HARUN/LAR/ KENDİNE/NİZE/ GEL/İN/ KARUNUN AKİBETİNE DÜŞMEMEK İÇİN
Harun Reşit Abbasi Halifelerindendir. Kardeşi Hadi’nin vefatı üzerine tahta geçmiş ve ömrünün büyük çoğunluğunu Bağdat’ta geçirmiştir. Onun zamanında Abbasi Hükümdarlığı büyük fütuhatlara imza atmıştır.
Ehlullahtan Süfrani Servi ile Harun Reşid iyi arkadaştırlar. Harun Reşit tahta geçmesinin ardından çevresine hazinei hassadan büyük ikramlarda bulunur. Bu arada maddi durumu iyi olmayan arkradaşı Süfyanı Servinin de Halife’nin ihsanatından yararlanmak amacıyla gelip kendisini tebrik edeceğini bekler.
Aradan uzun zaman geçtiği halde Süfyanı Servi gelmeyince, Harun Reşit bir mektup yazarak ona gönderir.
Mektup geldiğinde Süfyanı Servi Mescidin bir köşesinde talebelerine Kur’an ve Hadis dersleri vermektedir.
Nameyi taşıyan Mescide girer ve Halifeden kendisine mektup getirdiğini söyler.
Süfyan mektuba elini değdirmeden Cübbesinin ucu ile tutar.
Talebeleri muhterem efendimiz, Halife Hazretlerinin mektubunu niçin elinizle tutmadınız da cübbeniniz ucu ile iter gibi aldınız dediklerinde, Süfyanı Servi ben hazine malını tarumar eden, ona buna dağıtan bir günahkarın gönderdiği kağıt parçasını elimle tutmayı kendime zül addederim der ve okuması için mektubu talebelerinden birisine uzatır.
Talebe mektubu açar ve okumaya başlar.
Halife mektubuna
Halifei Zişandan, Süfyanı Serviye
“Canın arkadaşım, hilafete geleli çok aylar oldu. Makama teşrif eden herkes kendi nasibini aldı ve mutlu bir şekilde yanımdan ayrıldı. Ben herkesten çok, çocukluğumu, gençliğimi birlikte geçirmiş olduğum canım arkadaşımın makama gelmesini ve hazineden hakkı olduğuna inandığım hissesini almasını bekledim. Ama sen gelmeyince hem durumunu merak ettim ve hem de tez zamanda Saraya uğrayıp hilafetin imkanlarından yararlanmanı sağlamak amacıyla bu mektubu yazdım” demiş olduğunu görür.
Süfyanı Servi talebesine kağıdın arkasını çevir ve yaz der.
“Fakir ve Hakir Allah’ın kulu Süfyan’dan, Harun Reşid’e, mektubunu aldım ve elimi değdirmeden okudum. Boş bir şey için yazmış olduğun mektubun, kağıdının da, cebinden mi, yoksa hazineden mi karşılandığını bilmediğim için, yeni bir masraf kapısı açılmasın diye, mektubun arkasına yazdım. Harun Harun kendine gel. Sen kim oluyorsun da Hazine mallarını ona buna dağıtıyor, benim de nasibimi almam için davette bulunuyorsun. Buna hakkın yoktur. Sen Hz.Resulullah’ın ammizadesisin. Bulunduğun makamın kıymetini bil, fakir ve fukaranın hakkı olan hazine mallarını ona buna peşkeş çekme” der.
Yine ehlullahtan olan Behlülü Dane Harur Reşit ile iyi arkadaştır.
Caddede karşılaştıklarında Harun Reşit Behlülü Daneye sorar,
Behlül nerede geliyorsun.
O, sektirmeden cevabını verir.
Cehennemden.
Harun, Ya Behlül Cehennemde ne işin vardı?
Behlül, ateş lazımdı, gittim istedim, ama Zebaniler burada ateş yoktur dediler.
Harun Reşit Cehennemde ateş yoksa, başka nerede vardır, ya Behlül, Zebanilere sormadın mı?
Behlül sordum, sordum
Peki onlar ne cevap verdi?
Dediler ki, cehennemde ateş yoktur, herkes kendi ateşini dünyadan getirir.
Harun Reşit tamam Behlül anladım der ve çevresine herkes bugünden sonra yapacağı işlerde daha temkinli olsun diye uyarıda bulunur.
Karunun akibetine düşmek istemiyor isen,
Harun kendine gel.