HZ.İSA’NIN GERÇEK DOĞUMUMU KUTLANIYOR, YOKSA

İncil’den alıntı yaparak, görüşünü teyit eden Don Brawn’a göre Hz.İsa Aleyhisselam Mart ayında dünyaya gelmiş. Oysa Hırıstiyan alemi 26 Aralıktan başlayarak Ocak ayının 2 sine kadar Hz.İsa Aleyhisselamın doğumunu Kutsal Paskalya töreni olarak algılıyor, kiliselere koşuyor, dua ediyor ve 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece sabaha kadar kafayı çekerek yeni yılı karşılıyor.
Türkiye Müslümanlarının büyük çoğunluğu da , en azından yeni bir yıla girmenin heyecanını çeşitli kutlamalar yaparak geçiriyor.
Onların halini/halsizliklerini burada yeniden dile getirmeye gerek yok.
Bizim Urfa yine eski tas, eski hamam, a canım.
Peki Hırıstiyan alemi Hz.İsa aleyhisselamın gerçek doğumunun Mart ayında gerçekleşmiş olduğunu bile bile neden acaba her sene 26 aralıkta başlatıp 2 Ocak tarihine kadar günlerini biraz ibadet, biraz kutlama eylemleri ile geçiriyor? Bu adet onlara nereden geldi. Pagan bir kültürden aldıklarını bize Hz.İsa’nın doğum yıl dönümü olarak mı yutturuyorlar.

IMF İLE ANLAŞMA

Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan beyin verdiği bilgiye göre 2010 yılının ilk günlerinde IMF ile anlaşmış olacağız.
Nerede ise 2 yıldan beri süren görüşmeler kimi zaman kesildi, kimi zaman start aldı. Ama ne hikmet ise ne biz onlardan vazgeçitik, ne onlar bizden.
Belli ki IMF Türkiye’yi çok seviyor.
Dünya parasal gücünün mabedi olarak kabul edilen bu kurum başarısını kanıtlamak için Türkiye gibi bir labratuvara her zaman ihtiyaç duymuştur.
IMF Güney Amerika ülkeleri olan Meksika ve Brezilya’da da büyük operasyanlar yaptı.
Özellikle Brezilya IMF ile anlaşmalarının sürdüğü en önemli dönemlerinde , büyük sıkıntılara girdi. Halk Süper marketleri yağmaladı. Bu yağmalamalar sırasında en çok gövde gövde etlerin Brezilya vatandaşları tarafından marketlerden kaçırılıp götürülmesi hayretimi mucip olmuştu. Düşünün bir kere cıbıldak etler oradan oraya omuzlarda kaçırılıp götürülür iken, sakatatlar yerlerde sürünüyordu. Etleri biri birlerinden çalmak isteyen Breziyalıların görüntüleri vahşet derecesinde kötü idi.
Brezilya IMF ile olan ilişkilerini bu eylemler sonrasında asgari seviyeye indirdi. Ekonomisini düzeltti, yatırımlarını çok ciddi biçimde artırdı. Dünya ekonomik krizinin yaşandığı bu son iki yılda onlardan hiç ses sada çıkmadı, kimse yine batıyoruz, çıkıyoruz demedi.
Sanıyorum, IMF şimdi Meksika ile yakından ilgileniyor, bir de bizimle.
Türkiye tarihinde belki ilk defa IMF in isteklerine ayak diredi. Bize istediğimizin dışında , kaldıramayacağımız şartlar dayatılamaz , eee ne olur, dayatırlarsa, biz de onlarla işbirliği yapmaktan vazgeçeriz, bu da dünyanın sonu olmaz dedi Sayın Başbakan.
Bu konuşmalar yapılır iken bir taraftan da IMF ile görüşmler sürmüş. Şimdi anlaşma aşamasına gelindiği ifade ediliyor. Anlaşma gerçekleşir ise, Türkiye IMF ten 45-50 Milyar Dolayında bir para alacakmış. Türkiye yine büyük borçlanacak.
Uygun şartlarda kredi almak aslında çok kötü bir şey değil. Mühim olan alınan bu paranın çar çur edilmemesi, yatırıma yönlendirilmesi. Hepsinden önemlisi ALINAN PARA İLE ARTIK DEĞER YARATILMASI,TABİR CAİZ İSE PARANIN DOĞURMASI lazım.
Para üretimi arttıracak yatırım ile doğurur. Yoksa koca koca paralar arada kaynar gider. Gelecek nesillere büyük borç yükü kalmış olur.
Ben hiç borç edinmeyi sevmedim. Tabii bu sebeple yerimde saydım durdum.
Ama Türkiye’nin şu anda en büyük sermaya sahipleri iş yaptılar, yatırıma giriştiler, ürettiler ve zenginleştiler ise, hep onun bunun biriktirmiş olduğu sermayeyi kullanarak bu duruma geldiler.Yani borç almak kötü bir şey değil,yeter ki, alınan para iyi kullanılsın.
Zaten seçimden önceki yıl olan 2010 da,büyük yatırımlara ve doğal olarak bu paraya Hükümetin ihtiyacı var. Ben artık İMF ile bu defa anlaşmaya kesin gözü ile bakıyorum.
Çünkü işsizlik aldı başını gidiyor. Sayın Bakan(Babacan) işsizliğin önümüzdeki yıllarda daha da artacağını,yanılmıyorsam % 17 ler seviyesine çıkacağını ifade etti.İMF den alınacak borç ile yeni yatırımlar yapılır, istihdam arttırılır ise, Hükümet çok rahatlar.Aksi gibi alınacak büyük borca rağmen işsizlik rakkamları Sayın Bakanın dediği seviyeye yükselir ise,hükümet çok sıkıntıya girer.

4 AYAKLI MİNARE/ŞEYH MATAR CAMİİ

Uzun zamandır ilimizin bu şaheserine yer vermek istiyordum. Ama gümdemdeki konular hep öne çıkıyor ve konuya eğilmemi engelliyordu.
Bizim dört ayaklı minare dediğimiz eser Şeyh Matar Camiinin iç kısmında iken, artık hangi akıllı!!! nın zamanında gerçkeleşti ise , yol genişletmek, işyerlerine imkan sağlamak amacı ile cami dışına çıkarılmış.
Bu inanılması güç eylemi yapanın gerçkten iyi niyetli olmadığı ortada.
Minare cami dıışnda öyle sahipsiz, kimsesiz, camisinden yoksun, garip bir biçimde  dışırada, kendisine el uzatılmasını bekliyor.
Dünyada bir örneği daha olmadığı ifade edilen dört ayaklı minare,  yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya.
Ana gövdeyi taşıyan kilit taşlarından birisinin çatladığı, diğerlerinin de belirli bir hasara uğradığını gözlerimizle gördük.
Tabii buradan önce yerel yöneticilere, Valimize, Büyükşehir Belediye Başkanımıza,Suriçi Belediye Başkanımıza sesleniyor ve bu eserin yıkılıp yok olmaktan kurtarılması için çaba harcamaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Sonra Vakıflar Genel Müdürümüz Yusuf Beyazıt beye bu vesile ile durumu hatırlatayım diyorum. Onun Vakıf eserlere karşı duyarlığını çok yakından biliyorum. Hani ilçemizdeki Medresenin konumunu kendisine bildirdiğimde, çok büyük alaka göstermiş ve emirleri sonucu bu eser restore edilerek kurtarılmıştı. Onun bu duyarlığı ile , dünya insanlık tarihine Medeniyetimizin bir imzası daha atıldı.
Sayın Genel Müdürümüz bu konu ile de yakından ilgilenecektir.
Tabii benim önerilerim şunlardır.
1-4 ayaklı minarenin kurtarılması için hemen restorasyon faaliyeti başlatılmalı,
2-Eser Şeyh Matar Camii içine alınmalı,
3-Bu çalışmalar sırasında gerektiğinde istimlak işinden çekinilmemeli,
4-Şeyh Matar Camiinin ön ve yan cehpesi araç trafiğine kapatılmalı. Çünkü eşya yüklü araçların gelip geçtiği sırada Minareye büyük zarar verdiği söyleniyor.
Bu münasebetle yeni yılınızı kutlar, hayırlara vesile olmasını temenni ederim.