KAN DURMAZ İSE HİÇ BİR ŞEY ÇÖZÜLMEZ

Bir çok insan, bir çok siyasi yaptıkları konuşmalarda Türkiye’de ihtilaller döneminin sona erdiğini,hiç kimsenin bundan böyle afra , tafra yapmasının mümkün olmadığını söylüyor.
Ben de bu görüşlere büyük çapta katılıyorum.
"başınıza gelen her şey sizin yaptıklarınızdan ötürüdür" biçimindeki İlahi Kelamın mucizevi yönü her geçen gün biraz daha kendisini gösteriyor.
Bunu sadece olumsuz anlamda değerlendirmemek lazım.
İyilikte-kötülükte, hayırda-şerde dahlimiz vardır.
Biz isteriz, Allah yaratır.
Böylece oluşan "kader" zulüm değil, Adalet olarak tecelli eder.
Uzun yıllar bu ülkede hepimizi sarsan ihtilaller dönemine baktığımızda , yapıp ettiklerimizin ne kadar tesirli olduğunu ayan beyan görürüz.
Ülkede akla hayale gelmeyecek kadar yasa dışı, bir o kadar da bu oluşumlara destek veren yasal dernek, vakıf, kuruluş vardı.
Türkiye’nin her tarafında faaliyette bulunan, istedikleri anda her yeri yakıp yıkma istidadında olan kuruluşlar( TİKKO, DHKP-ML, TKML,DHKPC) gün geçmiyordu ki, şu veya bu eyleme imza atmamış olsunlar.
Bunlara bir de PKK dahil olunca , her gün onlarca insanın/gencin kanı yerlere zakkum gibi kazınıyordu.
TSK leri İç Hizmet Kanunun 35.maddesinde kendisine verilen ülkeyi koruyup , kollama görevinin gereği olarak bu süreçten bir çok ihtilal çıkardı.
Ülkede hala var olan, ancak PKK dışında, artık eylem yapma konusunda kendisine yandaş bulamayan ve bir anlamda böyle eylemler yapmanın gerek ve lüzümunun da kalmadığına kanaat getiren örgütler "eylemsellik" alanından çekilmiş oldular.
Bu durum memleketimizin büyük çoğunluğunda güvenli bir yaşam alanı oluşturdu.
Yani ülkenin yüzde seksenini oluşturan Türklerin çocuklarının , adam öldüren , kan döken örgütlerle irtibatları kalmamış durumda.
Aynı silahla sağcının ve solcunun aynı gün öldürüldüğüne insanlarımız şahit olunca, akıllarını başlarına topladılar ve büyük oyunu bozdular.
O günlerin yasal dernek, vakıf ve sendikaları ile bugünküler arasında dağlar kadar fark var.
Mesala geçmişteki Devrimci İşçi Sendikasının konumu ile bugünkü arasında hemen hemen hiçbir irtibat yok. Bu sendika şimdi artık bir "işçi devriminden, işçilerin yolla olmasa, zorla iktidarı ele geçirmek gibi bir niyetinden" söz etmiyor.
Geriye sadece şiddeti bir araç olarak kullanan PKK kalmış bulunuyor.
Şu anda göreceli olarak PKK tarafından ilan edildiği söylenen saldırmazlık/ateş kes devam ettirilebilirse, hepimizin göz pınarlarından durmadan akan göz yaşı ile can damarlarımızı kurutan kanın akması, bir daha geri gelmemek üzere durabilir.
İhtilaller de gerçekten bir daha geri gelmemek üzere tarihin karanlık kesiminde yerini alabilir.
Alabilir kelimesi kuşkuyu ifade ediyor ve aynı zamanda işin kolay olmadığını.
Abdullah Öcalan’ın yakalanması ile Türkiye dağlarındaki 5000 kişilik çatışan guruptan 3500 ü ülkeyi terketti ve Kuzey Irak’a gitti.
3 veya 4 yıl çatışmazlık dönemi yaşandı. Türkler için de Kürtler için de memleket yeniden yaşanılabilir hale geldi.
Sonrası malum. Çatışma,kan, gözyaşı.
1 Haziran 2009 a kadar süreceği belirtilen ateş kesin, bir iyiniyet belirtisi olarak devam edeceğinin topluma deklare edilmesi lazım.Çünkü,
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanının, Başbakanının ve Siyasi Parti liderlerinin çatışma alanını mücerret bir terör olayından sıyırıp, Kürt sorunu olarak gördüklerini açıklamaları ve sorunun çözümü için silahların susmasının elzem olduğunu ifade ederken takındıkları iyiniyetin atlanmaması lazım.
Gerçekten tarihi bir süreçten geçiyoruz. Türk Devlet yetkilileri sorunun ismini koyarak, çözüm üretilmesi gerektiğini bilirtiyorlar. Kürtlerin temsilcileri şu anda TBMM sinde bulunuyor. Cumhurbaşkanı DTP Genel Başkanı ile görüştü. Başbakan yakında Ahmet Türk’ü kabul edecek. Meclis Başkanı DTP li Milltevekillerine, yargıdan gelen talepler üzerine, kol kanat germiş durumda.
Böyle bir ortamda Türkiye dağlarındaki PKK unsurlarının yeni bir açılıma imkan sağlamak için güvenli biçimde Irak dağlarına çekilmesi düşünülemez mi?
Böyle bir istek absürd bir talep olarak karşılanır mı?
Bence değil.
Abdulah Öcalan’ın yakalanmasından sonra Irak’a giden 3500 PKK lının uzun süreli sayılabilecek huzur ortamına ne kadar katkıda bulunduğu ortada. Şu anda geride kalan 1500 PKK lı nın Irak’a geçişi , ülke içerisinde çatışma ortamınının sıfırlanmasına imkan verir.
Türkiye de Kandili v.s yi bombalamayı keser.
Ve görüşmeler , en azından DTP ile başlar.
Hani o bildik kazan kazan formülü gündeme gelir.
Karşılıklı adımlarla barış elleri biri birine uzanır.
Ama kan durmaz ise,
Devlet halk ile PKK yı biri birinden kesin biçimde ayırdığından, yani eskiden olduğu gibi topyekün zarara uğratma fikrinden vazgeçtiğinden, süreç ne kadar uzarsa uzasın, sonucu güç belirler.
Başa dönelim.
Kötülükler her zaman uykudadır.
Onu uyandıranlar fitne ve fücur peşinde koşanlardır.

MAYIN YASASI
Aklın yolu bir. Biz l Mart Tezkeresine karşı çıktığımız gibi Mayın Yasasına da karşı çıktık. Bu konuda iki yazı yazdım. Hükümet şimdi geri adım atmış durumda.
Tabii Sayın Başbakan bu yasaya karşı çıkanlara çok kızıyor ve "ya arkadaşlar bu yasanın içerisinde mayından temizlenen araziler İsrail’e verilecek diye bir hüküm mü var" diyordu. Ama hiçbir akıllı çıkıp ta "yasanın içerisinde İsraillilere verilmeyecek diye bir hüküm var mı" diye sormuyordu.
Neyse mayın temizleme ihalesi başka, temizlenen arazilerin kullanımı ile ilgili ihale işlemleri başka olacak. Ancaaaak sakın,
Mayından temizlenen araziler bilahare başkalarına/yabancılara/ da verilebilir demiyesiniz. Millet bunu asla kabul etmez. Çünkü esas problem, mayından temizlenen arazilerin kimler tarafından kullanılacağında yatıyor.