KANLA KATRANIN EL SIKIŞMASI

Türkiye’de iki kesim sabah akşam biri birini yiyor, yemek istiyor. Yani artık hiç kuşku yok ki, bunlar kandan, terörden besleniyor.
Demokrasiymiş, insan hakları imiş, özgürlüklermiş, insanca, hakça yaşamak için bir düzen oluşturmakmış, asla bunların umurunda değil.
Türkiye’nin resmi ideolojisi "ULUS" Devlet anlayışına göre kurgulanmış bulunuyor.
Bu kadar çokluk içerisinde tekçi ulus anlayışının muvaffak olması nasıl sağlanacak, bunun yol ve yöntemi nedir gibi olgular üzerinde ciddi manada akıl yorulmuş, kafa patlatılmış,mücadele edilmiş, kavga verilmiş, hatta ihtilaller yapılmıştır. Ama muvaffak olunamamıştır.
Bu Ulus devlet anlayışının , karşı bir Ulus oluşturma ve sonra devletleşme projesini hayata geçirme mücadelesi verdiğini,PKK deneyimi ile biliyoruz.
Türkiye’nin çatışmacı PKK deneyimini yaşaması,Ulus Devlet anlayışını kökleştirmek isteyen Türk Ulusalcılarına çok önemli bir ders oldu.
Eğdiler, büğdüler, ama "çelik" iradelerini yeniden suya kavuşturarak daha sert bir tavır içerisine girdiler.
Şimdi Türkiye, özellikle siyaset alanında , Kürt PKK sı ile Türk Ergenekon’u arasında şiddetli bir bilek mücadelesine sahne oluyor.(İşinde gücündeki Asker bu işin dışındadır)
Her iki taraf kavgayı yüceltmek için elinden geleni yapıyor.
Bunun için ortamın stabil hale gelmesi hiçbirisinin işine gelmiyor.
Ne kadar kavga olur, ortam ne kadar gelilir ise, işe son noktayı koymak da o kadar kolay olur düşüncesini taşıyorlar.
Ben artık her iki uç takımın bu ülkede demokrasi istediğine, insan haklarının herkese eşit manada uygulanmasını arzuladığına, halkların beraberliğinin Anayasal zemine evrilmesini talep ettiğine asla inanmıyorum.
Bu böyle gitmiyor, eninde sonunda kozlarımızı paylaşmamız lazım naktasındalar.
Samsun olayı meydana geldiğinde, konu ile ilgili yazımı yazmaya başladığımda, birinci dünya harbinin başlamasına Saraybosna’da sırp prensinin vurulmasının sebep olduğunu ,Ahmet Türk’e atılan tokadın böyle bir etkiyi yaratmak amacı ile kurgulandığını belirtecektim. Sonra kendime döndüm, amaaan sendee. İşi niye böyle abartıyorsun dedim.
O tokatın etkileri dalga dalga yayılıyor. Samsunlu askerlerin ardı arkasına şehadet haberi memleketlerine ulaşırken, Samsun’da da Diyarbakır tabelalı işyerleri baskına uğruyor.
Bu gelişmelerin iz düşümü Anayasa değişikliği sebebiyle TBMM sinde yaşanıyor.
Türk Ergenekon’un gerektiğinde Avukatlığını yapmaktan çekinmediğini her fırsatta ifade eden CHP si Anayasa aykırı biçimde, bir blok halinde Milletvekillerinin anayasa değişiklik oylamalarına katılmalarını engelliyor.
MHP oylamalara katılıyor ve onlarda blok halinde red oyu veriyorlar.
Ve BDP .
Evet onlar da bu ülkede ne kadar kargaşa, o kadar ekmek peşindeler.
Bir ihtilal Anayasasının belinin kırılmasına müncer olacak değişikliklere blok halinde hayır diyorlar. Yazık ki, ne yazık.
Aslında bu değişikliklerin özünü oluşturan o üç maddenin Meclisten geçmesi, sivil iradeye dönüşte inanılması güç bir sinerji yaratacak ve belkide Türkiye 1924 ten bu yana ilk defa halkın iradesine dayalı bir sivil Anayasa ile tanışacak/tı.
Bir madde düştü, geriye iki önemli madde kaldı. Bakalım bunların akibeti nasıl olacak.
Eğer bu iki madde de TBMM sinden geçmez ise, bizim anlamamız gereken şudur.
UÇLAR BU ÜLKEDE DEMOKRASİNİN GELMESİNİ İSTEMİYORLAR.
ELLERİNDEN GELDİĞİNCE ŞİDDETİ TIRMANDIRMAYA ÇALIŞILYORLAR.
BU GİDİŞAT İLE HALKLARIN BİRİ BİRİNE DÜŞMESİNDEN ASLA HUZURSUZ OLMAYACAKLAR.
Türk Ergenekonunun "ya bu ülkede inancından, ırkından, konuştuğu dilden ötürü ayırımcılığa uğrayan mı var, burası Türkiye’dir, Türk Ulus Devletinin yıkılmasına bizi götürecek her türlü saldırıya anında karşılık vereceğiz" sözü ile,
Kürt PKK sının Anayasa değişiklikleri ile ilgili olarak "AKP nin oyununa gelmek ahlaksızlıktır" sözü ve sav-ı(cıları) ,diğer çatışma alanlarda da destek arayışındalar.
Bu durum önümüzdeki günlerin çok daha ağır biçimde sancılı geçeceğini gösteriyor.
Ama biz Türkiye Halkının büyük çoğunluğunu teşkil eden "inananlar" olarak diyoruz ki,
"HİÇ KİMSE YAPTIĞINDA SON KARARI VERECEK DURUMDA DEĞİLDİR.HERKESİN BİR OYUNU,HİLESİ VARSA, ALLAH’IN DA BİR YAPACAĞI VARDIR. SON KARARI VERECEK OLAN ALLAH’TIR. HİÇ KİMSE ÜMİTSİZLİĞE KAPILMASIN. BU HALKLARI BİRİBİRİNE DÜŞÜRMEK  İSTEYENLERİN, İŞİN SONUCUNDA BU HALKLARA SAĞLAYACAKLARI EN KÜÇÜK BİR FAYDA YOKTUR. AMACIN DEMOKRASİ, İNSAN HAKLARI, ÖZGÜRLÜKLER OLMADIĞI, BU ALANDA ATILAN ADIMLARDAN BİR TARAFIN HİÇ MEMNUN OLMAMASI, DİĞER TARAFIN BİR TEŞEKKÜR ETMEMESİNDEN BELLİDİR. HER İKİ UÇ KESİM 1900 LÜ YILLARIN BAĞNAZ ULUSÇU GERİCİLİĞİNİN ZEBUNU DURUMUNDADIR. BU HALİ İLE HER İKİ TARAF İSLAM İNANCININ İTTİHATÇI ÖZÜNDEN/ANLAYIŞINDAN MEMNUN DEĞİLDİR"
Yukarıda da değindiğimiz üzere bunlar, Türkiye halkının moralini bozmamalıdır. Orta yoldan/İSTİKAMETTEN/ şaşılmamalıdır.
Halkın kahir ekseriyeti sağduyusu/basireti/ ile olan biteni çok iyi değerlendiriyor. Bu tür musibetlerin ne tür hasenatler getireceğini biz şimdilik bilmiyoruz. Fakat her inişin bir çıkışı olduğunu da unutmuyoruz.
KARİZMA: Geçen hafta Esam’da bir toplantıda konuşma yapan Ali Bulaç beye çok önemli eleştiriler yönelttim. Dün yine bu türden bir eliştiriyi hakkedecek açıklaması oldu. Tayyip Bey(Sayın Başbakan) karizmayı ikinci kez çizdirmişmiş. Karizmanın birinci çizimi 1 mart 2003 tezkeresinin reddi ile olmuş, ikincisi de dün Anayasa Değişiklik görüşmelerinde Siyasi  Partilerin kapatılmasını düzenleyen maddenin geçmesinde yaşanmışmış.
Bence sapla samanı biri birine karıştırmamak lazım.
1 Mart Tezkeresi sırasında Tayyip Bey Başbakan değildi. Abdullah Gül bey Başbakan, Tayip Bey de Ak Parti Genel Başkanı idi. Her ikisi de Devlet de yeni idiler. ABD yönetiminin İslam Ülkelerine karşı kin, nefret,intikam duyguları pik yapmış, dünya çapındaki propoğandaları herşeyi kasıp kavurmaya başlamıştı. Türkiye bu anafora kıyısından köşesinden bulaştığında Ak Parti Harekatını ve Tayyip Beyi canı gibi sevenler basiret kanallarını açtılar ve Türkiye’yi ölüm girdabının kıyısından çekip aldılar. Zaten Sayın Başbakan, daha sonraki açıklamalarında en az on kere "çok şükür bu batağa saplanmadık, Allah’a şükürler olsun bu girdaptan çabuk kurtulduk. Şu Irak’ta olup bitenlere bakın. 100.000 kadının dul kaldığı bize söylendi. 1 Milyondan fazla insan Irakta hayatını kaybetti. Milyonlarca çocuk anasız, babasız kaldılar. Her taraf yakılmış yıkılmış, aynı şeyin biz İran’da olmasını istemeyiz. Bu konuda ABD yi uyarıyoruz" dedi. O itibarla 1 Mart Tezkeresinin reddini, Birinci Karizma Çizimi olarak değerlendirmek yanlıştır. Aslında Ali Bulaç beyin 1 Mart tezkeresini bu aşamada bu biçimi ile gündeme taşıması, SİYASİDİR. 2011 seçimlerinde O’nu SAADET ADAYI olarak görebiliriz.
Ali beyin ikinci karizma çizimi olarak değerlendirdiği Anayasa Değişiklik oylamasında Ak Partiden verilen firelere gelince;  bu hiç de iyi olmadı. Bu durum şimdilik bir şeylerin çizildiğini gösteriyor. Ama bu çizimin karizma boyutuna ulaştığını söylememeyiz. Bakarsınız Çin’li Lau Tsu’nun kendi başına sefere çıkan doru atı , 11 atla geri döner.