DEMOKRASİ MÜCADELESİ
Türkiye’nin Askeri bir vesayet altında kalmasının veya böyle görünmesinin bir sebebi olmalı veya birileri bunu izah etmeli.
Anladığım kadarı ile Türk Halkı her alanda çok geniş kapsamlı bir Demokrasi mücadelesi veriyor.
Türkiye batılı ülkelerden Demokratik yönetim biçimini aldı. Önceleri mücadele Padişahlığa karşı verildi. Padişahlığı koruyan kollayan en önemli güç Yeniçeri Ocağı idi. Yeniçeriler sonuna kadar Padişaha bağlı askerlerden oluşur ve her sabah eğitimlerine "Padişahım sen çok yaşa" diye başlarlardı.
Bu ocakta zaman içerisinde bozulmalar/çürümeler meydana gelince, yanılmıyorsam 3.Selim zamanında Sekbanı Cedid kuruldu. Yeniçerilerin yerine ikame edilen Sekbanı Cedidde alaylı subayların yanında Harp okullarında eğitim alan Subaylar da görev yapmaya başladılar.
Sekbanı Cedid de kendisini süreç içerisinde yenileyerek İttihat ve Terakki güçlerine/siyasi ve askeri olarak/ bıraktı.
Sonra kurtuluş mücadelesi , ordunun yeniden yapılanması, tek parti dönemi ve 1950 seçimleri.
İhtilaller, müdahaleler, post modern darbeler aldı başını gitti bugüne kadar.
1950 den sonra bir sürü müdahaleye maruz kalınsa da , halk hiçbir zaman "kendi özgün iradesini" birilerinin "sürekli biçimde" eline verilmesine razı olmadı.
Hırpalandı, yıprandı, acı çekti, sindi, fakat bulduğu ilk fırsatta yine kendi iradesine hakim oldu, Demokrasinin tıkanan yollarını açarak kendi mecraıında yürümeye devam etti.
Türkiye tamı tamına 60 seneden beri Demokrasi Mücadelesi veriyor.
Hani hep bize söylerler ya, batılı ülkeler demokrasi konusunda yıllar yılı mücadele verdiler, biz ise onların mücadeleleri sonrasında geldikleri iyilik, güzellik ve erdemi hiç çaba sarf etmeden aldık, hayatımıza uygulamaya başladık… Evet Demokrasinin ismen batılılardan alınması ve sistemin uygulamaya konulmasında onların tecrübelerinden yararlandığımız doğrudur, ama bu mücadelede acı çekmediğimiz , sıkıntı içerisine girmediğimiz, yani Demokrasiyi havada bulup, tavada yediğimiz asla doğru değildir. Bu mücadelede on binlerce evladımız hayatını kaybetti, ediyor.
Hala bir büyük Demokrasi mücadelesi devam ediyor.
Yıllardır birileri bize bu ülkenin hep bir gün işgale uğrayacağından veya bölücüler tarafından parçalara ayrılacağından söz ettiler.
Çok şükür 1.Dünya Harbinden bu yana ülkemiz ne bir saldırıya ve ne de bir işgal girişimine sahne oldu.
Ama her zaman bir bölücü tehlike ile karşı karşıya olduğumuz ifade edildi, bu amaçla uygulamaya konulan örnekleri yıllardan beri gördük ve yaşadık.
Fakat bu bölücü tehlikede hiçbir zaman anlamadığımız bir şey oldu. Devletin resmi sisteminde görev yapanlardan bir kısım insanları ya bölücü terör örgütlerinin kuruluşunda veya kurulduktan sonraki organizasyonlarında görev yaparken bulduk. İşte biz bunu halk olarak hiçbir zaman anlamadık.
Bütün batılı örneklerinde olduğu gibi bizde de çok önemli bir kurum olan Ordunun elbette yıpratılmaması lazım. Ama Ordunun da kendisini şöyle bir test edip, neler oluyor, özellikle son yıllarda niçin hemen hemen her yasa dışı organizasyonda Ordu mensuplarının ismi geçiyor, acaba biz nerede hata yapıyoruz ve Milletin gözünde en saygın kurumumuz niçin böylesine büyük yaralar alıyor diye, ilgililer şapkalarını önlerine koyarak neden düşünmediler.
Ergenekon Terör örgütü kapsamında yine bir sürü Ordu mensubu son operasyon ile göz altına alındı ve bir kısmı tutuklandı.
Yarbay Mustafa Durmaz’ın gerek yazlığında ve gerekse ele geçirilen not defterindeki bilgiler ışığında,Ankara Zir Vadisinde yapılan kazılarda,kullanılması halinde on binlerce insanı yok edecek silahlar ve mühimmat ele geçirildi.
Hiç kimse,Ordu içerisindeki hiyerarşiye bakıldığında Mustafa Durmaz’ın bir başına hareket ettiğini söyleyemez. Onun hiyerarşi içinde en üst seviyeye gelmiş olan komutanları habire darbe yapar, muhtıralar verir, sabah akşam toplanan en üst seviye komutanlar hadi darbe yapalım, hadi darbe yapalım derse ve bunun alt yapısını oluşturmak amacı ile Sarıkız, Ay ışığı darbe planları hazırlarsa, elbette Mustafa Durmaz gibilere düşen, bu planları uygulamaya koyacak silahları ülkenin dört bir yanına yerleştirmektir.
Hepimiz Askerlik yaptık bu kurumun çalışma tarzını, işleyişini gayet iyi biliyoruz. Kurum içerisinde uçan bir sivrisinekten bile komutanın haberi vardır.İzinsiz uçması asla söz konusu değildir.
Hal böyle iken kurumun her kademesindeki kişilerin darbe girişimleri, hazırlanan darbe senaryoları ve bu amaca yönelik devlete ait silah ve mühimmatın, dışarı çıkarılarak, evlerde , arazilerde saklanmasına ne diyeceğiz.
Siviller işe müdahil oluncaya kadar, insanın kanını donduran, darbe yapmaya , ülkeyi karıştırmaya yönelik eylem, girişim ve hazırlıklara Ordu içerisinden bir tek ses çıkmıyor? İlgililerin buu işlerden haberi mi olmuyor? Siz bunun mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?
Rivayet muhtelif olsa da, kamuoyu öyle biliyor, namaz kılanı, hanımının başı örtülü olanı mürteci diye kurumdan atıyorsun, ama binlerce silah ve mermiyi kurumdan dışarı çıkaran kişilere dur demiyor, yaptıklarını soruşturmuyorsun. Karargah evlerinde planlanan darbe girişimlerini es geçiyorsun…
Benim merak ettiğim en büyük konulardan birisi Ordunun büyük çoğunluğu bu işlerin içerisinde olmamalarına rağmen, yanı başlarında cereyan eden bu hadiselere niçin ses çıkartmadıklarıdır.
Millet ciddi manada bunu merak ediyor, birilerinin bunun sebebini açıklamasını istiyor.
Sonuç olarak olaya bir bütünsellik açısından bakıldığında , bu Milletin çektiği Demokrasi sancısıdır ve batılı örneklerinden daha az ağrılı değildir.