BÖYLE GİTMEZ

               Ahmet Türk partisinin TBMM'sindeki gurup toplantısını yaparken, hitabının  bir bölümünde Kürtçe konuşmaya başlayınca , TRT 3 yayını kesmiş.

               TRT 3 bilindiği üzere Meclis TV olarak da biliniyor.

               Yani TBMM sinin çalışma yaptığı zamanlarda, bu kanal tarafından bütün konuşmalar, açıklamalar, basın toplantıları yayınlanıyor.

               Bu kanalın çalışmasını destekleyenler de oluyor, eleştirenler de.

               Eleştirenler , Milletvekillerinin bazen gerçeği saptırmak, bazen seçmenlerine karşı şov yapmak amacı ile kanalın kullanıldığını söylüyor,

               Destekleyenler ise, hayır bu dediğiniz doğru değil, Milletin büyük çoğunlğu çok önemli dizi filimleri bile terkederek, vekillerinin ne yapıp ettiğini, Meclise devam etip, etmediğini,hangi konularda konuştuğunu veya konuşmadığını izliyor. (Hadi bakalım gri beyin hücrelerinizi çalıştırın, 7 seneden beri vekiliniz olduğu halde bir tek gün Meclis kürsüsüne çıkıp koknuşmayan vekil veya vekilleriniz kim? Böyle vekilliğe çok gülüyorum valla, neyse bu konuyu daha geniş yorumluyayım, inşallah)

               Bendeniz TRT 3 ün Meclis çalışmalaranın sonuna kadar yayınlamasından yanayım. Neden korkuluyor? İnsanlarımız vekillerinin çalışmasından , yaptığı konuşmalardan haberdar olursa, kötümü? Bu Kanal yayın yapmasa 7 yıldan beri hiç konuşmayan vekilinizin bulunduğunu nereden öğrenecektiniz?

               İşte bu kanal sayesinde Ahmet Türk’ün kendi gurup toplantısında yaptığı Kürtçe konuşmanın Meclis TV tarafından kesildiğini öğrendik. Konuşmanın kesilmesinden sonra, ortaya çıkan bir hanımefendi "Meclis çatısı altında Türkçe’den başka dillerin konuşulmasının yasak olduğunu , bu nedenle yayını kestiklerini" ifade etmiş.

               Sana bu aklı verene yanayım, HANIM.

               Nasıl yani Meclisin çatısı altında Türkçe’den başka dilin yasak olduğunu söylerken, TBMM sini nasıl da bir cendereye soktuğunuzun farkında mısınız?

               Bu Meclise her gün envai çeşit dilde konuşan insan geliyor. İngilizi, Fransızı, Çinlisi, Arabı, Acemi, Hintlisi, Japonu, Hutusu, Tutusu, Kürdü, Türkmeni, Azerisi, Taciki, Kırgızı, Lazı, Çerkezi say sayabildiğin kadar. Bu insanlar TBMM sine geldiklerinde Türçe’mi konuşmak zorundalar. Resmi ziyaretler, Komisyon taplantılarında Stranges(biraz da biz YABANCICA ifade edelim) hangi dilde konuşuyorlar.

               İşe bakın .

               Aynı Genel Müdürlüğün,

               TRT 6(şeş) kanalı, tamamiyle Kürtçe yayın yapıyor, serbest,

               TRT 3(üç) kanalı , tamamiyle Kürtçe’ye yasak.

               Çünkü Parlamentonun çatısı altında Kürtçe’den başka bir dil ile konuşmak yasak.

               Çok komik oluyoruz.

               El alemi kendimize güldürmekte üzerimize yok.

               Ahmet Türk’ün gurup toplantısını yaptığı yer, TBMM sinin Genel Kurul Salonu değil ki. Milletin umumuna tahsis edilen mekanı. Niye burada Kürtçe konuşmak yasak olsun. Kaldı ki, Genel Kurul salonunda bu Millet kendi lisanından başka belki yüzlerce yabancı dilde konuşmaya şahit olmadı mı?

               Yahudi Şimon Perez Genel Kurulda hangi lisanla konuştu acaba.

               Şimdi Ahmet Türk  çıkıp, bunların Kürtçe’ye getirdikleri serbesti işte bu kadar, samimi değiller,  bu işin altı doldurulmamış,  konu yasal güvenceye kavuşturulmamış, bu Hükümet  Kürtçe’yi  kısmen serbest bıraktı, bir başkası gelir yasaklar, bu doğru değil derse, hayır sen haksızlık yapıyorsun deme imkanımız var mı?

              

                                           YİNE BÖYLE GİTMEZ

               28 Şubat sürecini hepimiz çok enteresan enstantanelerle geçirdik.

               Oyun öylesine bariz, öylesine çirkin, öylesine ahlaksızca, öylesine haysiyetsizce kurgulanmıştı ki , yapılan haksızlıklara, hayasızlıklara , dönen dolaplara aklı başında bir tek insan çıkıp karşı koyamıyordu.(Bugünlerde benim de başımdan bir olay geçti. Onu yarın yazılarımızın bir Anı bölümünde anlatayım)

               Ali Kalkancı diye birisi müteahhit bürolarında gezinir iken bir Binbaşı tarafından Hilat (Cübbe) giydiriliyor ve Rütbeli Dergahın POSTNİŞİNİ ilan ediliyor.

               Cübbeler giyiliyor, sarıklar takılıyor, Zikirler yapılıyor. Şeyh efendi FENA FİLLAH, BEKA BİLLAH, yani Allah’ta yok olmak, Billah’ta beka bulmak makamına ulaştığı anda, bir münasebetsiz ins(insan) cep telefonu ile arıyor.(Şeyh efendi, zaten ilhamını alıyor, cep telefonu gibi bir mazarratı araya koymanın, şeyhin kerrakesini ortaya çıkarmanın alemi var mı? Cahil Kullar işte, ne yaptıklarını biliyorlar mı)

               Haydaaaaa.

               Allah’tan,Bekadan mı vazgeçeceksin, yoksa şu münasebetsiz ins’e cevap vermekten mi?

               Ama o gözlerimizin içine baka baka, kendisini çağıran şeytani ins’in sesine kulak veriyor,bir anda gayb makamından, şuhud alemine iniyor,

               Yanağının birisini arşta vecd halinde bırakıp,

               Diğer yanağını ağzından kulaklarına doğru çekip, tebessüm edüp, dünya alemine inzal buyuruyor.

               Arş’la Ferş’i nasıl da mezcettiğini biz fani kullarına gösteriyor,

               Ama yine de biz fani kullar, onun ne yapmak istediğini bir türlü anlamıyorduk.

               Yok yok, tamam, tamam anlıyorduk da, korkumuzdan gıkımızı çıkaramıyorduk.

               İşte bu beşüş hal, getirilip götürülüp, devrin Hükümetien mal ediliyordu.

               Yani Ali Kalkancı gibilerin ortaya çıkmasına, güya Erbakan Hoca’nın kendisi, yani Hükümeti sebep oluyordu.

               Erbakan demek Ali Kalkancı demekti, Ali Kalkancı demek Erbakan demekti!!!.

               Erbakan Hükümeti böyle gönderildi.

               Daha sonra Ali Kalkancı’yı bin bir türlü filmin içerisinde bulduk.

               En son  Kaptağon uyuşturucu hapı imal ettiği Fabrikası basıldı. 2 Milyondan fazla uyuşturucu ele geçirildi.

               Herkes yakalandı, ama o kayıp.

               Benim için onun kaybının hiçbir ehemmiyeti yok. Eminin bir yerlerde kafa çekip, melunane fikirler üretme istasyonunda istirahat buyuruyordur.

               O kayıp ama,

               Ona bunu yaptıranlar ortada.

               Ve bu komedi hiç birimizin umurunda değil.

               Hak diye, Adalet diye bir şey varsa, kimmiş ona hil’at giydirip, postnişin ilan edenler? Ortaya çıkarılsın

               Ceza Kanununda bu yapılanın adı,

               Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ve hile ile vazifesini yapmaktan men etmek olduğu ve bu suçun hala zaman aşımına uğramadığı bir kez daha gözden geçirilsin.

               Yani?

               Yanisi şu.

               28 Şubat süreci lamı cimi yok,

               Ergenekon davasına dahil edilsin.