“HIZIMIZA UYMAYAN GİDER”!!?

Bilindiği gibi;

2 Haziran'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Diyarbakır'a geldi.

Büyük bir çoşkuyla karşılandığı gibi,

Verdiği mesajlarıylan da yöre halkının memnuniyetini kazandı.

Özellikle de;

Dosta-duşmana dersi ibret olsun noktasındaki haykırışı..

Ve bölge insanına hitabesi, taktire şayandır.

Kendileri ne diyordu;

“Bizim aramıza girenler yanlış yoldadırlar. Hiçbir zaman bizi birbirimizden ayıramazlar.

Ben Diyarbakırlılarla aracısız konuşurum.

İktidara geldiğimizden bu yana Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya 25 katrilyon(Eski para birimiyle) harcama yapılmıştır”

İşte bu samimi ve içten gelen konuşmalarıyla halkı adeta büyüledi.

Nitekim Diyarbakır programını tamamlayıp, gittikten sonra hala da Başbakan Erdoğan anlata anlata bitirilemiyor.

Zaten devlet büyüklerine de yakışan budur.

***

Başbakanın,

Konuşmasının içerisinde sık sık “hızımıza uymayan gider”  sözünü kullanması da hayli çarpıcıydı..

Bu hıza yani devlet hızına,

İktidar hızına uymayan herhangi birileri bizimle çalışamaz.

Devlet bürokrasisinde yeri  yoktur, var olan varsa yerini terk etsin veyahut biz göndeririz!"

İfadesinden anlaşılan budur.

Ama bu bir gerçektir ki,

Sayın Başbakanın ne kadar ciddi, samimi, ihlâslı, milletine-toplumuna karşı ağzından çıkanı kulağı duyan ise de, bu da apayrı bir ayrıcalıktır, herkese de nasip olmaz.

Ne çare ki, hani diyorlar ya “Görünen köy kılavuz istemez” misali..

Bu coğrafyadaki kurum ve kuruluşların başına geçtirilen kilit noktadaki daire müdürleri, daire başkanlar veya müdür yardımcıları, tümünü kastetmiyorum, çok dürüst ve namuslu çalışan bürokratlarımız yok değiller.

Varlar. Ki onların sayesindedir, kısm-i de olsa devletin çarkının halen bölgede döndüğü..

Ama bazı kurumların başında bulunan yamuk anlayışlı bürokratlar, daire müdürleri, başkanlar veya şube müdürleri neyse, bırakın Başbakanın “Hızımıza uymayan gider” sloganını yerine getirsinler.. Tam tersine sanki bu bölgeye, bu coğrafyaya özellikle Diyarbakır’ımıza “kinleri var” gibi şaibelerden kendilerini kurtaramıyorlar.

***

Oysaki devlet hiçbir zaman kinle, batıl ideolojiyle, hele hele intikam gütmekle iş yapmaz..

Zaten bu hal-i vaziyetiylen de bir yere varamaz.

Devleti de temelinden sarsar, milleti de, halkı da ve aynı zamanda bağlı bulunduğu kurumun gerçeğiyle ters düşer.

İşte gönül arzu ediyor ki, keşke Başbakanımız bunlara da lütfedip üzerine eğilse.

Bu yöre nazik bir yöredir.

Yatırımları gerçekleştirmeyen bilakis engelleyenlere zaman kaybetmeden hak ettikleri darbeyi yüzlerine indirmesi gerekir.

Ki bu da dersi ibret olsun!

Ya hemen görevlerine son verilmeli, veyahut da en düşük bir memuriyet seviyesine indirilmesi lazım.

Yoksa yıllar yılı tabulaşmış bir zihniyetle, demokrasi adı altında yürütülen iktidarların politikaları bu tür bürokratların yüzünden hep atıl kalır. İşlevsiz ve üretimsiz olur.

Ki biliyoruz ki yıllardır;

Devletin önemli bazı kurum ve kuruluşları hep halkla ters düşmüşlerdir.

Deyim yerindeyse Mahsun Kırmızıgül’ün şarkısında dediği gibi “Âlem buysa, kral benim” misali yürüttükleri her şey hukuk dışı, ideolojik oluyor ki bu da iktidarın politikasına da zarar veriyor.

Hele bir de devletin varlığına!

Bu dile getirdiğimiz arzu ve taleplerimizin sebebi de DSİ 10. Bölge Müdürlüğü’ndeki üst üste yaşana gelen hukuk dışılıktır.

Nitekim geçen sene yani 2011’de 250 milyon lira gibi bir yatırım dilimini harcamayıp tenkis ettiğinden dolayı kamuoyu nezdinde büyük eleştirilere neden olmuştu

Oysaki bu tür eleştiriler gerçekten yerinde eleştirilerdir. Ama ne çare ki meslek taassubu mu diyelim, memuriyet taassubu mu diyelim, devlet babanın kapısı mı diyelim.

Tüm demokratik tespitlerimize rağmen Diyarbakır mahkemelerinden bizi yalanlarcasına kocaman tekzip name gönderildi.

O zaman da itiraz etmiştik.

Bu karar hiç de hukuki bir karar değil, antidemokratik, keyfiyete dayalı bir karar olup, birilerini kurtarma amacıyla yazılan bir karardır, demiştik.

Nitekim aynı unvan, aynı adres, bir hafta önce aynı kurumda gerçekleşti.

***

Yine bölgede yapılan Süt sağma entegrenin yapılması da, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca onaylanıp gönderilen bu dosya DSİ Bölge Müdürlüğü’nün engeline takıldı.

Aynı o keyfilik, o vurdumduymazlık bu kez Daire Müdürü Turkay Özgür tarafından değil, yıllardan beri orda çöreklenmiş Müdür Yardımcısı Hasan Kılıç tarafından kaleme alındı.

“İlgi: 15.05.2012 tarihli ve B.23.1.DSİ.1.10.00.00-755.01/119679 sayılı yazınız.

İlgi yazınız ile DSİ Sulama Kanalının aynı zamanda yol olarak kullanıldığına dair bir yazının tarafımıza verilmesini talep etmektesiniz” diye cevabı yazı.

ALTAR ALTINDAĞ TARIM İNŞ. SAN. A.Ş’nin talepte bulunduğu Süt Sağma Tesislerinin kendi arazilerinde kurmak suretiyle teamül gereği usulen Özel İdare, Bayındırlık, Karayolları ve DSİ gibi devlet kurumlarından şekli olarak deyim yerindeyse adet yerini bulsun diye talepte bulunan firmaya cevaben şöyle diyor;

“Sulama Tesislerimizin işletilmesi bakımı ve onarımı için idaremizce kamulaştırılarak işletmeye açılan servis yollarımız sadece işletme ve bakım onarım hizmetleri için yapıldığından, genel trafiğe açık olmadığı gibi ulaşım amaçlı standartlara da haiz değildir.

Bu nedenle servis yolunu kullanma talebiniz uygun görülmemiştir.

Bilgilerinize rica ederim.

Hasan Kılıç Bölge Müdür Yardımcısı”

* * *

Yatırımcı firma yani “ALTAR ALTINDAĞ TARIM İNŞ. SAN. TİC. A.Ş” gibi güçlü bir firmanın bu bölgede kendi arazilerinde istihdama yönelik kapsamlı bir şekilde böyle bir yatırımı gerçekleştirmeye çalışıyorsa ise de; DSİ sulama kanalı paralelinde sözde servis yolu olarak adlandırılan yoldan yalnız firmanın kendisine bu yolu tahsis etmesi yönünde bir teklifi söz konusu olmadığı gibi talepte de bulunmamıştır.

Ancak şekli olarak, bürokratik usuller gereği orada yol geçiyor, “Biz de bu yolda geçebilir miyiz” gibi bir talepte bulunulmuş.

Tıpkı diğer resmi kuruluşlardan talep ettiği gibi ve diğer kuruluşların hepsi bizce böyle bir tesisin orada kurulmasının bir mahsuru yoktur gibi müspet bir cevap alınmıştır.

Devletin diğer resmi kuruluşlarının bu yatırıma olumlu bakışlarına rağmen DSİ 10. Bölge Müdürlüğü’nün buna “hayır” demesi elbette ki manidardır.

Yani deyim yerindeyse “Öküzün altında buzağı aramak” gibidir.

Kim kimi kandırıyor?

Bu verilen ret yazısı ile gerçekte görülen yolun görüntüsü hiç de birbiriyle bağdaşmıyor.

Zira bu yol mutat olarak yıllardan beri köylülerin kullandığı yoldur.

Anılan firmanın yolun bize tahsis edilmesi gibi bir teklifi söz konusu olmamakla beraber, yol da DSİ tarafından servis yolu olarak da kullanılmamaktadır.

Bunu kanıtlayıcı görüntüler vardır ve köylünün ifadeleri vardır.

Ancak yıllardan beri anılan bu kurumun, bu bölgede elle tutulur, gözle görünür herhangi bir aktif faaliyeti görülmemekle beraber bizim tespitlerimize göre ve savcılıklardaki bazı önemli dosyalara göre bu kurum kendilerini bir türlü şaibelerden kurtaramamıştır.

Usulsüzlük ve yolsuzluk şaibelerinden kurtaramamıştır.

Hani diyorlar ya; “ŞUYU’U VUKU’UNDAN BETERDİR”

Böylesi kurumlarda birileri kendini “Sütten çıkmış ak kaşık” olarak gösteremez.

Zira yapılan, yaptırılan, yaptıranlar ve yapıla gelen oluşumlar orta yerdedir.

Eğer bu kurumun başında bulunan büyük sorumluluğu taşıyan Bölge Müdürleri Ankara’daki bazı firmaların yazıhanelerinden çıkmamaları, bazı müteahhitlerle yemek masalarında oturup koyu sohbete dalmalarıyla beraber söylediklerimizin birer kanıtlayıcı yan deliller olmasıyla, yapılan ihalelerin % 65, % 70’li rakamlara yükselen ihale kırım durumları apayrı bir garabettir.

Yani eski parayla 230 trilyonluk ihaleler yani üç rakamlı trilyonluklara yükselen keşif bedeli olan ihalelerin iki rakama düşmeleri ve aynı zamanda karla.

O müteahhidin bunda bilimsel olarak, hesap kuralı, teknolojik hesaplama gerçekleri doğrultusunda yapılırsa böylesine firmaların iflas etmeleri gerekirken, DSİ 10. Bölge Müdürlüğü’nün proje muhtevası adı altında, bırakın üçlü rakamlar yani 235 milyonlu rakamların 80–85 milyonlara indirilmesi gibi bir ucubeye karşı tam tersine % 65’lik tenzilatın % 10’lara 15’lere düşürülmesi. Düşündürücü değil mi acaba?

Sormazlar mı?

Evlere şenlik.

Ne bayramdır, ne seyrandır eniştem….

Gibi sorular insanın aklına gelmez mi acaba?

Hayır, hayır bir de onları kurtaran mühendislik lehçesinde kullanılan bir deyim var “Proje muhtevası” yani görülen lüzum üzerine öncedene tasarlanan o miktar, muammen keşif, keşfe uygun değil, yani birinci keşif yanlış oldu ancak proje kapsamının daha detayına girmesiyle yeniden proje kapsamı genişletilince tabii ki o önceki kırım kendi müteahhidini kurtarmış olur.

Hâsılı kelam.

***

Bizim burada kimseye bir garezimiz, kastımız yoktur.

Ancak yasaların bize vermiş olduğu kamuoyunu aydınlatma görevini gazetecilik olarak kesinlikle peşini bırakmıyoruz ve AİHM sözleşmesinin 10. Maddesi gereğince “Düşünce ve Yazma Özgürlüğü” paralelinde yazıyoruz.

Anayasamızın da ilgili maddesi gereğince “Basın hürdür, sansür edilemez” deniliyor.

Kendimize bunu meşale olarak önümüzde tutup, birilerinin keyfine göre hareket edemeyiz.

Bu memleket hepimizin!

Bu ülke büyük bir milletin, büyük bir ecdadın mirasıdır.

Hiçbir kirli ideolojiye, kirli çıkarlara, birilerinin hegemonyasına sokulamaz.

***

Biz burada öncelikle Sayın Başbakanımıza seslenerek, diyoruz ki;

Evet, Sayın Başbakanım her şey çok güzel, her şey yolunda.

Aslında Kürt Sorunu burada bu tür büyük sorunlu, keyifçi bürokratlara karşı solda sıfır kalır.

En büyük sorun; yıllar yılı sanki bu coğrafyaya başka bir gözle bakılırcasına nerede beceriksiz, çıkarcı meslek bilgilerine sahip olmayanlar geliyor.

Yani deyim yerindeyse sürgüne gönderilmiş birileri bu coğrafyaya atanıyor, ama bugün değil.

Hep böyle yıllar yılı devam ede gelmiştir.

Devletin önemli birçok kurum ve kuruluşlarının başına yıllardan beri çöreklenmiş, memurundan tut müdürüne kadar, müdüründen tut bölge müdürlüklerine kadar.

Keza JİTEM döneminde de öyleydi.

Tarih her şeye şahittir ve kamuoyu her şeyi biliyor.

Bakan Veysel Eroğlu’na seslenerek diyoruz ki;

Sayın Bakan gerçekten bu yöre insanının rızasını, gönlünü, devlete bağlılığını kazanmak istiyorsanız, böylesine yıpranmış insanları bu memlekete lütfen göndermeyiniz.

Barışı seven, kin ve nefret duygularından uzak duran bürokratları gönderin.

O zaman hem Allah’ın rızasını kazanırsınız, hem de halkın rızasını kazanırsınız.

Aksi halde devlet bu coğrafyada ne terörü, ne rüşveti, ne çıkarcıyı, ne de çöreklenmiş anlayışları bitiremez.

DİYARBAKIR SÖZ