BİR ANI, O SÜREÇ, YAĞLI KARA

          Ali Kalkancı’dan şeyh, benden Kara Para Aklayıcısı çıkartmaya çalışan süreçti.

          Ali Kalkancı’nın nasıl bir şeyh olduğunu hepiniz gördünüz.

          Zaten dünkü yazımda tasavvuf teriminolojisini de kullanarak efendi hazretlerinin!!! kerrakesini ortaya döktüm.

          28 Şubat sürecinden söz ediyoruz.

          İstanbul’dayım.

          Yoğun iş stresinden biraz olsun kurtulmak, akrabai taallukatı ziyaret etmek için, tebdili mekan etmişim.

          Üniversite hayatım burada geçtiği için, yeni gelişen yerler hariç bu şehri iyi bilirim.

          İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünü okurken Üsküdar Bağlarbaşında kalırdım. O zaman bağlarbaşı çok nezih bir yerdi. Okulun hemen yanıbaşında bulunan Yurt binamız da 4 yıldızlı sayılmaz ise 3 yıldızı kesinlikle hakkediyordu.

          Erzurumlu Hasan Usta öğlen yemeklerini harika yapardı.

          Kekikli Çoban Kebabı, parça etli, soğanlı puf böreği ve hoşaflı menünün olduğu günlerde keyfimize diyecek olmazdı.

          O keyf üzerine Kadıköyde ya tiyatroya, ya da sinemaya giderdik öğlen sonları.

          Bu keyf bir sene kadar sürdü.

          Sonra,

          Üniversite İmtihanlarını kazanıp, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine de kaydımı yaptırınca, artık ben olmaktan çıktım, gece gündüz iki Üniversiteyi birden okuma  çabasına girdim.

          Bu işin en keyifli yanı, hemen her gün Beyazıt ile Üsküdar arasında mekik dokurken, bindiğimiz varupun yan tarafında oturup, denizin şapırtısını, martıların ötüşünü, kuşların sesini cıvıldamasını duymak, sarayları, köşkleri, Ayasofya , Sultanahmet Camilerini, Topkapı Sarayını seyretmekti.

          İşte bu keyfi yeniden yaşamak istediğim sırada, yani 28 Şubat sürecinde, Eminönünden Üsküdara geçerken, hanım aradı, ellerinde telsizler olan zebellah gibi adamlar, kapıyı çaldılar ve 20 yaşlarında Çermikli bir hırsızı aradıklarını, onun bu evde oturup oturmadıklarını sormuşlar. Hanım, evet burada bir Çermikli oturuyor ama, o bir Avukat ,yaşı da 45 demiş.Görüşebilir miyiz diye sormuşlar, hanım şu anda İstanbul’da diye cevap vermiş. Yanlış istihbarat aldık galiba demiş gitmişler.

          Keyfim kaçtı, yeniden Üsküdardan Eminönüne giderken Yüksek İslam Enstitüsünün, Eminönünden Üsküdara geçerken Hukuk Fakültesinin imtihan sonuçlarını hatırlar oldum. Başım döndü, beynim bulandı, terledim.

          Tanımadığım kimseye kapıyı açma, ben hemen dönüyorum dedim.

          Adamların adres tespiti yaptıklarını anladım.

          Döndüğümde bir Avukat arkadaş, hadi geçmiş olsun dedi.

          Ne oldu ağabey dedim.

          DGM Savcısı senin de içerisinde bulunduğun bir kısım arkadaşın ev ve işyeri araması yapılması için 1 nolu DGM hakimliğine müracaat etmiş. Hakim "ben bu arkadaşları tanıyorum, böyle bir şeye ihtiyaç yok" diye talebi reddetmiş. Bu karara beyefendi 2 nolu DGM nezdinde itiraz etmiş, Mahkeme de talebi uygun görmemiş. Son Çare 4 nolu DGM Mahkemesine "hiç olmaz ise  , telefonlarını dinleyeyim" diye başvurmuş. Bu talep kabul edilmiş.

         Telefon dinlemelerinin biz sonra farkında olduk.

         Tabii bizde kalayın bini bir para.

         O minval üzere işler giderken, bir kuyumcu arkadaşa üç beş kuruş paramızı vermiştik. O da çalıştıracak , bize kar payı verecek. Hani faiz yemiyoruz ya.

         Bir gün ne olup bittiğini öğrenmek için Mehmet’in yanına gittim.

         Vatandaşın birisi 1500 mark para getirdi. Mehmet bunları aldı, yüzüne sürdü ve bir ooohhh çekti.

         Tepem attı, manzarayı kavradım.

         3 gün sonra , tamam arkadaş, paramı geri ver, benim kar mar payında işim yok dedim.

         Uzun hikaye, git, gel paramızın bir kısmını kurtardık.

         O vatandaş battı.

         Diyarbakır’a dilli destan oldu.

         Biz de Emniyete gittik, yardımcı olmak için bildiklerimizi anlattık.

         Bir gün gece saat 12 ye geldiği sırada, Emniyetten aradılar ve efendim bir ifadeniz var, emniyet müdürlüğüne gelip ifade vereceksiniz. Sabah olsa olmaz mı dedim, olmaz dediler.

         Arabamla emniyet binasının içine kadar gittim. Yukarı çıktım.

         Geldim dedim.

         Avukat bey sen buraya kadar nasıl çıktın, arkadaşlar sizi kapıdan alacaktı.

         Valla bilmilyorum, arabam ile içeri girdim, kimse de bana bir şey sormadı.

         Beni aşağıya bir yere indirdiler, bir odada bekliyorum.

         İki kişi geldi, şimdi sizin kara para aklamak suçundan ötürü sanık sıfatı ile ifadenizi alacağız demezler mi?

         Ne dedim? Ne karası, ne parası, biz paranın beyazını bulduk ta karasımı kaldı?

         Mehmet ….. olayı dediler.

         Ya arkadaşlar bana bakın, bizim üç kuruşumuz vardı, haram, hile olmasın diye paramızı o arkadaşa verdik, o da bunun bir kısmını batırdı, biz de gidip emniyete ifade verdik, devlete yardımcı olduk, niye ben sanık oluyorum, kim benim sanık olarak ifademin alınmasını istiyor diye sordum.

         Efendim, DGM Başsavcımız, adam(Mehmet…..) kara para aklama suçu ile yargılanacak, peki ona para verenler de bu işe yardımcı olmuş sayılmaz mı, o(ların) nun da bu minvalde ifadesine başvurum diye emir verdi dediler.

         Manzarayı çaktım.

         Bu serdengeçtiler bize çamur atıyorlar/atmaya çalışıyorlar, bizim istikbalimizi berbat etme gayreti içerisindeler. Bir şey yapmalıydım.

         Hemen kararımı verdim ve onlara şunu söyledim.

        "buradan cenazem çıkar, sanık olarak ifadem alınamaz"

         herkes çok şaşırdı. Gittiler, geldiler. Savcımızın emri var, bize yardımcı olun dediler.

         Tamam dedim,hadi bakalım, Savcınızın emri var , gereğini yapabiliyor iseniz yapın dedim. Gitmeler gelmeler sıklaştı ve sonunda , bize yardımcı olun, hiç olmaz ise , beyanda bulunan olarak , bildiklerinizi siz söyleyin, biz yazalım dediler. Kabul ettim.

         İşte Ali Kalkancı’dan şeyh üreten süreç, benden kara para aklayan bir adam yaratmaya çalıştı.

         Maddi olmasa da manevi açıdan bin bir türlü zora,baskıya,işkenceye maruz bırakıldık.

         Yağlı kara.

         Y- a – r – g – ı – l – a – n – m – a – l – ı .