Emirdağ Lahikası
Bu ise hem Eskişehir, hem Denizli, hem Afyon’da, hem Afyon’un mahkemesinin kararnamesinde de neşredildiği gibi, onbeş sene evvel Eskişehir’de tesettür taraftarlığım için mahkeme bana ilişmiş: Ben de hem mahkemeye, hem Mahkeme-i Temyize bu cevabı vermiştim:
“Bin üçyüz elli senede ve her asırda üçyüz elli milyon Müslümanların kudsî bir düstûr-u hayat-ı içtimaîsi ve üçyüz elli bin tefsirin mânalarının ittifaklarına iktidaen ve bin üçyüz elli senede geçmiş ecdatlarımızın îtikadlarına ittibâen tesettür hakkındaki bir âyet-i kerimeyi tefsir eden bir adamı ittiham eden, elbette zemin yüzünde adâlet varsa, bu ittihamı şiddetle reddeder ve o ittihama göre hüküm verilse nakz ve reddedecek”
Bu âyet-i kerimenin tesettür emri kadınlara büyük bir merhamet olduğunu ve kadınları sefâletten kurtardığını, Risale-i Nur kat’î isbat ettiği gibi, Sebilürreşad’ın 115. Sayısındaki “Ehl-i îman ahret hemşirelerime” ünvanı olan bir makalem ispat eder.
Dördüncüsü: “Şahsî nüfuz temin etmek” bir suç unsuru gösterilmiş. Sebebi de “Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi namına konuşuyorum” demesi ve “kalbe ihtar edildi”, “hatırıma geldi”, “kalbime geldi”, “Risale-i Nur hem mektep, hem medrese, hem tekke faidesini veriyormuş” ehl-i vukuf bu cümleyi medâr-ı ittiham etmiş.
Cevaben deriz: Bir adam kabir kapısında seksenden geçmiş, kırk seneden beri kendisini inzivaya alıştırmış, yirmisekiz seneden beri tecrid-i mutlak ve haps ve nefy içinde bütün bütün dünyadan küsmüş. Otuzbeş sene gazeteleri okumamış, dinlememiş, mukabelesiz ömründe hediye kabul etmemiş, hürmetten, teveccüh-ü nâsdan kaçmak için halklarla görüşmemek için zaruret olmadan kendine düstur yapmış. Ve bütün dostların medihlerini kendi şahsına almayarak, ya Nurcuların hey’etine, ya Risale-i Nur’un şahs-ı mânevisîne havale etmiş. Ve dermiş:
“Ben lâyık değilim. Haddim de değil. Ben bir hizmetkârım, çekirdek gibi çürüdüm gittim. Risale-i Nur ise, Kur’ân-ı Hakîm’in tefsiridir, mânasıdır.” Hemen herkesin dediği gibi hatırıma geldi, yahut fikrime geldi, yahut fikrime ihtar edildiği gibi tabirleri herkes istîmal ediyor. Benim de bunu söylemekten maksadım bu ki: “Benim hünerim, dediği gibi bir sözdür. Eğer vukufsuz ehl-i vukufun verdiği mâna ilham da olsa hayvanattan tut, tâ melâikelere, tâ insanlara, tâ herkese bir nevi ilhama ve sünuhata mazhar oldukları, ehl-i fen ve ehl-i ilim ittifak etmişler. Buna suç diyen ilim ve fenni inkâr etmek lâzım gelir.
Beşincisi: “Mellif, câzibedar bir fitnenin esiri olmak ihtimali olan bir nesli, Risale-i Nur’dan medet umanlara verdiği cevaplarla kurtaracağına kanidir.” Ehl-i vukuf bu cümleyi de medâr-ı ittiham etmişler. “Yüzbin şahitle ispat edilen ve meydana gelen zâhir bir hakikatı kanaat ettim” demesini medâr-ı suç yapmak ne derece mânasız olduğunu dikkat eden anlar.
Devam edecek