BASİRET KANALLARI
Genelkurmay Sayın Başkanının Oruç Reis Fırkateyninde bütün kuvvet komutanlarını toplayarak yaptığı konuşma, basında "çok sert açıklamalar"diye değerlendirildi.Genelkurmay Başkanı Hükümettin, Yargıya, Basın kuruluşlarına, Bürokraside görev yapanlara varıncaya kadar , hemen her sahayada ilgili ve yetkililere karşı sorumluluklarını hatırlattı.
Ben, Yargı ile ilgili açıklamaya sıra geldiğinde ses tonu nasıl olacak ve onlar için neler söyleyecek diye pür dikkat kesildim.
Sayın Başkan bu bölüme geldiğinde, ses tonunu olabildiğince kıstı , daha yumuşak bir uslup edindi , fakat onlarla ilgili cümlesinin sonunda kullandığı kelime çok sertti. Bu durum böyle devam ederse kurumlar arası çatışma meydana gelir dedi.
Sayın Başkan Türkiye’de orduya karşı asimetrik, psikolojik bir yıpratma kampanyasının yürütüldüğünden zerre kadar şüphe etmiyor ve bunun amacının orduyu güçsüz bırakmaya yönelik olduğunu söylüyor.
Yani Orduya,basın yayın kuruluşları, özellikle Siyasiler durduk yere eleştiri yöneltiyor ve bu yolla ordunun yıpranarak gözden düşmesini temine çalışıyor ise, bu durum hepimiz için, gerçek bir felakettir.
Bu ihtimalde Sayın Başkan haklıdır.
Fakat ya tersi söz konusu ise, yani ordu mensupları gerçekleşenler dışında , teşebbüs aşamasında kalan ,onlarca darbe yapmaya kalkışmış, özellike 2002 Ak Parti İktidarından sonra Sarıkız,Ay ışığı, Eldiven, Yakamoz ve 2009 yılı Mayıs ayı antentli Kafes ihtilal planlarını gerçekleştirme fırsatı bulmadan yakayı ele vermişler ise, söyleyin baklım burada kim haklıdır.
Şu anda,
Ordu komutanlığına kadar yükselmiş onlarca emekli Subay yargılanıyor ise,
Yine onlarca muvazzaf Subay hakkında darbe girişimleri sebebiyle ciddi delillere ulaşılmasından ötürü tutuklama kararı verilmiş ise,
Muvazzaf subayların kendi komutanlarına suikast girişiminde bulundukları, bunun için gerekli hazırlıkları yaptığı ayan beyan ortaya çıkmış ise , durumu aynı minvalde mi değerlendireceğiz?
1993 yılında Malayta-Elazığ- Bingöl güzergahında şehid edilen 33 erin dramı bu tartışmalar sırasında birazcık olsun gün yüzüne çıktı.
Baskından kurtulan Asker, adeta ölüme nasıl sürüklendiklerini anlattı.Ve şehit edilen, ancak cenazesi ailesine teslim edilmeyen erin durumu bir daha gözlerimizin önüne geldi.
Bu esnada dönemin Komutanları Hasan Kundakçı ile Malatya Jandarma Alay Komutanının konuşmalarını ve biri birleri için söylediklerini ibretle izledik.
Ben de Askerliğimi yaptım.Hem de en iyi biçimde. Diyarbakır Kurdoğlu kışlası ve 7.Kolordu Komutanlığı görev alanlarımdı. Daha sonra Bilge Kışlasında Disiplin Subaylığı. Ciddiyetim sebebiyle komutanlarım bana,seni on muvazzafa değiştirmeyiz derlerdi. Bu sebeple ben Hasan Kundakçı’dan çok, Malatya Jandarma Alay Komutanının beyanlarına itibar ettim. O, biz bütün tedbirleri alarak Malatya-Elazığ arasında sorumluluğumuzun bittiği alan olan Kömürhan Köprüsüne kadar selametle Askerlerimi gönderdik . Sonra görevi Elazığ Jandarma Komutanlığı devraldı. Bu güzergahta Askerlerin korumasını yapmayanlar sorumludur dedi. Askerlerin şehid edilmesi olayı bu aşamada meydana gelmiş.
Hasan Kundakçı en basit tedbir olan iki silahlı Askeri Korumanın niçin araca alınmadığını izah edemedi. Böylece göz göre göre çocukların ölümün kucağına itilmiş olduğunu anladık.
Hani olaydan sağ kurtulan Askerin, "Şöförler ikide bir durdular, telefonla kouştular, yer tarifine benzer açıklamalar yaptılar" söylemi ile arçlara koruma alınmaması eylemi bir arada düşünüldüğünde, barış süreçlerine kimin çomak soktuğu şimdi ortaya çıkıyor ise,
Yargının bunları soruşurması neden sorun yaratıyor.
Sanıyorum bu dosyanın İddia Edilen ETÖ Savcıları tarafından incelenmek üzere istenmesine Genelkurmay Başkanı kızmış ve "kurumlar biri birleri ile ilgili işlem yapacakları zaman görüşme makanizmasının çalıştırılması , aksi takdirde çatışmanın meydana geleceği" cümlesini sarfetmiş.
Askerlerle Yargı Kurumu arasında çatışma nasıl olur, hangi argümanlar kullanılır acaba.
Geçelim.
Sayın Başkan konuşmasının ciddiyetini vurgulamak için bir savaş gemisi olan Oruç Reis Fırkateyninde komutanlarla birlikte açıklama yaptığını özellikle vuruguladı.
Hani bu açıklama bir başka ülkeye karşı yapılsa, eylem ve davranışların Ordu tarafından savaş sebebi sayıldığını muhattaplar anlamakta gecikmezlerdi. Hele birde muhattabınız bir deniz ülkesi ise,preveze deniz seferine ramak kaldığını görürlerdi.
Ama bütün bu açıklamalar kendi ülkemizde, kendi insanımıza ve kurumlarımıza yapılıyor ise,bizim budan ne anlamamız gerekiyor?
Türkiye’nin bu açıklamalardan ne anladığını Hükümete , Adli Makamlara, Serbest Piyasaya, Borsaya, İş Adamlarının tavrına, Siyasi Partilerin tutumuna bakarak çözmeye çalıştım.
Baktım ki, HİÇBİRYERDE MİLİM OYNAMA YOK.
Açıklamalardan hükümet yetkilileri etkilenmimiş,
Borsa çökmemiş,
Piyasalar durmamış,
Hakimler ve Savcılar Ergenekon sürecini devam ettirmekten vazgeçmemişler,
33 Erin Şehadeti ile ilgili dosyanın istenmesinden vazgeçilmemiş,
İş adamları (TÜSİAD DAHİL) oturup bu açıklamanın ne kadar önemli olduğu konusunda beyanat vermemişler.
Türkiye’nin basiret kanalları açılmış, geriye dönüşü yok.