En Gür Sesle Mısır'ın yanında olduğumuz açıklanmalı

Sayın Başbakanın 10 bakanla Mısır’ı ziyaretinden sonra işler iyice karıştı.

Hemen belirtelim, aman Sayın Başbakan 10 bakanı ile Mısır’a gitti, oradaki işleri karıştırdı geldi

anlamına kimse çekmesin.

Aksi gibi bu tür ziyaretleri bir türlü içine sindiremeyen batı ülkeleri ve başta ABD nin, bam teline dokunma anlamına gelen bu ziyaretlerden hoşnutsuzluklarını El Baradey gibi adamları ile ortaya koymaları, bizim için oldukça öğretici olmalıdır.

Al Baradey denilen ve şu anda Mısır’da Tahrir meydanını karıştıran kabalalıkları buraya toplayan adam, ne Mısır Selefilerinin, ne Halefilerinin insanıdır. O doğrudan doğruya ABD nin piyonudur ve ajanıdır.

El Baradeyi yavaş yavaş hatırlamaya çalışalım. Uluslar arası Atom Enerjisi kurumundaki çalışmaları ile dikkati çeken El Baradey 1942 yılında Mısır’da doğdu, Kahire Üniversitesinde Hukuk eğitimini tamamladıktan sonra New York Üniversitesinde Uluslar arası hukuk doktorası yaptı. Hayatının bundan sonraki kısmı hep ABD de geçti. 1997 yılında UAEA (Uluslar Arası Atam Enerjisi) kurumu başkanlığını İsveçli Hans Blix’ten devraldı. 2005 yılında Nükleer Enerjisinin askeri amaçlar için kullanımını engellemeye yönelik çabalarından ötürü Nobel Barış Ödülüne layık görüldü.

Bir hukuk adamanın Uluslar Arası Atom Enerjisi kurumunun başına getirilmesinin nasıl bir gerekçesi vardır? Atom Enerjisinin nasıl, nerede, hangi şartlar altında ve kimler tarafından kullanılması gerektiğini bir hukukçu mu bilir, yoksa bu alanda eğitim almış, yeterli bilgi ve deneyime sahip olmuş birisimi daha iyi bilir?

Hiç kuşkusuz dünyada bu alanda çalışma yapan ve nükleer enerjiye ulaşmak için atılan adımları izlerken nelere dikkat edilmesi gerektiğine karar verecek kişi, gerekli eğitimi alandır.

Muhammed El baradey’in böyle bir eğitimi almış olması asla söz konusu olmadığı halde, adamı batılı ülkeler getirip Uluslar Arası Atom Enerjisi kurumunun başına oturttular, ta 2009 yılına kadar.

El baradey özellikle batılı efendilerinin kendisine tevdi etmiş olduğu bu ikramı, en iyi şekilde onların lehine kullandı.

Biz onun ismini özellikle Irak’ın nükleer silahlarının ve tesislerinin yerinde incelemeleri yapılır iken, hep El Baradey olarak duyduk, oysa isminin başında Muhammed Mustafa’sı da varmış.

El Baradey’in başında bulunduğu ekip, gün geçmiyordu ki, Irak’ta incelemeye gitmemiş olsun.

Bu ekip Saddam zamanında Irak’a her gidişlerinde, tekrar tekrar araştırmadıkları yer kalmamasına rağmen, dönüş yolunda Irak yönetimi bizimle doğru düzgün iş birliği yapmıyor diye şikayetlerini dile getirdiler ve böylece Irak’a yapılacak saldırının alt yapısının oluşturulmasında hiç yadsınmayacak önemli görevler ifa ettiler.

El baradey bir Müslümandı ve Uluslar arası Atom Enerjisi gibi bir kurumun başında idi, o halde bu kişinin başında bulunduğu heyet önemli bir İslam Ülkesinde, konuları ile ilgili inceleme bulunurken, doğru olanı yaparlar, yalan yanlış şeyleri ifade etmekten çekinirler diye düşündük.

Ama onun her ziyaret sonrasında yapmış olduğu ikircikli açıklamalarla, doğrusu biz de gerçekten Saddam nükleer silahlara ulaşmış, bugün olmasa yarın bu adam füzelerini batıya doğru ateşleyecek ve tabii ki ilk adım olarak Türkiye’yi vuracak diye düşünmeye başladık.

Çünkü herkes yalan söyleyebilir, ama bir İslam ülkesinde yaşayan Milyonlarca Müslümanın hayatını tehlikeye sokacak açıklamayı, önemli kurumun başındaki bir Müslüman söyleyemez/yapamaz diyorduk.

Katiyetle emin olun, ne zaman ki, El Baradey’in başında bulunduğu ekipten, biz her yerde incelemeler yapıyoruz,fakat Saddam bize Sarayında bu yönde inceleme yapma imkanı vermiyor biçiminde açıklama gelince, bende ipler koptu.

Bu ekip tam bir şerefsizlik sergiliyor, başlarına da bir Müslümanı getirmekle işlerin bütünü ile manüple edilmesini sağlıyorlar, böyle aşağılık bir davranış olamaz ve aklı başında bulunan kimse bunların doğru söylediğine inanamaz demeye başladım. El baradey bir hukukçu olarak özellikle Müslüman ülkelerde nükleer enerji alanında yapılan çalışmaların denetlenmesinde, doğru bilgiye ulaşmak bakımından hangi tecrübesini konuşturduğu, ABD nin onun zamanında Irak’a yapmış olduğu saldırı ile gördük. Zira o bir piyondu ve sahibinin sesi olarak sürekli öğürüp durdu. Bir yiğit insan gibi, biz yapmış olduğumuz bütün incelemeler neticesinde Irak’ta nükleer silaha rastlamadık, bir hukukçu olmama ve bu işi doğru dürüst bilmememe rağmen, beni şüpheye düşürecek bir çalışmaya da şahit olduğumu söyleyemem demedi. Hep dam üstünde saksağan vur beline kazmayı düşüncesini seslendirdi, sonunda kabak bir milyon Müslüman’ın başında patladı. Şimdi o işin Ebu Gureyp hapishanesinde yaşananlar gibi teferruatına girmeyeyim. Elbaradey’in İngilterede yatırım bankacılığı yapan kızı Leyla’nın deniz kenarında sere serpe çırılçıplak ve elinde içki kadehi olduğu halde çekilmiş resimleri piyasaya çıkınca, Elbaradey ve çevresi, batılılar ve bizdeki ayran ağızlılar olayı belden aşağı vurmak olarak değerlendirdiler. Oysa Leyla El baradey aynı zamanda “Agnostik” düşüncelere sahipti. Yani Lelya Baradey Allah’ın varlığının veya yokluğunun hiçbir zaman bilinemeyeceği gibi sapık düşüncelerin insanıydı. Bu ailenin başında bulunan M.Mustafa El baradey, Mısır seçimlerinde aday oldu, ama hiçbir varlık gösteremedi. Mısır seçimini yaptı, İhavanı Müsliminin desteklediği Muhammed Mursi Cumhurbaşkanlığına seçildi. Ardından Türkiye’ye geldi. Ve Türk Başbakanı 10 Bakanı ile birlikte Mısır’ı ziyaret etti. Çok önemli anlaşmalara imza atıldı. Ama öyle olur mu? Bu pasta zehirsiz yutulur mu dediler ve El Baradey’in başında bulunduğu laikçi guruplar,Cumhurbaşkın Mursiye, hazırlamış olduğun Anayasa’da “İslam Temel Referansımızdır” nasıl yazarsın, bunu biz nasıl kabul ederiz diyerek Tahrir’in altını üstüne getirmeye başladılar. Batı Arap baharı ile açan çiçeklerin Hz.Muhammed(S.A.S) çağrıştıran “Gül”e” dönmesini istemiyor. Sayın Başbakanın 10 bakanı ile burayı ziyaret etmesi bardağı taşıran son damla oldu Mısır laikçileri ve onların batılı ağabeyleri için. Hani Sayın Başbakan Suriye’yi 12 Bakanı ile ziyaret edip, orta doğunun makus talihini kırmaya namzet anlaşmalara imza attı ya, hemen işler nasıl rayından çıkarıldı, onun bir benzeri Mısır’da sahneye kondu/konuyor. Suriye şimdi yalnız, Mısır öyle değil ama, gelişmelerle ilgili olarak henüz Türk Dış İşlerinden yapılan bir açıklama yok. Türkiye Mısır’ın yanında olduğunu en gür sesle dünyaya duyurmalı ve El Baradey gibi avanakların yaptıkları, iş işten geçmeden açık bir şekilde eleştirilmeli.

10.Aralık.2012 günlü yazımda bunları söylemişim.

Bu yazıyı ulusal gazetelerimizin birisinde köşe sahibi birisi yazmış olsa idi, bugün gerçekleşenler karşısında, gazete sahipleri, başka gazetelerin köşe yazarları, Ali Devletimizin Ululaları, kim bilir ne iltifatlar yapar ve o şahsı yere göğe sığdıramazlardı.

Ben kendimi İnanmış bir insan olarak kabul ediyorum. Mühim olan Rabbizimizin bu yönelişi dergahında kabul etmesi.

Ama yine de bu bakış açısı ile diyorum ki, mü’minin ferasetinden sakının, zira o hadiselere Allah’ın nuru ile bakar.

Bundan 7 ay önce bende oluşan kuşkular asabamı bozmuş olacak ki, iyiden iyiye El baradey’e ve onun piyonluğunu yapmış olduğu ABD nin yapacakları hainliklere herkesin dikkatini çekmeye çalışmışım.

Darbenin gelmekte olduğunu bundan açık daha nasıl ifade edebilir ki insan.

Çünkü batı dünyası İslam ile Demokrasinin birlikte gitmesini asla istemiyor. Demokrasinin İslamın içerisinde bir şube olduğunu akılları bir türlü basmıyor. Onlar Demokrasinin kendi medeniyetlerinin bir ürünü olduğunu, İslam’a rabt edilerek yeni bir yönetim biçimi tesis etmenin imkansızlığını her hal ve hareketleri ile ispat etmeye çalışıyorlar.

Müslüman idarecilerin başında bulunduğu kişilerin demokrasi sınavında başarılı olmasını istemiyorlar. Demokrasi ancak laiklikle birlikte yürür. Eğer siz İslamı bu işin içerisine katarsanız, O (yani İslam) zaman içerisinde galip gelir ve demokrasiyi yutar diyorlar.

Askerler darbe yapmış, tankları topları ile Cumhurbaşkanlığı makamını basmışlar, elde silahlarla Cumhurbaşkanını gözetim altına almışlar, ailesinin, çoluk çocuğunun dahi hürriyetini gasbetmişler, ihvanı Müslüminin 500 e yakın üyesi tutuklanmış, halkın üzerine helikopterlerden kurşun yağdırılıyor ve başta ABD olmak üzere batı dünyası buna bir Askeri darbedir demiyor.

İhtilalden bir gün sonra yapılan istişareler neticesinde Sayın Başbakan çok gür bir sesle ihtilali kınadı ve batı dünyasının darbeye yaklaşımının kabul edilemez olduğunu belirtti.

Afrika Birliği de Mısır’ı üyeliğini askıya alınca, Mısır halkı yeniden harekete geçti ve Cumhuriyetine sahip çıktı.

Allah yardımcıları olsun.