İRAN’A UYGULANAN AMBARGO VE YENİ İRAN POLİTİKASI
Asya Pasifik ülkelerinin 2004 yılında Şanghay’da toplanacaklarından, yeni dünya geçiş güzergahlarını tespit edeceklerinden, konunun Türkiye ilgili kısmında, İran üzerinden Türkiye’ye giriş yapacak olan yolun Diyarbakır üzerinden Akdenize bağlanacağından tabii ki haberim yoktu.
Ben bu konuyu 2003 yılında dile getirdim. Parlamentolar arası İran Dostluk Gurubu üyesiydim. Pek tabii İran’ın Türkiye’deki diplomatları ile görüşmelerimiz oluyordu. Onların Parlamentodaki ziyaretlerine karşılık, biz İran İslam Devriminin kutlandığı ve İran İslam Cumhuriyetinin kurulduğu günlerde vaki davetlere iştirak ederek cevap veriyorduk.
Ben sadece İran ülkesinin dünya ile olan ticari münasebetlerinde, Türkiye’nin çok iyi bir basamak olduğunu, İranlıların Basra körfezini dolanıp Kızıldenize, oradan da Süveyş Kanalını geçip Akdenize açılmalarının büyük maliyet getirdiğini, Türkiye’nin, Diyarbakır üzerinden geçecek 600 kilometrelik bir otoyol inşa etmesi halinde,bu ülkenin bütün ticari seçeneğinin Türkiye’ye kayacağını, doğu dünyasının batıya yönelik tüm ticari tercihin Türkiye toprakları olacağını söylemiştim.
İranlılar benim bu söylemimi duyunca çok heyecanlanmışlardı.
Ağa Cavit ne güzel söylüyorsun, bu sadece iki ülkenin ticari ilişkilerini geliştirmekle kalmaz, tüm doğu dünyasının en önemli geçiş güzergahı olur. Siz bunu yapınca, biz de Afganistan, Çin, Hint irtibatını sağlayacak yolları yapmak zorunda kalırız. Sizin bizim için düşündüklerinizi, biz Çin ve Hint dünyası için düşünürüz. Bu dediğiniz gerçekleşse, hiç kuşkunuz olmasın yılda en az 3 Milyon İranlı sizin Akdeniz sahillerine turistik gezi yapar. İnanılmaz paralar kazanılır demişti.
Bu proje bilindiği üzere 2004 yılında Asya pasifik ülkelerinin ŞAHGHAY’DAKİ toplantısında milimi milimine kabul edildi. Dünyanın en önemli geçiş güzergahlarından birisinin İran üzerinden Türkiye’ye girecek yolun, Diyarbakır geçişli Akdenize ulaşma yolu olduğuna karar verildi. Türkiye 2005 yılında uluslar arası bu anlaşmayı imzaladı, şimdi anlaşmanın gereklerini yerine getirmede sıra.
Ben bu girişi niye yaptım. Geçmişte bir konudaki öngörümün bu gün dünya ülkeler politikasının önemli bir ayağını oluşturduğunu yeniden nazara vermek için değil elbette.
Düşünün 2005 yılında TBMM sinde kabul edilerek Uluslar Arası bir sözleşme haline gelen yol yapımı projesinin hayata geçmesi hala söz konusu değil. Üstelik ABD nin dandik kararları yüzünden İran Ülkesi ile nerede ise selamı sabahı kesmiş bulunmaktayız.
Selamı sabahı kesiyoruz da ne oluyor? Vallahi de billahi de olan bize oluyor. ABD istedi diye İran’a bir şekilde ambargo uygulayan ülkelerden biriyiz. İran Doğalgazını almada kapasitenin yüzde yirmisini ya kullanıyoruz veya onu da kullanmıyoruz. Onun dışındaki ufak tefek alış verişlerin ne kıymeti harbiyesi olabilir ki.
İran ABD nin başını çektiği ülkelerin ambargosuna maruz kalmasına rağmen, dış dünyaya olan toplam borcu şu anda 15-16 Milyar dolar civarında. Hazinesinde 100 Milyar doların üzerinde bir rezerv var.
Türkiye’nin toplam dış borcu ne kadar biliyor musunuz? 2012 yılı sonu itibariyle 336.9 Milyar dolar. Bu borcun yüzde 67.8 i özel sektörün, yüzde 30.2 si kamunun. Bizim de kasamızda 125 Milyar dolarlık bir rezervin olduğu ifade ediliyor.
Dış dünya Türkiye’ye bu borcu Hazinenin, Devlet Bankalarının veya Özel Sektör Bankalarının garantörlüğünde vermiş bulunuyor. Yani bu paralar kör bir kuyuya atılmış değil. Borçlar devletin zimamında kayıtlı.
Asıl meselemize dönecek olursak, İran’da 2013 yılı içerisinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Hasan Ruhani Cumhurbaşkanı seçildi. Onun Cumhurbaşkanı seçilmesi kimsenin lütuf ve ihsanı ile değil, doğrudan doğruya İran halkının tercihi ile oldu.
Akademisyen ve 7 dil bildiği ifade edilen Hasan Ruhani makamına oturduktan sonra yaptığı ilk açıklamada, biz İranlılar olarak hiçbir şekilde nükleer bomba yapmayı düşünmüyoruz. Bu konuda bir gayretimiz yok. Biz sadece şu anda dünyanın gelişmiş olan birçok ülkesinin ulaştığı nükleer enerjiye ulaşmanın çabasındayız. Üstelik onlar nükleer enerjiye ulaşırken, aynı zamanda Atom bombası yapmayacakları sözünü kimseye vermediler ve bunu ürettiler. Ama biz dünyaya söz veriyoruz, nükleer silah üretmeyeceğiz dedi.
Ruhani’nin göreve başlamasından sonra kimi internet ağlarının İranlılara açılmasına imkan veren kararları ve buna benzer yeni düzenlemelere gidecekleri yolundaki beyanlar, 2013 yılı BM ler konuşmalarına ve davranışlarına şekil verdi.
Hasan Ruhani BM ler Genel Kurulundu konuşur iken, ABD liler genel kurulu terk etmediler. Bunun yanında ABD ile İran arasında, yaşanan sorunlarla ilgili olarak doğrudan görüşmelerin başlayacağı sır olmaktan çıktı.
Komşumuz İran kendi nükleer enerjisini yakın zamanda üretmiş olacak. Nükleer santralleri bu iş için harıl harıl çalışıyor.
İran aynı zamanda kendi uçağını, kendi helikopterini, kendi otomobilini yapan bir ülke. Samand Marka otomobilleri Türkiye’de satışa çıkarıldı.
Silah sanayinde geldikleri noktayı burada teker teker sayıp dökmeye gerek yok.
Türkiye ve İran iki kadim medeniyetin mensuplarıdır.
Başkalarının isteği üzerine ısmarlama husumetlere ihtiyacımız var mı?
Türkiye ve İran 17 Mayıs 1639 tarihinde imzalanan Kasrı Şirin antlaşmasından bu yana asla biri birleri ile savaşmamış iki güzel ülke.
Mezheplerimiz farklı olabilir.
Allah aşkına mezhep dediğiniz de ne ki. Senin benim gibi insanların İslami meselelerde farklı konulara ilişkin yapmış oldukları içtihat.
Allah onlardan razı olsun, niye içtihat ettiniz diyecek değiliz.
Ya onlar zamanında olmayan bugünün meselelerine bu merhumeler nasıl cevap verecekler, hiç düşünen yok.
Oysa Allah’ın kitabı elimizdedir.
1300 küsur sene önce yaşamış olan insanların aynı zamanda ayrılıklara sebep olan düşünceleri, bugün kavga konusu olabilir mi? Adı üstünde mezhep, adı üstünde farklı üşünce.
Hareket noktamız Kur’an ve Sahih Hadisler ve onlara dayalı İslamiyetimiz olmalıdır.
İranlılar, Iraklılar, Suriyeliler, Ürdün, Lübnan, Suudiler, Mısır,Fas,Tunus,Cezayir,Libyalılar, Afgan, Pakistan, Bengalliler, Endonezyalılar ve diğerleri bizim din kardeşlerimizdir. Hiçbir şey için değil, sadece ticaret için kapılarımızı biri birimize açalım, gözümüzü kapatıp, dünyayı kendimize kör etmeyelim. O zaman batı dünyayı hanyayı konyayı görsün.
Suriye’ye müdahele edemeyen batının İran’a bir saldırıya kalkışmasının dünyanın felaketi olacağı artık anlaşılmıştır.
O halde uzun zamandır bozulan ilişkilerin yeniden inşasında Türk Dış İşleri Bakanının İranlı meslektaşını görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye’ye davet etmesi çok isabetli olmuştur.