ABD KIS KIS GÜLERKEN BİZİM İÇİMİZ KAN AĞLIYOR

Sayın Başbakan Seul’de Nükleer Enerji Güvenlik zirvesi ile ilgili toplantıya katıldıktan sonra, ülkeye uğramadan doğrudan İran’a gitti.

Başbakan Seul’de bir çok dünya lideri ile görüştü ve tabii en önemli görüşme ABD başkanı Barack  Obama ile yapılanı idi.

Nükleer Enerjinin silaha dönüştürülmesi konusu bu enerjiye ve silaha sahip olan ülkeler tarafından titizlikle korunuyor ve başka bir ülkenin daha böyle bir enerjinin neticesi olan silaha sahip olmaması 5+1 lerle adeta dünya ülkelerine dayatılıyor.

İran’ın nükleer enerjiye sahip olma konusunda yıllardan beri süren çalışmaları var.

Bildiğimiz kadarı ile İran’ın nükleer enerjiyi üretme, yani Uranyumu zenginleştirme çalışmaları 24 saat süreyle bilgisayarlı kameralar tarafından kontrol altında tutuluyor.

Batılı ülkeler, özellikle ABD Irak olayında olduğu gibi İran’ın da nükleer enerjiye ve tabii ki silaha sahip olma konusunda büyük çaba içerisinde olduğunu iddia ediyor.

Saddam ne nükleer enerjiye ve ne de böyle bir silaha sahip olmadığını söylese de batılıları buna inandıramadı.

Daha sonra ortaya çıktı ki, batılılar Irak’ın nükleer başlık taşıyan silaha sahip olmadığını bildikleri halde işgale kılıf hazırlamak için durduk yere iftira etmişler. Kendileri çalıp, kendileri söylemiş ve güle oynaya Irak’ı işgal etmişler.

Bu manyaklar sırf hakaret olsun diye Saddam’ın sarayını ve yatak odalarında nükleer silah var, oraları aramamıza o sebeple müsaade etmiyor diyerek, tüm dünya ile alay etmişlerdi.

İran nükleer enerjiye ulaşma konusunda çaba içerisinde olduğunu inkâr etmiyor. Ancak bunu silaha dönüştürme hususundaki batılı ülkelerin iddialarının yalan olduğunu söylemekten de bir an geri durmuyorlar.

Dini Lider Ayetullah Ali Hamaney, her fırsatta yaptığı açıklamada, kitle imha silahlarının üretilmesi ve kullanılmasının dinen haram olduğunu, İslam rejimi ile idare edilen ülkesinin böyle bir silah üretme niyet ve amacının asla olmadığını belirtiyor.

 

Ali Hamaney son olarak Sayın Başbakanın Seul dönüşü İran’a yaptığı ziyaret sırasında aynı görüşlerini ifade etti.

Bunun üzerine Başbakan yüksek sesle onun bu görüşlerini dünyaya bir kez daha duyurdu ve İran’ın her ülke gibi nükleer enerjiye sahip olmasının hakkı olduğunu, bunu seslendirmede kimseye kusur izafe edilemeyeceğini de ayrıca üstüne basa basa seslendirdi.

Fakat İran ziyaretinin başlangıcı biraz sancılı geçmişti.

Zira Cumhurbaşkanı Mahmud Ehmedi Nejad Sayın Başbakan ile olan ilk gün görüşme randevusunu sağlık gerekçeleri ile iptal etmişti. Mahmud Ehmedi Nejad’yın aynı gün başka iki ülke temsilcisini kabul ettiği iddia edilmesine rağmen, İran tarafı bu iddianın doğru olmadığını söylemedi, beyanları yalanlamadı.

Benim zaten o zaman içime bir kurt düştü. İranlılar neden böyle davranıyorlar, sırf tansiyon düşmesi sebebiyle böyle bir toplantı iptal edilir mi diye kendime sorup dururken, birden bizimkilerden kimi aklı evvellerin Sayın Başbakanı İran Dışişleri Bakanı ile basın toplantısına oturttukları haberi geldi.

İçim içimi nasıl yedi bilemezsiniz.

İran Dışişleri Bakanı Sayın Başbakanın müradifi mi, hangi anlamda olursa olsun böyle bir dış ziyaret bağlamında muhatabı mı?

Ha İran Cumhurbaşkanının hastalığını tebliğ etmek için Dış işleri Bakanı Sayın Başbakanı nezaketen ziyaret edebilir ve özel bir görüşme yapılabilir, ama bu asla bir basın toplantısı şekline dönüştürülemez.

Belli ki İran Türkiye’nin ABD ile son zamanlarda yeniden büyük ivme kazanan ilişkisinden rahatsız.

Olabilir, bağımsız bir ülke olarak herkesin değişik düşünceleri bulunabilir, ama iş karşılıklı menfaatlerin bir başka ülke sebebiyle zarar görmesine dayanmış ise, elbette münasebetler artık “büyük” dostluklar seviyesinde karşılık bulmaz.

Sayın Başbakan sonraki gün hem Ehmedi Nejat ile ve hem de Ayetullah Ali Hamaney ile görüşmeler yaptı.

Ali Hamaney Türkiye’nin de duyarlığına işaret anlamında, Suriye’de Müslümanların biri birinin kanını akıtmasından rahatsızlık duyduğunu ifade etti ve yukarıda değindiğimiz gibi nükleer silahlar üretmenin ve kullanmanın İslama uygun bir davranış olmadığını bir kez daha belirtmiş oldu.

Bunun üzerine Sayın Başbakan Türkiye dönüşünde yüksek seviyeden İran’ın bu görüşlerini bir kez daha seslendirdi, ancak İranlıların da her bağımsız ülke gibi nükleer enerjiye kavuşma haklarının bulunduğunu belirtti. Ama bu arada bölgede nükleer silah gücüne sahip olan İsrail’in tutumunun tüm dünya ülkeleri tarafından gözden geçirilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etti.

İran ziyareti bu yönü itibariyle çok demeyelim, ama yine de başarılı geçmişti.

Fakat Sayın Başbakanın İran ziyareti öncesinde ABD nin Türkiye Büyükelçisi Ricciardone, Türkiyenin artık tarafını belli etmesi ve İran’dan petrol ve gaz alımından vazgeçmesi gerektiğini saygısızca ifade etti.

Ben bu küstahlığın para etmeyeceğini düşünür iken, Türkiye dönüşü Enerji Bakanı Taner Yıldız İran’dan alınan petrol ürünlerinde yüzde yirmi azaltmaya gideceklerini ve oluşacak açığın, ekonomik durumuna katkıda bulunmak için Libya’dan kapatılacağını ifade etti.

İran zaten sıkışmış durumda. ABD nin ambargosu sürüyor. ABD ayrıca dünya ülkelerine baskı yaparak İran’dan doğal gaz ve petrol alımını sona erdirmelerini istiyor.

Yani İran ekonomisine büyük zarar vermeye çalışıyor.

ABD nin bu kumarında bizim hiçbir rolümüzün olmaması gerekirken, İran dönüşünün hemen akabinde tuttuk İran’dan alınan petrol ve doğal gaz alımında yüzde yirmi azaltmaya gittik.

Siz İranlıların yerinde olsanız bu tavrı dostluk olarak kabul eder misiniz?

Türkiye ABD nin talebi olmadan, fiyatlar çok pahalı, dünya piyasalarından daha ucuza ben bunları alabilirim noktasında olsa ve bunu İran tarafına bildirse idi, elbette ya bir yol bulunur veya Türkiye daha ucuza petrol alabileceği kanallara yönelirdi.

Ama iş öyle olmadı, ABD nin talebi üzerine yüzde yirmi azaltmaya gidince, bu defa İran’lılar 5+1 lerle İstanbul’da yapılması planlanan nükleer enerji konferansının yerine itirazda bulundular, bunun Bağdat veya Pekin olmasını tercih edeceklerini beyan ettiler.

Sayın Başbakan bunun üzerine yaptığı açıklamada, toplantının İstanbulda olmasının bize herhangi bir katkısının olmayacağını, yapılmamasının ülkeye bir zarar getirmeyeceğini beyan etti, ardından İran tarafının ipe un serdiğini ve dürüst olmadıklarını, bu tavırları sebebiyle dünya ülkeleri çapında prestij kaybettiklerini ifade etti.

Diplomatik dilin bu yönüne İran tarafından eleştiri gelecektir.

İpe un sermek ve dürüst olmamak tabirleri korkarım bölgede Ak Parti iktidarları zamanında oluşturulan dostluk halkalarından birisinin daha kopmasına sebep olacaktır.

Bütün bunların ülkemize zerre kadar yararı olmadığı ortada.

ABD kıs kıs gülerken, bizim içimiz kan ağlıyor.