ÇOCUK BİLE 9 AY 10 GÜNDE DOĞUYOR
Zaman ve zemini oluşmadan yeni bir şey yapmaya kalkıştığınızda başınıza nelerin geleceğini bilmenizin imkanı yok.
Aslında 22. Temmuz.2007 seçimleri sonrasında Türkiye’nin yeni bir Anayasa yapmasına nerede ise ramak kalmıştı.
Ak Partinin önderliğinde Üniversite hocalarının hazırlamış olduğu yeni Anayasa metni üzerinde tüm ülke çapında toplantılar yapılıyor, paneller düzenleniyor ve hemen herkesin fikrini söylemesine imkan veriliyordu.
Hazırlanmış olan Anayasa metni üzerinde Avrupa Ülkelerinden insanların, yöneticilerin, ABD den sivil toplum kuruluşlarının, entelektüellerin fikirlerine müracaat etmek üzere ilgililerince geziler düzenleniyordu.
Yeni bir Anayasa yapma istek ve ihtiyacı toplumun bütün kesimleri tarafından kabul görmeye başlamıştı.
Fakat ne olduysa oldu, MHP nin Üniversiteye girişte genç kızların yaşamış olduğu baş örtüsü sorunu ile ilgili olarak yeni bir Anayasa değişikliği teklifi verdikleri hususu, yurt dışında Sayın Başbakana soruldu.
Sayın Başbakan biz de bu işte varız, gereğini seve seve yerine getiririz mealinde bir açıklama yaptı. O arada CHP nin bu işte olup olmayacağı hususu soru halinde gündeme taşınınca, Başbakan "biz gerekeni yaparız, CHP nin de işin içerisinde olmasını isteriz. Varsa var, yoksa yok, yolumuza devam ederiz" dedi.
Yeni bir Anayasa yapma çalışması ve teklifi ortada iken ve yeni bir Anayasa ile kişi hak ve özgürlüklerinin üzerindeki karanlık şalın kaldırılması pekala mümkün iken, iş bir anda ferdi bir noktaya kaydı.
Türkiye’nin gündemine baş örtüsü ile ilgili Anayasa değişikliği girdi.
Ondan sonra olanları zaten biliyorsunuz.
411 oyla kabul edilen Anayasa değişikliği için, malum basın, kaosa kalkan 411 el manşetini attı.
Ardından 2003 yılından beri toplanmış olan gazete manşetlerini davasının temeli yapan Yargıtay Başsavcısı, Ak Parti hakkında kapatma davası açtı.
Türkiye nerede ise iki senesini bu işle geçirdi.
Kapatma davasının para cezası kesme ile sonuçlanması ve aslında Ak Partinin laikliğe aykırılığın odağı haline geldiğinin Anayasa Mahkemesi kararı ile tescillenmesi!!! Ümitlerin sönmesine sebebiyet vermese de, bu hasarlı durumdan kurtulmak için çok zamana ihtiyaç olduğu gözlerden kaçmadı.
Ak Parti üzerine çalınan çamurun kurumasını bekledi. Daha sonra kuruyan çamurun tozlarını silkmeye çalıştı.
Kendine geldiğinde de kısmi Anayasa değişikliğini gerçekleştirdi.
Kısmi Anayasa değişikliğinden sonra yapılan Haziran 2011 seçimleri sonrasında oluşan siyasi tablo yine bir sürü hasarın ortaya çıkmasına sebep oldu.
O hasar henüz atlatılabilmiş değil.
Tutuklu Milletvekillerinin tahliye edilmemelerinin yanında, Hatip Dicle’nin Milletvlekilliğinin düşürülmesi üzerine BDP liler TBMM ye gelip yemin etmediler.
Onların yemin etmemeleri başlı başına bir kaostur ve bu kaos, sıkıntıların katlanarak büyümesine sebep oluyor.
Seçimler sonrasında birden bire azgınlaşan olaylarda 30 a yakın insan hayatını kaybetti. Yol kesmeler, kimlik kontrolleri ve adam kaçırmalar var.
Son olarak 13 askerin şehit edilmesi hükümet tarafında çok ciddi kırılmaların oluşmasına sebebiyet vermiş bulunuyor. Çok sert rüzgarlar esiyor.
Örgütün son zamanlarda vurduğu darbelere karşı henüz ciddi manada bir hareketlenme yok. Üstünü üstlük derin bir sessizlik var.
Bu derin sessizliğin pek hayra alamet olduğunu düşünmüyorum.
Bu işlerde üçüncüsü olmayan iki yol var.
Bunlardan birincisi, bugün Abdullah Öcalan’ın sözünü ettiği, sahibi olduğunuz iki yüz, üç yüz uçağınız ile kandili vurursunuz, bir anlamda altını üstüne getirirsiniz, yerden de İranlıların yaptığı gibi kara harekatını başlatır, peşmergeydi, kuzey Iraklı Kürt vatandaşlardı demeden siler süpürürsünüz, ikincisi ise yeni anayasa yapma konusundaki çalışmalara olabildiğince hız verirsiniz ve en kısa zamanda ortaya çıkan metni kamuoyu ile paylaşırsınız. Böylece başta terör olmak üzere, bu ülke insanını şimdiye kadar bir demir mengene gibi sıkan söylem, kural ve kaidelerden kurtulma konusunda başkalarının ne diyeceğini tartışmaya açarsınız.
Ben Abdullah Öcalan’a iletilen "halk bir kurtuluş mücadelesi vermek için tetikte, biz onları zor tutuyoruz" söylemini tam bir blöf olarak görüyorum.
Abdullah Öcalan bu blöfün bir kıymeti olduğunu düşünmüş olacak ki, Avukatları aracılığı ile yapmış olduğu açıklamada "Ordu 300 uçağı ile bir anda Kandili vuracakmış, bizimkilerde halk ayaklanması başlatmak için tetikte bekliyorlarmış, her iki taraf ta ne bekliyor, gerekeni yapsınlar" düşüncesini ham hayalden başka bir biçimde değerlendirmiyorum.
Abdullah Öcalan’ın ayrıca " her iki tarafta beni taşeron olarak kullanmaktan vazgeçsin, sağlık koşullarım, yaşam şartlarım, içerisinde bulunduğum fiziki ortam düzeltilmedikçe, ben de kedime düşen rolü oynamaktan vazgeçiyorum" düşüncesinin gerçekten bir tahlile tabi tutulması lazım. Barış için, halkların kardeşliği için bazen kan kustuğunuz halde kızılcık şerbeti içtim dersiniz. Şimdi o günlerdeyiz.
Geçen gün Kızıltepede idim. Yeminle söylüyorum, bulunduğum toplumda hem Ak Partililer, hem BDP liler ve hem de inanmayacaksınız ama, yıllardan beri MHP ye oy veren insanlar vardı. Ve bu insanlar biri birinin akrabası idi.
Bu seçimlerde de MHP ye oy veren Kızıltepeli vatandaş bir anısını anlattı. Doğrusu hepimiz tebessüm etmek zorunda kaldık.
Oy kullandıkları sandıkta 153 oy Ak Partiye, 2 oy MHP ye ve bir oy da BDP ye çıkmış. Arkadaşları arayıp sandık sonuçlarını sormuşlar ve o, BDP yi aldığımız oylarla ikiye katladık cevabını vermiş.
Toplumun ayaklanacağı, herkesin biri birine düşeceği yolunda düşünce, imkansız bir şeydir, asla bu tür bir girişimde bile bulunulamaz demiyorum.
Birileri bütün şeytani planlarını hayata geçirmek için yola çıkmış olabilir. Ama yukarıdaki örnekten hareket ederek şunu diyorum, böyle bir fitne fesat asla başarıya ulaşmaz. Çünkü Kızıltepe örneğinde olduğu gibi biri birine seven, sayan sağduyulu, milyonlarca insanımız var.
Kimilerinin egoları binlerce insan ölse de bir türlü tatmin olmaz. Bu tuzağa özellikle Ak Partinin ve Sayın Başbakanın düşmeyeceği kanaatini taşıyorum.
İlmek ilmek örmeği çalıştığı barış ortamının keyfini kaçırmaya çalışan nice bahtsız insan vardır.
Hani siz hep söylüyorsunuz ya Sayın Başbakanım.
Çocuk bile 9 ay 10 günde doğar diye.