BIRA AFİYET BE

Bir arkadaş anlatıyordu. Bundan yıllar önce Diyarbakır DSİ de çalışıyorlarmış. Merkezin bir köyünde su çıkarmak amacıyla sondaj işi yapmışlar. Sondaj vurdukları arazinin alt katmanlarında su gözüküyormuş. İşe başladıktan sonra sert bir kaya parçası ile karşılaşmışlar. O günün şartlarında bu kaya parçasını delip suya ulaşmakta zorlanmışlar. Ama başka çare yok, büyük bir azimle bu kaya parçasını delmeye çalışmışlar. Bir hafta 10 günde bitmesini tasarladıkları iş 1 aylarını almış. Neticede suya ulaşmışlar ve büyük bir mutluluk yaşamış herkes.

Neticede köylü de çok memnun olmuş.

O güne kadar DSİ çalışanlarına bir parça ekmek vermeyen köylü, suyun çıkması üzerine onları kaldıkları çadırdan köy odasına davet etmişler.

Bizimkilerde bir umut bir umut. Köylü bize şimdiye kadar hiç yanaşmadı, halimizi ahvalimizi sormadı, bir parça ekmek , bir dilim peynir vermedi, ama işte su çıkınca şimdi kuzuya davet ediyorlar diye düşünmüşler.

Köy odasında herkes oturmuş , sohbet büyümüş de büyümüş. Bizimkilerin karnında kuzunun hayali ile ziller çalıyormuş.

Bir süre sonra ekip başı yanındaki arkadaşına, ya bunların bir şey getireceği yok galiba, sen bir bardak su iste , belki akıllarına bizim aç olduğumuz gelir, hiç olmaz ise bir parça ekmek, bir dilim peynir getirirler demiş.

Sürveyan su istemiş. Getirmişler. Aç olduğu için ıkına tıkına suyu kafaya çekmiş.

Köy odasını çepeçevre dolduran köylüler birer birer, bıra afiyet be demeye başlamışlar. O da onlara kırık dökük Kürtçesi ile Xudeşte  Razi bu diyormuş.

O sırada kapı ağzında oturup, uyuklamakta olan birisi uyanmış,ne oldu, ne oldu diye sormuş, su verdik demişler. O da birden "bıra afiyet be" demez mi?

Ekip başı dayanamamış, bıra jaar be, bıra zukkum be ulan diye sözüne başlamış, bir aydır burada sizin için çalışıyoruz, bir parça ekmek vermediniz, bizim çıkardığımız suyu içince, bıra afiyet be diyorsunuz. Bunun afiyet neresinde, hadi kalkın arkadaşlar gidiyoruz demiş.

Ama Ak Parti Datça ilçe başkanı öyle yapmamış, tanıtım toplantısında Partililere 5 Kilo Rakı, 100 litre Şarap, l koli Votka, bir koli Cin, 5 kasa Bira ikram etmiş. Yemişler , İçmişler. İlçe Başkanı Haluk Laçin, isteyen rakısını içti, isteyen şarabını, isteyen votkasını yudumladı, isteyen de Cin çekti kafasına. İsteyen de meşrubatını içti. Güzel, güzel eğlendik, burası Laik bir ülke, herkes istediğini yapmakta serbesttir. Biz bu tavrımız ile ülke geneline nasıl da hitap ettiğimizi ortaya koyduk, ülkenin en merkez partisi olduğumuzu ispatladık demiş.

Ben de diyorum ki, bıra afiyet be.

Ama sizin kafanızın tası atar da ulan jaar be, ulan zukkum be derseniz, karışmam, burası laik bir ülke çünkü.

Kimi Ak Partililerin içki açılımı ile kimi CHP lilerin çarşaf ve Kur’an Kursu açılımına baktığımda, aklımı yiyecek gibi oluyorum. Sapla saman gerçekten biri birine karıştı. Birisi Kur’anı savunup kendisini içkiye vuruyor, diğeri de İçkiyi savunup kendisini Kur’an kursu açmaya sarıyor. İçkiyi savunup Kur’ana ulaşmak, Kur’anı savunup içkiye yolun çıkması nasıl bir duygu acaba. Devrin Kur’an anlayışı insanı içkiye, içki anlayışı insanı Kur’ana mı götürüyor? Şaştım kaldım.

Nasıl yapsak, hangi yolu tercih etsek?