ASTAR
Henüz çok küçüktüm.
Çermik’te ilk okula başladığım yıllardı sanırım.
6 veya 7 yaşlarında olabilirim. Çünkü İlk okula ben 6 yaşında başladım.
Okula gitmek için deli oluyordum.
O yaşlarda çocukların büyük çoğunluğu okula başlamayı/gitmeyi bir türlü içlerine sindiremezler, annelerinin eteklerine yapışıp, eve geri dönmek isterler.
Benim öyle olmadı işte. Ağabeyim tuttu elimden 27 Mayıs İlkokuluna götürdü.
Başöğretmen/Müdür/ Bedri bey kulaklarından tuttu, havaya kaldırdı, bu mu okula başlayacak, daha çok küçük dedi.
Ağabeyim "Öğretmenin babam selam söyledi, çocuk işte istiyor, kayıtsız gelsin gitsin, başarır ise kaydını yaptırırız" dedi.
Başöğretmen Bedri Bey hadi koş oyna diye beni okulun bahçesine saldı.
Gidiş o gidiş.
Okula 5 yıl kayıtsız gittim, biliyormusunuz.
Çünkü nüfus cüzdanım yoktu. Yani yaşıyordum, okula gidip geliyordum, bana karne veriliyor, ama cüzdanım olmadığı için kaydım yapılamıyordu.
Bizim zamanımızda 5 . yılın sonunda "okul bitirme" imtihanları yapılırdı.
Tam o günlerde Okul idarecileri, bu böyle olmaz, nüfus cüzdanını getirmez isen, diploma veremeyiz dediler.
Demek ki, okul idarecilerinin de artık yapacakları bir şey kalmadığı için, zar zor ailem beni nüfusa kaydettirdi.
Başa dönelim.
Okula başladığım yıl olacak, Kurban Bayramı Bahar aylarından birisine rastlamıştı.
Artık sadece Mahallemizin çocuklarını değil, ilçemizin bir çok mahallesinden çocukları da tanıma imkanı olmuş.
Mahallemiz çocuklarından bu şöyle söylemez,bu böyle bakmaz diye düşünüyordum, ama artık başka mahallenin çocuklarına karşı "onuru" korumak lazımdı.
Tutturdum "yeni pantolon" diye aileme.
Yoksa "Hanbaşın"daki dönme dolap yerine nasıl giderim…
Tamam, ağabeyin Ahmet’in lacivert bir pantolonu var, onu Terzi Enük’e götürün, ters yüz etsin, Astar’ını değiştirsin, sana göre bi pantolon yapsın dediler.
Çok sevinmiş, dünyalar benim olmuştu.
Annem Pantolonu yıkadı, çitiledi.
"ya bu terziye gidecek bir şey değil, elinde kalır, daraz daraz olur" deyince çok kızdım anama. "Sahan ne ya , bırah terziye götürem tiksin, belki oli" dedim.
Terzi Enük pantolonu aldı, ahır devir etti( yani altını üstüne getirdi) "bu sahan olacacaaah"? diye sordu.
He dedim.
Gece yarısı gel al dedi. Olur dedim.
Bizim oralarda yatsı namazı kılınınca insanlar yatar.
Herkes yattı, ben oturdum.Ortalığı iyice karanlık bürüyünce, Terzi Enük’ün dükkanına gittim, pantolonum oldeee? Diye sordum. He işte orada al götür dediler.
Tikiş(Dikiş) parasını yarın abem verecah . Tamam Tamam dediler.
Sabaha kadar pantolon ile yattım.
O gece hiç üşümedim.
Sabah olunca erkenden kalktım, askılı lacivert pantolonumu giydim. İçerisine de anam beyaz bir "işlik"(gömlek) yapmıştı. Beyaz gömlek, lacivert pantolon bana çok yakıştı. Yüzüm de al al olunca kendimi memur çocukları gibi görmeye başladım.
Koşarak Hanbaşındaki bayram yerine, dönme dolaplara gittim.
Sabah bana verilen 25 kuruşun 10 kuruşunu Marangoz Kazım’ın dönme dolaplarına harcadım. Havalarda uçuyorum, öylesine mutluyum ki, sanki uzayda bulutların üzerindeyim. Dönme dolap yukarı çıkınca Meleklere kavuşuyor, aşağı indiğinde İnsanlarla buluşuyorum.
On turluk dönme sürem bitti, dolaptan indim.
Ama o da ne .Çocuklardan birisi "ula donin görini" demez mi?
Bizde donun görini deyince hemen el arkaya atılır. Çünkü o dönemde pantolonlar genelde arkadan dikiş yerlerinden çürüyerek yırtılır.
Elimi arkaya atınca gerçekten pantolonun arkadan dikiş yerinden yırtıldığını anladım.
Koşa koşa eve gidiyorum, bir elim arkadan pantolonun yırtılan yerinde.
Bir elim arkamda koşunca taşa takıldım, düştüm.
Bu defa pantolonun iki dizi birden gerçekten anamın dediği gibi "daraz, daraz" oldu. Yani kumaşın örgüsü işlevini yitirdi, ipleri kaldı.Kolların, dizlerim yaralandı, burnum kanadı, toz toprak içerisinde kaldım.
Dirseklerim ,dizlerim,burnum kanıyor, sessiz, sedasız ağlıyorum.
Toz toprak içerisindeyim.
Artık neyi tutacağımı bilmiyorum.pantolon arkadan ve dizlerinden yırtık, dizim, dirseklerim, burnum kanıyor, tozlu topraklı elimle akan kanımı durdurmaya , gözyaşımı silmeye çalışıyorum.
Hiçbir şey umurumda değil. Ellerimi serbest bıraktım, mahallemizdeki çeşme başına koştum. Tozlarımı sildim, kanımı yıkadım. Eve gittim.
O bayramı avlu damımızın süvüyüğünde(kenarında) oturarak geçirdim.
Avukatlığımda terzi Enük bir suçtan ötürü Diyarbakır Hapishanesine düştü. Ona çok yardımım oldu.
Şimdi de kimi suçluların "çantasının" astarından, ajandasının "astarından" saklanan silahların bulunduğu yerlerle, suikast yapılacak kişilerin evlerinin krokileri çıkıyor/muş/.
Polis buzdolabının, çamaşır makinesinin astarında da kroki arıyor mu acaba?
Niye sadece çanta ile ajandanın astarına bakıyor. Ya oralarda daha büyük krokiler varsa.
Yarbay Mustafa Dönmez’in Sapanca’daki yazlığında ele geçen ajandasının astarı arasında Atabaylar çetesinde ele geçen ve Sayın Başbakanın evinin bulunduğu yeri,suikast yapılacak alanı ve kaçış güzergahını gösteren krokilerin aynısı ele geçmiş. Tabii böylece Atabaylar çetesi ile Ergenekon çetesi arasında fiili irtibat böylece kanıtlanmış.
Bildiğim kadarı ile İbrahim Şahin de , Mustafa Dönmez de bu astarlı krokileri kabul etmediler.
Yarın bir gün yargılamalar sırasında Avukatlar, astarlı krokilere ulaşan zabıt mümzilerine, buzdolabının, çamaşır makinelerinin astarlarında da delil aradınız mı, niye sadece çanta ile ajandanın arkasındaki astarlara baktınız diye sorarlarsa, zor bir durum oluşur.
Bu astar işi pek tekin değildir, bir yerinden patlak verebilir.
Söyleyeyim.