DELİ BİZİMSE İYİDİR, YOK ÖYLE NUMARA
Deniz Feneri soruşturması ile ilgili dosya bundan birkaç ay önce Adalet Bakanlığına intikal etmiş, Bakanlık ta Almanca olarak gönderilen evrakı Türkçe’ye çevirtmek için ilgililere vermişti.
Deniz Feneri’nin Türkiye ayağı ile ilgili olarak Almanya’dan gönderilen evrakın Türkçe’ye çevrilmesinde geçen sürenin birkaç ayı bulması eleştiri konusu olmuştu.
Ama 3 veya 4 klasörden oluştuğu söylenen evrakın bu kadar süre içerisinde Türkçe’ye çevrilmesini bence de normal karışlamak lazım. Bu arada Adalet Bakanlığı yetkilileri evrakın Türkçe’ye çevrilmesinden sonra eksik evrak bulunduğunu saptadı ve bunu Almanya’ya bildirdi. Eksik evrak hala ülkeye intikal etmiş değil.
Burada hemen şunu soralım "Almanlar neden bir kısım evrakı göndermedi acaba" ?
Bir soru daha. Adalet Bakanlığı Adli Soruşturma kapsamında olan Deniz Feneri soruşturmasının Türkçe’ye çevrilen bütün klasörlerini niçin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına gönderdi.
Bunu biraz açmam lazım.
Türkiye’dekine benzer bir amaç ve aynı logo ile Almanya’da kurulan Deniz Feneri Derneğinin , bu ülkedeki Türklerden 41,5 Milyon Euro yardım parası topladığı ve bu paraların 8-10 Milyon Eruro’luk kısmının yasa dışı yollardan Türkiye’ye gönderdiği söyleniyor. Almanyadaki yargılamalar sırasında Derneğin Muhasebe Müdürü Firdevsi Ermiş ve Mehmet Taşkan , Türkiye Deniz Feneri Derneği ile irtibatlı çalıştıklarını, aldıkları tüm kararlardan Türkiye Deniz Feneri Derneğinin haberi olduğunu açıkladılar.
Onların bu beyanı üzerine Dernek Başkanı Mehmet Gürhan’ da eylemini itiraf etti.
Almanya Deniz Feneri davasından yargılanan kişiler topladıkları paraların çok büyük kısmının amacı doğrultusunda harcandığına dair belgeleri ortaya koyamadılar. Açıkta kalan bu paranın KURYELER VASITASI ile Türkiye’ye gönderildiği , burada siyasi ve kişisel amaçlar doğrultusunda kullanıldığı ortaya çıkınca, sanıklar eylemlerini itiraf ettiler, Alman Mahkemeleri de sanıkların cezalandırılmasına,Türkiye boyutunda sorumlulukları olanlar hakkında işlem yapılması için evrakın ülkemize gönderilmesine karar verdi.
Alman Mahkemelerinde yapılan yargılamalar sürecinde RTÜK Başkanı Zahit Akman’ın çok sık bir şekilde ismi geçti. Güya Zahit Akman yasa dışı gönderilen bu paraların Türkiye’de ilgililerine intikalinde aracılık yapmış.
Bu gelişmeler sırasında Zahit Akman’ın çok büyük mal varlığına sahip olduğu anlaşıldı. Bir memur maaşı ile bu büyüklükte bir servetin nasıl oluştuğu,soruşturmasına başlanan Deniz Feneri davası kapsamında gündeme gelecek ve kaynağı sorulacaktır elbette.
Kilidi çevirdim ama tam açılmadı değil mi?
Tamam.
Adli soruşturma kapsamında olan bir dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını ilgilendiren ne gibi bir yönü olabilir?
Deniz Feneri dosyasını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ,hele siz de bir bakın diye Adalet Bakanlığı mı gönderdi, yoksa, doğrudan doğruya "işin siyasi ayağı olabileceği gerekçesi ile" Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemine mi uyuldu?
Zannımca Adalet Bakanlığının "işin siyasi yönü varmı, yok mu diye" Deniz Feneri evrakını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına göndermesi düşünülemez. Çünkü dava iktidar ile ilişkilendirildiği için, böyle bir eylem Bakanlığın kendi ayağına çivi çakması anlamına gelir.
Bu durumda tek bir ihtimal kalıyor . O da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının,Alman Deniz Feneri paralarının Türkiye’de siyasete gidip gitmediğini araştırmak için evrakı Adalet Bakanlığından istemesi. Bu süreç dönülmesi mümkün olmayan bir yola girdiğimizi mi ifade ediyor?
Bilindiği üzere Türkiye’de faaliyet gösteren Dernekler( buna Siyasi Partiler dahil),Vakıflar faaliyet alanlarınının büyük bölümünü finanse edecek biçimde yurt dışından para alamazlar. Niye?
Bu işin mantığı , Türkiye’deki bir dernek, vakıf veya siyasi partinin faaliyetlerini büyük çapta deruhte etmeye yönelik yardım alması, Milli amaçlara aykırılık teşkil eder ve bunun önüne geçmek gerekir.
Bu işlerde büyük sıkıntı olduğunu gören Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, RTÜK Başkanı Zahit Akman’dan üstü kapalı falan değil, bayağı açık biçimde istifasını istedi.
Zahit Akman da , Başkanlık müddetinin kısa süre sonra biteceğini ve yeniden aday olmayacağını ima eden açıklamalar yaptı. Daha sonra gazetelere Zahit Akman’ın Başbakan arkamda istifa etmiyorum biçiminde beyanatları yansıdı ve bunlar yalanlanmadı.
Sözünün eri ve doğrucu Davut durumunda bulunan Sayın Arınç’ın ben bu beyanları hayret ve utanarak izliyorum dediğini bugün basından okuduk.
Bu aşamadan sonra Zahit Akmanı bağlasanız yerinde durmaz, duramaz.
Aksi durum Zahit Akman’ın yerinde oturması, Bülent Beyin gitmesi anlamına gelir ki, mümkün değil.
Ama bir sorun var.
Olay sadece Zahit Akman’ın gitmesi ile sınırlı değil ki.
Deli bizimse iyidir, yok öyle numara.