BARIŞ İKLİMİ/TÜRKİYE BAHARI/ZEMHERİYE ÇEVRİLMESİN

Akıllara durgunluk veren bir handikap ile karşı karşıyayız.

Savaştıkça kaybedeceğimizi bile bile Millet,

Abdullah Öcalan ile görüşmelerim sürdürülmesi,

Hak ve özgürlüklerin tüm etnisiteyi kapsayacak biçimde geliştirilmesi,

Kürtçe öğretimin kalıcı hale getirilmesi, yani öğretimin zamanla eğitime evrilmesi,

Ülkede yaşayan hiçbir etnisiteye öncelik vermeyen Anayasal vatandaşlık hakkı,

Abdullah Öcalan’ın ev hapsine alınması gibi konular da barış sürecinde konuşulacak konulardır denildiğinde, Türk Kamuoyunun tepesi atıyor.

Büyük çoğunluk böyle bir şeye rıza göstermeyeceklerini ifade ediyorlar.

Ancak bu millete “barış olsun mu, silahlar sussun mu, Kürtler ve Türkler bir arada huzur içerisinde yaşayabilirler mi” gibi sorular sorulduğunda da, nerede ise yüzde doksan beşler seviyesinde, alınan cevaplar olumlu.

Handikapı görüyor musunuz.

Görünen o ki, Türk Milleti ki, bu millet içerisinde eriyerek yeni bir “ulus” olduklarını kabul eden Arnavutlar, Boşnaklar, Lazlar, Çerkezler, Gürcüler, Çingeneler var, Türk Milli reflekslerinden zerre kadar taviz vermek istemiyorlar. Barış olsun mu, olsun, insanlar ölmesin mi? ölmesin, silahlar bir daha konuşmamak üzere sussun mu? Tabii ki, peki bunları yaparken bir takım tavizler vermemiz, kendilerini başka bir ulusun ferdi olarak görenlerin isteklerini karşılamamız lazım denildiğinde, zinhar böyle şeyler olmaz diyorlar.

Türk halkının milliyetçi reflekslerini elbette, bu 30 yıllık süreçte, PKK önderliğinde Kürtlerin yürüttüğü “Kürt Ulusal Kurtuluş” savaşı, iyice azdırdı.

Ben öyle insanlar biliyorum ki, “ya kardeşim yeter artık, savaştan yorulduk, evlatlarımızı Kürtlerin toprakları için daha fazla feda etmek istemiyoruz, bölünme ise bölünme, referandum yapılsın, halka sorulsun, kim nerede yaşamak istiyor ise belirlensin, giden gitsin, kalan kalsın ve biz Türkler kendi topraklarımızda artık huzur içerisinde yaşayalım, ne bu ya” diyenler oldu.

Bu konuşmalar sırasında ben Kürtlerin de hakkının savunulması pozisyonundayım, karşımdaki Milliyetçi duygularının esiri durumunda. Ben bu ülkenin bir daha bölünme, parçalanma sıkıntısına düşmemesi ve birliğin korunması için, bir takım haklar verilmesi düşüncesini dile getiriyorum, bölünmenin sonu yok, yeterince bölündük, daha ne kadara bölüneceğiz ki diyorum.

Muhatabım da güya Milliyetçi. Her Milliyetçinin pek tabii toprak hususunda hassasiyeti var, olması da lazım. Çünkü toprak namustur, toprak candır, toprak hayattır, toprak haktır, toprak hürriyettir. Toprağınız olmaz ise veya güçlü bir toprağa sahip değilseniz, yeryüzünün en güçlü “ulus” fikrinin sahibi olun, beş paralık değer bulmanız mümkün değil.

Muhatabımın alan alsın, kaçan kaçsın, evlatlarımızın kanı akmasın, herkes kendi toprağında huzur içerisinde yaşasın, bakalım Kürtlerin sesi nereden gelecek sözüne,

Vallahi dedim, Abdullah Öcalan seni duysa başının üstünde gezdirir, beni de dar ağacına yollar.

Bir takım fanatik ve dar düşünce sahiplerini bir tarafa bırakacak olur isek, salim akıl sahipleri elbette bu ülkenin parçalanmasını istemiyor.

Kürtler doğuştan gelen, pazardan alınmaz, pazarda satılmaz, şahıslara sıkı sıkıya bağlı olan, devredilmez haklarını elde etmek için, savaş yolunu tercih ettiler. PKK nın çıkışı ile Kürt Siyasal Hak mücadelesinin peşinde koşan Kürt örgütleri, bu örgütü, halkı biri birine düşüren ve Kürt hareketini akamete uğratmak amacıyla yola çıkan bir örgüt olarak gördüler. Örgütün Maoist yanının ağır basması sebebiyle, zamanla içinden çıkılmaz bir musibet ile karşı karşıya kalınacağını ifade ettiler. Görüş ayrılıkları öylesine keskin bir hal almıştı ki, PKK nın “Kürt Halk” orijini konusunda büyük şüphelerin varlığı genel kabul görmüştü. Şüpheler ne olursa olsun, PKK yukarıdaki hakların kabul ettirilmesinde inkarı kabil olmayan bir rol oynadı.

Başta ayrı bir devlet algısı ile yola çıkan ve önemli dış destek te alan PKK, şimdi gelinen noktada, kendi liderinin ağzından “Ulusçuluk iflah olmaz bir zehirmiş, ben bunu geliştirmiş olduğum pratikler ile iyice anlamış bulunuyorum, Kürt halkının varlığını doğrudan veya zımni(Anayasal Vatandaşlık hakkının verilmesi ile) olarak kabul, Kürtçe Eğitimin zamanla verileceği yolunda alınan mesafe(Öğretim zaten kabul edildi),  yerel yönetimlere daha büyük oranda hak devri, PKK tutukluları ve mahkumlarına genel af getirilmesi karşılığında silahın bırakılması” noktasına gelmiş bulunuyor.

Bölünme riskinin tamamen ortadan kalkması ve bu tür hakların verilmesi ile Türkiye’nin Orta Doğu coğrafyasının en demokratik ülkelerinden birisi haline gelmesi, bırakın dört parçaya ayrılmış Kürtlerin, Arapların bile cazibe merkezi durumuna yükselmesi, Türk Milliyetçilerine ne gibi bir zararı olur ki, bu hakların verilmesi gündeme geldiğinde, aman barış marış istemiz, sizde kalsın havasına bürünüyorlar.

Türk Ulus Milliyetçileri bilmeli  ki,  bunların başını Türk Ulusu ile Kürt Milliyetini bu ülkede bir ve eşit göremezsiniz diyen CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’ in çektiği gurup var,  haklarını elde etme konusunda savaş seçeneğini tercih eden Kürt Milliyetinin mensuplarının, dağlardan çekilin, silahlarınızı bırakın, şimdiye kadar verilenlerle yetinin, daha ne istiyorsunuz söylemi ile yerlerine oturmazlar.

O nedenle, Kürtlerin artık vazgeçmeyecekleri son istekleri gündeme geldiğinde, zinhar olmaz diyenlerin, acaba kanı durduracak başka bildikleri yol var mı?  Böyle bir yolun olmadığını zaman bize açık seçik gösterdi.

O açıdan onun bunun laflarını dikkate almadan, engellemelere takılmadan, doğru olanın yapılması ve şu anda yakalanmış olan barış ikliminin, YANİ TÜRKİYE BAHARININ, zemheriye çevrilmemesi lazım.