Emirdağ Lahikası
Hakikat-ı halde, geçen mahkemelerin beraetler vererek tamamen iade ettikleri Risale-i Nur’un 130 parçasından bir parçası olan Gençlik Rehberi, vatan ve milletin saadetinde en birinci vesilelerden birisidir. O eserleri okuyup, onların dersleriyle sefahet ve dalâletin girdablarından kurtulduklarını mahkemelerde söyleyen yüzler Nur talebeleri ve şimdi bizzat o eserlerle vatan ve millete nâfi bir uzuv hâline geldiklerini hayatlariyle ve hizmetleriyle isbat eden binler Türk gençleri bizler, o asılsız isnadları, o müfterilerin yüzlerine çarpıyoruz.
Hakikaten ne kadar acıdır ki: Âsâyişin te’minine, ahlâkın muhafazasına vesile olmuş, adliyeye ve zâbıtaya binler faydası bulunmuş bir eser, bugün hakikatın tamamen aksine olarak suçlu gösterilip zararlı tevehhüm edilmek isteniyor. Artık bu kadar bedihî bir zıddiyet karşısında insaf ve vicdan sahiplerinin vicdanlarına ve insaflarına havale edip Üstadımız hakkında o ehl-i vukufun; dini siyasete âlet ediyor demelerine mukabil biz de diyoruz: O ehl-i vukuf, adliyeyi dinsizliğe âlet ediyor.
Bilirkişi raporunda bir isnad da, “müellif, Risale-i Nur şahs-ı mânevîsi namına konuşmaktadır”, “Kalbe ihtar edildi”, “Leyle-i Kadirde kalbe gelen bir mes’ele-i mühimme” gibi, bâzı cümleleri ele alarak bununla şahsî nüfuz te’min etmek maksadının müellifte bulunduğudur.
Bu kadar asılsız ve mânasız bir isnad karşısında insan, o bilirkişi namını alanların bilirkişi mahiyetinden tamamen uzak olduklarına hükmedip, o cehaletleri ve o vukufsuzlukları karşısında hayrette kalıyor. Hiç olmazsa, ehl-i vukuf, hürmeten bu ciheti dikkatle mütalâa etseydiler, kendileri bu derece cehalet deresine atılmaktan belki bir derece kurtulurlardı. Bu asılsız isnada karşı evvelâ: Bütün Risale-i Nur eserleri ve mektupları ve Üstadımızın bütün hayatı en kat’î delillerdir ki: O aziz zât bütün gayretini, bütün hizmetini hak uğrunda ve yalnız hak için yapmış ve yalnız Hakkın hâtırı için konuşmuş. O suretâ ehl-i vukuf, Nur külliyatından yalnız küçük bir cüz’ünü okumakla ve dinsizlikte taassup göstererek illâ ki bir suç isnad edebilmek için bu iftirayı savurmuşlar. Halbuki: O aziz zât, Risale-i Nur dersini izah ederken diyor: En büyük dersimiz, acz, fakr, şefkat ve tefekkürdür.
Hakikat-ı halde O aziz zât, büyük ve küllî hizmetleriyle, en câniyane işkencelere sabır ve tahammül ederek, mücahede-i mâneviyesinde devam edip küfür ve dalâletin bîaman hücumlarını, maddiyyun ve tabiiyyunun küfrî mesleklerini Kur’ân-ı Hakîm’in hakik-ı îmaniyesinden aldığı Nur hakikatlarıyla parçalayarak ve o Nurun 130 risalesinin yüzbinler nüshalarını, îmanî dersleriyle ona minnettar kalan yüzbinler müştak talebeleriyle her tarafa neşreden.. dinsizliğin, bilhassa komünistliğin bu vatandaki hücumuna mâni olan îman hakikatlarını en kat’î delil ve bürhanlarla isbat ederek küfür ve dalâletin bâtıl mesleklerini Kur’ân’ın elmas kılıncı hükmündeki îman-ı Billâh ve vahdaniyet-i İlâhiye hüccetleriyle parça parça eden.. ve o nur eserleri şimdi âlem-i İslâmın büyük merkezlerinde kemâl-i takdir ve istihsanla neşredilen.. ve geçen sene Türkiye’yi ziyarete gelen Pakistanlı bir vekil, kırk-elli üniversite talebesine:
“Kardeşlerim, ben âlem-i İslâmda aradığımı Türkiye’de buldum. Bediüzzaman yalnız sizin değil, o bütün âlem-i İslâmındır. Ve yakın bir zamanda bütün İslâm âlemi onu anlayacaktır. Siz bu Nur eserlerine dikkatle bakın. Ben bunu doksan milyon İslâmlar içinde neşredeceğim. Benim âlem-i İslâm hakkında pekçok endişelerim ve Üstada pekçok soracaklarım vardı. Bir saat kadar yanında yalnız Onu dinlemekle bütün endişelerim zâil olup, bütün suallerime cevap aldıktan sonra şimdi Pakistan’a âlem-i İslâmın mukadderatı hakkında büyük müjdelerle gidiyorum.
Devam edecek