TARİHİ YAŞATMAK

Türkiye'nin kapısını aşındırdığı Avrupa Birliği Ülkeleri'nin 'çağdaş ve modern' yapısında ana ilke; 'tarihine' önem vermek, insan odaklı 'eşitlikleri' benimsemek.

TARİHİ YAŞATMAK

DİGİAD'ın bir kez daha konuğuyuz. Geleneksel hale getirilen "Kültürel Gezi"nin üçüncü ayağı. Bu kez rota Avrupa Birliği ülkeleri. Yani Türkiye'nin nerdeyse yarım asırdan beri kapısını aşındırdığı Avrupa. Benim Avrupa'ya yönelik ilk seyhatim. Daha önce yine DİGİAD Başkanı Aziz Nart'ın davetiyle, Malezya, Tayland ve Singapur bir yıl sonra da Tanzanya, Zanzibar ve Dubai'yi kapsayan gezilerimiz olmuştu.

Burda farklı kültür ve yaşam değerleri vardı. Yoksulluk ile geri kalmışlık ve uçurumlara varan zenginlik anlamında. Ama Avrupa öyle değil di. Çünkü; seyhat öncesi bir çok kişiyle bilgi alış-verişinde bulundum. Araştırmalar yaptım. Sonuç itibariyle; Avrupa dünyanın bir çok ülkesinden daha ileri ve gelişmişlik düzeyi yüzde 90'larda. Bu anlamda farklı bir bakış gerekliydi.

O da tarihsel doku. Ve gelişmişlikteki ana tema nedir diye? Zaten gezimizin de temel amacı "Kültürel" olduğu için, gezilecek bölgelerde bu anlamda tespit edilmişti.

KATILIM YÜKSEKTİ

Evet.. İl Vali Yardımcısı Suat Seyitoğlu ve İl Müftüsü Ali Melek, RTÜK Bölge Müdürü Erhan Esmer, Tarım İl Müdürü Mustafa Kayhan, Vergi Dairesi Müdürü Osman Özbakır'dan oluşan bürokların da dahil olduğu 85'e yakın iş adamıyla, Diyarbakır-İstanbul, İstanbul, Maceristan Budapeşte uçuyoruz.

Bu tür geziler özellikle, Diyarbakırlı iş adamlarının ve kentin bürokrat ile kanaat önderleri arasında "diyalogun" gelişmesi ve kaynaşmanın sağlanması anlamında önemlidir.

Çünkü bu zaman dilimi içerisinde, gerek mesleki anlamda ve gerekse düşünsel anlamda, fikir alış-verişinde bulundukları gibi, bir birleriyle alakalı kanaat sahibi de oluyorlar. Bir çok iş adamını biliyorum, bu tür gezi programları sırasında sağladığı sıcak diyalogla "ortak iş" ortamı yaratarak, istihdam geliştirmiştir.

Gezimize dönersek..

Avrupa ülkeleri içerisinde "sorunsuz" vize veren Maceristan olduğu için, gezinin ilk durağı burası oldu. 9 gece 10 gün sürecek gezinin startını Budapeşte havaalanında "Rehberimizin" bizleri karşılamasıyla veriyoruz.

Budapeşte, Tuna nehri tarafından ikiye ayrılıyor. Buda ve Peşte kısımları birbirinden biraz farklı. Buda daha eski ve tarihi binalara sahiplik ederken, Peşte daha modern görünümlü ancak Peşte kısmında da Buda’da her adım başı gördüğünüz eski binalar ve heykellere rastlıyorsunuz. Tuna eşşiz görünümüyle şehrin ortasında uzanıyor.

MACERİSTAN VE TUNA

Tuna’nın üzerine kurulmuş pek çok köprü var. En güzelleri ise Chain Bridge ve Liberty Bridge.

Budapeşte’nin kenar mahallelerinden geçerek kentin merkezine doğru yola koyuluyoruz. Otele yerleşmeden önce kent içinde otobüsle gezeceğimizi söylüyor rehberimiz. İlk durağımız Kahramanlar meydanı…

Meydanın ortasında Binyıl Anıtı var. Bu anıtın iki yanında Sanat Sarayı ile Güzel Sanatlar Müzesi yer alıyor. Otobüsten inerken rehberimiz bizi uyarıyor. Sadece fotoğraf çekecek kadar zamanımız var. Böyle olunca koşa koşa anıtın bulunduğu meydana gidip pek fazla bir şey anlamadan birkaç fotoğraf çekip yine koşarak otobüse biniyoruz.

Bu kısa sürede görebildiklerimiz meydanın ortasında duran Korint sütunu üzerindeki, Aziz İstvan tacı ile elinde haç tutan Cebrail heykeli ve sütunun iki yanındaki kavisli ve sütunlu revaklar.

Bu revakların üzerinde savaş ve barışı simgeleyen heykellerle, bilgi ile şeref, emekle zenginliği simgeleyen heykeller var. Revakları oluşturan sütunların arasında da gelmiş geçmiş Macar devlet adamları ve kahramanlarının heykelleri.

Otobüsümüz Andrassy sokağına dönüp ilerliyor. Bir çok mağaza, kafe yanı sıra pek çok diplomatik ve idari bina yer alıyor bu sokakta. Türk Elçiliği önünden geçiyor, göndere çekili bayrağımızı selamlıyoruz.

Matthias Kilisesi Budapeşte’deki en güzel Gotik kiliselerinden biri. Ayrıca Macaristanın ikinci büyük kilisesi. 13-15 yy arasında yapılmış. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Türkler tarafından cami olarak kullanılmış. Kral Matthias ilk kez bu kilisede tacını giydiğinden kilise Matthias ismini almış. Kilise, çatısında yer alan renkli seramik yapısıyla diğer kiliselerinden ayırt ediliyor. 

TARİHİ YAŞATABİLMEK

Yapının dışı yenilenme halinde olduğundan güzel fotoğraflar alamıyoruz. Kilisenin hemen yakınında Balıkçı Kuleleri yer alıyor. Buradan içinde Parlemento binasının da yer aldığı Budapeşte manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Matthias Kilisesinden aşağı doğru yürüyüp kalenin içini geziyoruz.

Buradan otobüsle Gül Baba türbesine doğru ilerliyoruz.

Török Caddesinden (Török Utca) geçip Mescid (Mesced) sokağını tırmanınca Gül Baba türbesine ulaşıyoruz. Gül Baba; 15. yy sonları ve 16. yy başlarında yaşamış şair bir Bektaşi dervişi. Külahında daima bir gül taşıdığı için Gül Baba lakabıyla tanınmış. 1531 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın davetiyle Budin’e gönderilmiş orada bir tekke kurmuş ve kısa zamanda Buda (Budin) halkının sevgisini kazanmış.

2 Eylül 1541 de Şeyhülislam Ebusuud Efendinin kaldırdığı cenaze namazına Kanuni Sultan Süleyman da katılmış, Budapeşteye bugün türbesinin bulunduğu yere gömülmüş.

GÜL BABA TÜRBESİ

Türbenin bulunduğu yere Gültepe adı verilmiş yanına Gül Baba Bektaşi tekkesi yapılmış ancak bu tekke 1686_da yıkılmış. Daha sonra Budin Beylerbeyi Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış, bir süre kilise olarak kullanılmış, 1885 te Sultan Abdulaziz tarafından türbeye dönüştürülerek onarılmış. II. Dünya Savaşı’nda  ağır hasara uğrayan türbe 1963_te eski durumuna getirilmiş. Türkler kadar Macarlar tarafından da ziyaret edilen türbe Orta Avrupa’da fonksiyonunu yitirmeden türbe olarak kalan önemli bir Türk eseri. Türbe küçük bir alana kurulmuş, bahçesinde bir çeşme ve türbenin dışında Gül Baba’nın heykeli var.

DUA OKUYORUZ

Tabi, Gül Baba türbesi Diyanet İşleri Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı tarafından restorasyona alınması nedeniyle, ziyarete kapalı. İçeri giremiyoruz. Ancak İl Müftüsü Ali Melek ve geziye katılanlar, bir süre dua ettikten sonra, "Gül Baba" ruhuna fatiha okuyup, buruk bir duygu ifadesiyle ayrılıyoruz.

Haritaya baktığımda türbe civarındaki sokakların, "Sipahi, Bey, Baba, Ali" vb. Türkçe isimleri olduğunu görerek şaşırıyorum. Rehberimiz bu kentte pek çok Türkçe isim göreceğimizi söylüyor. Osmanlılar Buda’ya hamam kültürünü getirmiş, pek çok hamam yapmışlar. Bunların bir kısmı Türkçe isimli... Kırali gibi... Bu hamamların bazıları hala kullanılıyormuş.

Tipik Osmanlı mimarisinde yapılan bu hamamlara yine Osmanlı geleneklerine göre peştemalla giriliyormuş. Hatta diğer hamamların aksine kadın ve erkekler ayrı günlerde girebiliyormuş buralara.

MOTOSİKLET HAYRANLARI

Citalle Tepesine doğru otobüsle çıkıyoruz. Birden yol kesiliyor. Mahşeri bir kalabalık. Motosiklet yağmuru gibi. Panayır misali motosikletini alan buraya koşmuş, yol tamamen kapalı. Yürümeye başlıyoruz, tepenin bulunduğu noktaya doğru.

Sağı-sollu motosikletleri de inceliyoruz. Devasa bir görüntü.

Diyarbakır'da Arçelik Bakım-Onarım Servis Bayisii Celal Yılmaz ve İl Valisi Suat Seyitoğlu 'meraklı' bakışlar arasında, motosikletleri inceliyorlar. Bol bol hatıra fotoğrafı çektikten sonra tepeye geliyoruz. Mühteşem bir görüntü. Budapeşte ayaklar altında, Tuna nehrinin gizemli yapısı insanı büyülüyor. Toplu bir resim çektikten sonra ayrılıyoruz Viyana'ya doğru.

(YARIN VİYANA'DAYIZ)

Kaynak: Diyarbakır Söz