GÖZ YAŞLARI BOŞA GİTMEZ.
Türkiye bu moral bozukluğunu üzerinden nasıl atacak, yığınlarla biriken sorunlarını nasıl çözecek? Hani hep kullandığımızı bir söz var, su kokarsa tuzlarsın, tuz kokarsa ya ne yaparsın?
Yapılacak bir şey yok.
Yine herkes bildiğni okuyacak.
İşler , sorunlar zamana yayılacak ve bizler zamanın her şeyi öğüten değirmeninde un ufak olup yerlere serpileceğiz, ezilmeyen kaçak bir tohumdan yeniden varoluş mücadelesine başlayaycağız, eğer onun da başını birileri ezmez ise.
Düşünüyorum da 60-70-80 ihtilalleri olmasa , 28 Şubat süreci yaşanmamış , 27 Nisan 2007 muhtırası verilmemiş , PKK nın DHKP-C nin TİKKO’nun ,Hizbullah’ın eylemleri bu ülkede yaşammamış olsa idi,
Her birimiz şu veya bu süreci nefret ile kinle anmamış,
Ülkenin dört bir yanında "hazarda" bulunmamıza rağmen "şehitlikler" oluşturma zorunda kalmasaydık,
Birinci dünya harbinden yenilgi ile çıkmış olmamıza rağmen, kurtuluş mücadelesini başarı ile verip kurduğumuz Cumhuriyet o ilk günkü gibi saf temiz hali ile bugünlere taşınsaydı,
Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Alevisi, Sünnisi, Yahudisi,Rumu,Ermenisi ile güzel ülkenin , müreffeh bir hayat sürmeye çalışan vatandaşları olarak dünyaya gülen yüzümüzü gösterse idik, gösterebilse idik nasıl olurdu?
Şimdi bakın buradan sesleniyorum.
Bu ülke taşla, sopayla, kağnı arabası ile , el yapımı av tüfekleri ile, kadını, kızı, erkeği, oğlu , kızanı,genci , yaşlısı , ihtiyarı ile topyekün bir kurtuluş mücadelesi verdi ve müstevlileri vatan toprağından kovarak, Cumhuriyeti kurdu.
Ama biz daha sonra,
Gün geldi
Kürdümüz ile,
Türkümüz ile,
Alevimiz ile,
Askerimiz ile,
Müslümanımız ile,
Hırıstiyanımız ile,
Ermenimiz ile,
Kavga ettik.
Top yekün dış mücadeleden,
Top yekün iç mücadeleye giriştik.
İhtilaller yaptık,
İdam sehpaları kurduk,
Karakollar bastık,
Yollara mayınlar döşedik,
Andıçlar düzenledik,
Öğretmenleri, Hakimleri, Savcıları,Askerleri işten,
Çocukları okullarından attık.
Namaz kıldınız,
Baş örttürnüz,
Çok tuhaf içki içmediniz ,
Balomuza gelmediniz diye.
Akla hayele gelmedik işlerden kavga çıkarttık.
Şimdi her gün 20 yaşındaki gençlerimizi kurban veriyoruz.
Dağda, ovada farketmiyor.
İşte 10 gencimizin evine yeniden şivan düştü.
Yazık, çok yazık, gerçekten yazık.
Kimbilir daha nerelerede kimlerin evine şivanlar düşüyor, haberimiz yok.
Giden parayı artık hiç mi hiç düşünmüyorum.
Yettik artık, genç ölümlerine dayanamıyorum.
Çeşitli biçimlerde kurmuş oldukları sömürü düzenleri ellerinden kaymasın, semirip dursunlar diye kurulan tezgahlarda, taze genç kanını kadehlerine dolduranları ölüm alıp götürsün diyorum.
Ama bir şey daha söylüyorum.
Bakın görün.
Kim ne yaparsa yapsın, bu ülke insanının büyük çoğunluğu sağ duyusunu koruyor, ülkesine, ülküsüne,iman ve inancına, örfüne , adetine, çeşit çeşit, renk renk , şekil şekil, biçim biçim desenine dönüp ters bile bakmıyor.
Birliğini , dirliğini koruyor,
Dua ediyor,
Yalvarıyor,
Yakarıyor,
Rabbim bunlar ne yaptığını bilmiyor,
Sen düzelt,
Sen istikamet ver,
Sen hallet, faslet,
Yoluna, yordamına sen koy Allahım,
Ülkümüzü, ülkemizi,
Yeniden zalimlere çiğnetme,
Cıvıl cıvıl gençlerimiz ölümün soğuk yüzüne değil, sevginin, yaşamın gülen yüzüne layık,
Diye ağlıyor.
Bu göz yaşlarının boşa gideceğini düşünenler, gerçekten yanılıyor.
Çünkü bir insanı durduk yere öldüren bütün insanlığı öldürmüş,bir insanı yaşatan ise bütün insanlığı yaşatmış olur.
Biz böyle biliyor, böyle inanıyoruz.
Bir insanı durduk yere öldüren bütün insanlığı öldürmüş ise/zulmeder/ zalimdir.
Allah zalimlere mehil verir ama, asla ihmal etmez.
Hesabını görür.
Bediuzzaman "zalimler için yaşasın cehennem" diyor.
Demek ki, cehennem zalimler için yaşıyor, cehennemi zalimler yaşatıyor.
Ne korkunç.