylesin. Amin.

Nurun mübarek fedakâr şâkirdlerinin her biri bir kısım risaleleri güzelce yazıp, bu sırada bana hediye etmeleri ve bir kısım tatlı teberrük ile beraber şiddetli hastalığım ve sıkıntılarım içinde garip bir tarzda bana gelmesi, eskiden beri mukabelesiz hediyeyi kabul etmemek kaidem iken, o kaidenin akine olarak kemâl-i sevinç ve memnuniyetle kabul ettiğime sebep, üç manidar ve garib hadiselerdir.

Birincisi: Bir kısım paramla aldığım bana mahsus makine mahsulü onbir mecmua ve elmas kalemli Nurun kıymetdar üç şâkirdinin yazdıkları tam bir takım Risale-i Nur, Diyanet Riyasetinin beş-altı defa musırrâne istemesi üzerine hazırladığım aynı zamanda ve bir derece yabani kalan müftüler ve hocalara bir mânevi hediye ve müşevvik olarak göndermek teşebbüsü zamanında böyle çok ehemmiyetli bu vazifeyi yerine getirmek için Husrev’i buraya istiyordum. Halbuki vaziyetim müşkil bir halde, çok merak ediyordum. Birden küçük bir Husrev olan kahraman Sungur aynı vakitte geldi. Beni çok endişe ve telâşlardan ve masraflardan kurtardığı gibi; bu vazife, iki sene mütemadiyen yanımda hizmeti kadar kıymetdar olduğu için, kat’i kanaatım geldi ki, bu da Nurun neşrindeki muvaffakiyetin bir kerametidir.

İkinci Hadise: Ben kendime âit nüshalarımı Diyanet Riyasetine gönderdiğim aynı zamanda, aynen mîzanla ziyade-noksan olmayarak tartılsa aynen o kadar Nurun Safranbolu, Eflâni havalisindeki Nurun küçük kahramanları gönderdikleri mübarek hediyeleri lisan-ı hâl ile bana dediler: “Merak etmeyiniz, biz zayiat yerine geldik. O zayiatın yerini doldurduk.” Ben de ruh u canla kabul ettim ve gönderenleri tebrik ettim; daha teberrükleri bana dokunmadı.

Devam Edecek