BİZİ BİRİ BİRİMİZE BAĞLAYAN PAMUK İPLİĞİ Mİ?

Herkesin kafası karma karışık değil mi?

 

Emniyet, MİT, Parti, Cemaat, Türkiye.

Emniyet teşkilatı, kanunun kendisine vermiş olduğu yetkiyi kullanarak özellikle KCK yapılanması ile ilgili konuda çok önemli çalışmalar yaptı.

 

Yani PKK nın şehir yapılanması olarak isimlendirilen KCK yı nerede ise kıpırdayamaz hale getirdi.

KCK diye artık bir örgüt var.

Bu örgütün yasalarla kurulmuş bir niteliği bulunmuyor.

Yani KCK Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre yasa dışı bir örgüt.

Zaten adamlar inkar etmiyorlar, KCK nın esas lideri APO, ama o içeride olduğu için liderlik görevini Murat Karayılan yürütüyor.

Birisi dağda, diğeri hapiste.

Murat Karayılan’ın KCK nın fiili başkanlığını yürüttüğü konusunda hiç kimsenin şüphesi yok.

Tabii KCK nın PKK gibi geceli gündüzlü silahla gezen bir örgüt olmaması sebebiyle, PKK nın hedeflerine hizmet ettiğinde zerre kadar şüphe bulunmayan bu örgütün “yasal” bir niteliği varmış gibi algılandığına şahit oluyoruz.

BDP dahil olmak üzere Kürt ayrılıkçı hareketinin tüm fertleri KCK yı sanki yasal zeminde siyaset yapan Kürt insanları olarak tanıtma gayretine giriyorlar.

Onları bu algıya götüren, Kürtlerin siyasi amaçlarına ulaşmak amacıyla kim ortaya çıkarsa çıksın, Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarının bu kişileri ayrılıkçı, bölücü olarak yaftalamak bakımından faşizan bir anlayış ile dizayn edilmiş olduğu yolundaki inançlarıdır.

Türkiye’de BDP gibi KADEP gibi, Kürt Siyasetinin önemli partilerinin şu anda TBMM sinde temsilcileri, hatta guruplarının bulunmasını, Türkiye Kamuoyunun büyük çoğunluğu hiçbir şekilde yadsımıyor.

PKK ya ve KCK ya yapılan operasyonları BDP ve KADEP in faşizan bir anlayışın ürürü olarak yaftalaması, o kesimlerde gerçek bir paradoks yaşandığının en önemli işaretidir.

BDP bu anlayıştan yakasını kurtarmadığı/kurtaramadığı/ sürece, meşru ve görüşmelere dayalı siyaset kapısının önüne bile yaklaşamaz.

İşte tam da bu ortamda görev yapmak zorunda olan Emniyet güçlerinin harekete geçmesi,

Yani,

Kamu adına suç ve suçluları irdelemek, yasaların kabul etmediği suçlara bulaşanlar hakkında, Adli Makamların izni ile soruşturma açmak ve ulaşmış olduğu delilleri yine Adli Makamların önüne getirmesi onun en önemli görevidir.

Bu alanda faaliyet gösteren bir başka birim MİT dır.

MİT in operasyon gücü yoktur. Kuruluş bir istihbarat teşkilatıdır, ve bu teşkilat işlenmesi muhtemel suçlar bakımından gerekli tedbiri alır, faaliyete geçme istidadında bulunanları Emniyet güçlerine bildirir.

MİT in yapmış olduğu görev vay be bunlar da mı oluyormuş dedirtecek cinsten ilk defa karşılaşmış olduğumuz bir durum değildir.

Ancak kurumun iç işleyişindeki bilgiler henüz bütünü ile malumumuz olmadığından, MİT’in kanunların kendisine verdiği görevlerin dışına taşıp taşmadığını, gizli suç örgütlerinin kurulmasında görev alıp almadığını, özellikle Kürt ve İslami kesim insanlarını kurmuş olduğu tuzağa çekip çekmediğini ve böylece elma şekerinin içerisine zehir zerkepid etmediğini bilmiyoruz.

MİT in yapmış olduğu çalışmalar herhalde Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilk olarak Emniyet Güçlerinin asabını bozacak duruma gelmiş olacak ki, bu alanda fezlekeler düzenlendi ve soruşturmalar başladı.

Biliyorsunuz Sarıkaya isimli Savcılar fincancı katarlarını ürkütecek soruşturmalara imza attılar.

Van Savcısı Ferhat Sarıkaya dönemin Genelkurmay Başkanı yaşar büyükanıt ile ilgili olarak hazırlamış olduğu fezleke sebebiyle, hayatının en büyük med cezirini yaşadı.

İstanbul özel Yetkili Savcısı Sadrettin Sarıkaya da MİT başkanlarını şüpheli sıfatı ile soruşturmaya çağırınca, Türkiye gündemi bir anda allak bullak oldu.

İstanbul Emniyetinde KCK operasyonlarını yürüten Emniyet Müdürleri görevlerinden alındılar. Aynı işleme dün ve bugün de devam edildi ve bir kısım emniyet mensupları görevlerinden alınarak başka yerlere tayin edildiler.

Emniyet te, MİT te neticesi itibariyle Hükümete bağlı olduğu halde, Hükümetin MİT ten yana tavır koyduğunu görüyoruz.

Kamuoyunda Emniyetin Cemaate yakın, MİT’in başına getirilen Hakan Fidan’ın da Sayın Başbakanın en önemli bürokratı olduğu ve bu gurupların şimdi bilek güreşine tutuştukları ifade edildi.

Tabii ki ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

MİT in başındaki kişi öyle aleladeden göreve getirilmiş birisi olmadığından, Savcı Sadrettin Sarıkaya’nın yapmış olduğu girişimin doğrudan Başbakanı hedef aldığı söylendi.

Savcı Sadrettin Sarıkayanın ifadesine başvurulduğunda; ilk söyleyeceği söz, benim bu taraklarda asla bezim olmaz. Şimdi ben size önüme getirilmiş olan dosyayı ve içindeki bilgileri sunuyorum, buyurun siz olsaydınız ne yapardınız diyecektir.

Diğer yandan MİT mensuplarının soruşturulabilmesi için Başbakanın izninin alınması gerekir yönünde TBMM sinde yapılması planlanan düzenleme bugün Meclisten geçer ise, o iş yatacak.

Ama Sadrettin Sarıkaya’nın soruşturmasına başlandı bile.

TÜM DAVALAR AKİM KALABİLİR

Yazıyı yazdığım sırada MİT kanununda yapılması planlanan değişiklik teklifline bir önergenin verileceği ve tüm kamu personelinin soruşturması bakımından kendi üstlerinden izin alınması kuralı getirilecekmiş.

Eeee bu eskiden de vardı. Hala da uygulanıyor. Fakat burada ayrık olan durum, Anayasının 14.maddesi ve buna muvazi olarak çıkarılmış olan Ceza Muhakemesi Kanunun 250 ve 251.maddeleri. Bu maddelerde devletin güvenliğine ilişkin olarak işlenen suçlarda özel yetkili Savcıların herhangi bir yerden izin alma mecburiyetleri yok.

Bu önerge genel kurulda oylanır geçer ise, Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı vs. davalarda yargılanan kamu görevlilerinin soruşturması bir anda durur ve yetkili mercilerden izin alınmadan davalara devam edilemez. Ellerindeki davaları durdurmak zorunda olan Mahkemeler ardı arkasına tutuklu bulunanları tahliye eder.

Ak Parti gerçekten bunları mı yapmak istiyor?

Görüyorsunuz işte Türkiyenin düzenini. Her şey pamuk ipliğine bağlı.