KEŞKE GALİP GELEN HALK OLSA

Halk olan biteni ibretle izliyor.

Dün sabah duruşma için Ankara adliyesine giderken bindiğim taksinin yaşı 60 ın üzerindeki şöförü, birden bire "Avukat bey siz bu olan bitene ne diyorsunuz, işin sonu nereye gidiyor" demez mi.

Ben "La yelemul ğaybe İllallah-Gaybı ancak Allah bilir" dedim. Ve ilave ettim. İnşallah galip gelen siz olursunuz, bu millet bir daha altından kalkamayacağı sorunlar yaşamaz, daha doğrusu sürüklenmekte olduğumuz büyük problemleri hal ve fasl etme yönünde Allah(c.c) hepimize akıl versin, feraset versin, beceri versin" dedim.

İnanın aynı ile naklediyorum, adam bana döndü "Tayip Beye söyle sıkı dursun, biz arkasındayız, bu adamdan ne istiyorlar, onlar bunu yaptıkça biz daha büyük gayretle sandıklara yükleneceğiz ve onu tekrar iş başına getireceğiz" dedi.

Adama döndüm "beyefendi ben Tayyip Bey ile nasıl görüşeyim, sade bir Avukatım, görüşmeye gitsem hemen müsaade ederler mi" diye sordum.

Bana baktı "içimden öyle geldi, sanki sen görüşebilirsin" dedi.

Güldüm.

Evet çok enteresan bir süreçten geçiyoruz.

Her şey toz duman.

Türkiye 2008 yılı içerisinde hayatında hiç görmediği ilkleri yaşıyor.

İlk defa iktidar partisi hakkında kapatma davası açıldı.

İlk defa Anayasa Mahkemesi bu süratte bir partinin kapatılma davasına görüyor.

İlk defa Jandarma Genel Komutanlığı, Ordu Komutanlığı yapmış olan kişiler sorgulanmak üzere göz altına alınıyorlar.

İlk defa Ordunun en önemli yerlerinde görev yapan kişilerin ihtilal pazarlıkları yaptıkları ortaya çıkıyor.

İlk defa Ordunun en üst kademesindeki görevlilerin muvazzaflıkları döneminde yaptıkları ihtilal pazarlıklarını gündeliklerine aldıkları bir şekilde basına sızıyor.

Ergenekon terör örgütünün iddianamesinin hazırlıklarının bittiği günlere yakın dönemde Orgenerallerin gözaltına alınışlarını değerlendirirken, şöyle bir duyguya kapılmamamız gerekiyor. "bunlar hakkındaki delillere yeni ulaşıldı, şimdi gözaltına alındılar" Hayır olay öyle değil.

Onlar hakkındaki deliller ta başından beri belli idi. Ancak iş son ana bırakılırken bir taraftan ya bu rütbedeki kişilerin uzun süreli yargılanmadan tutuklu kalmamaları düşünüldü veya diğer taraftan bu konuda yapılan uzun müzakereler ikna edici oldu. Dünkü yazımda da belirttiğim üzere, bu göz altıları kimse küçümsemesin, durun bakalım daha ne tür delillerle karşı karşıya kalacağız ve Sinan Aygün gibi kişiler bu olayın sermaye ayağıdır demiştim, işte o deliller birer birer sökün etmeye başladı.

Basına yansıyanlar doğru ise 7 Temmuzdan itibaren Türkiye"nin bir çok yerinde illegel mitingler yapılacak, büyük kargaşa çıkarılacak, hatta kitlesel ölüm ve yaralanmalara sebebiyet verecek eylemler yapılacak, toplum olabildiğince ajite edilecek , Üniversiteler sokağa dökülecek, Akdeniz Üniversitesi Rektörü Mustafa çağrılarak eylemler hakkında bilgilendirilecek ve son olarak darbe yapılacakmış. Bu plan ele geçmiş. Ayrıca Sinan Aygün"de 2,5 Milyon EURO nakit para bulunmuş.(Sinan Aygün"e neden gözaltına alınıyorsunuz diye sorulduğunda "Atatürk"ü sevmekten" dediğini bilen görevlilerden birisi "Sinan bey siz Atatürk"ü çok sevdiğinizi söylüyorsunuz ama kasanızdaki paralarda Atatürk yok diye muzırca takılmış, ben de güldüm. Bu esnada bu mizah, pes doğrusu)

Sinan Aygün"ün göz altına alınışını TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu dehşet bir biçimde eleştirdi ve bu hareketin birliğin bütün mensuplarına yapıldığını, buna benzer gözaltıların ancak ihtilal dönemlerinde olabileceğini ve eylemi kınadığını söyledi. Yani boyundan büyük laf etti. İnsan hukuk bilmez ise böyle andavallı konuşmalara imza atar.

Senin deliller hakkında en küçük bir bilgin yok, adamın yaptıklarının tümünü bilmen mümkün değil. Sana göre Sinan bey çok iyi bir insan olabilir ama Savcı neden kötü bir insan? Sinan beye ne kini , ne garazı var? Elinde delil olmadan onu getirin bana , şöyle bir sorgulayayım da dünyanın kaç köşe olduğunu görsün mü dedi. Böyle bir şey mümkün mü?

Olaydan iki ay önce bulunan ve kamuoyundan gizlenen Glok Marka tabancayı biz değil o izah edecek, kasasında bulunan 2,5 milyon Euro"nun kaynağını o söyleyecek.

Ha birde dünkü yazımda bundan önceki Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök"ün görevi başında iken ortaya çıkan ihtilal girişimlerine karşı pasif tavrını eleştirmiş ve bunun en azından görevi kötüye kullanmak olduğunu yazmıştım. İhtilal yapılmasından yana tavır koymamak erdem değildir, zaten bu bir görevdir, hem de en önemli görevdir. Ama ihtilal girişimleri bilindiği halde failleri hakkında işlem yapmamak , yine söylüyorum, görevi kötüye kullanmaktır. Şu anda Özden Örnek hakkında bir işlem yapılmamasının da konulacağı kefe aynıdır.

Bakınız Hilmi Özkök bugün verdiği mülakatta ne diyor "Resmi bir aktörün, daha geç olmadan, ortaya çıkıp, ortalığa çekidüzen verecek bir hareketi, halkı da arkasına alarak, gerçekleştirmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Ama bu görevin yerine getirilmesine

katkıda bulunabilecek, halkın güvenini kazanmış, politik beklentileri olmayan diğer akil adamların da davet beklemeksizin devreye girmesi bir zorunluluk haline gelmiştir"

Bakınız mantık hep aynı.

Birisi çıksın, halkı arkasına alsın işleri düzeltsin çünkü bu durum bir zorunluluk haline gelmiş.

Dün bu insanlar görevlerini kötüye kullanıyor derken, ne kadar da haklıymışım.

Ne demek birisi çıksın,halkı arkasına alsın, ortalığa çeki düzen versin.

İşin başında halktan % 47 oy almış bir iktidar bulunmuyor mu?

Bu iktidarı alaşağı edecek olan yeni bir seçim ve halkın tercihi değil midir?

Ortaya çıkacak kişi kimdir? Kimliği nedir ki, halk onun arkasından koşacak!!!

Bu kişi hangi kurala, hangi kanuna, hangi Demokratik ilkeye dayanarak işin başına geçecek?

Bunlar ihtilalle mi işin başına geldiler.

Bırakın yaptıkları yanlışlıklar varsa, bunların hesabını Millet sorsun.

Bırakın artık Milletin dediği olsun.

Milletleri mağlup hiçbir ülkenin galip lideri yoktur.

04.07.2008 / Diyarbakır.

Evet yukarıdaki tarihten de anladığınız gibi bu yazı 04.07.2008 tarihinde yazılmış.

Balyoz ve Ergenekon davaları neticelendi.

Balyoz davası ile Ordunun en üst kademe görevlilerinin ihtilale eksik teşebbüs suçunu işledikleri,Kaziyei Muhkem/kesin hüküm/ haline geldi.

Ergenekon davası karara bağlandı. Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan İlker Başbuğ ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

O şimdi hapiste. Balyoz davasında Yargıtay’ın vermiş olduğu karar sebebiyle yaptığı açıklamada, olan biteni tesadüf olarak görmüyorum demiş. Yani korku dağları beklemeye başlamış, sıranın kendisine geldiğini düşünür olmuş.

Doğrusu Yargıtay Balyoz davasındaki kararı ile, artık daha büyük boyutlu Ergenekon davasında nasıl bir tutum içerisine gireceğini ortaya koymuş oldu. Kurtuluş yok.

Ben bu davalara girmedim, dosyalardaki delilleri dışarıdan değerlendirme imkanım oldu. Zaten yukarıdaki yazı da o değerlendirmelerim ışığında yazıldı ve aradan 5 yıl geçtikten sonra ortaya çıkan sonucu görüyorsunuz.

Bundan 5 sene önce konu ile ilgili olarak yazdığım yazıda, iki isim nasıl da parıldayıp duruyor, farkına vardınız mı?

Biri Rıfat Hisarcıklıoğlu, diğeri yere göğe sığdıramadığımız eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök.

Rıfat bey, Odalarının yönetim kurulu üyesi Sinan Aygün’ün soruşturulmaya başlanması üzerine, bu hareketin birliğin bütün mensuplarına karşı yapıldığını, böyle durumların ancak ihtilal dönemlerinde vuku bulacağını ve Savcılığın eylemini kınadığını açıklamış, Hilmi Özkök ise verdiği bir mülakatta "Resmi bir aktörün, daha geç olmadan, ortaya çıkıp, ortalığa çekidüzen verecek bir hareketi, halkı da arkasına alarak, gerçekleştirmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Ama bu görevin yerine getirilmesine katkıda bulunabilecek, halkın güvenini kazanmış, politik beklentileri olmayan diğer akil adamların da davet beklemeksizin devreye girmesi bir zorunluluk haline gelmiştir" demiş. NE ZAMAN? Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarının başlaması üzerine.

Şimdi bu beylere sormak lazım. Sinan Aygüne ne oldu? İlker Başbuğ, Çetin Doğan ve arkadaşlarına ne oldu?

BİZ NE SÖYLEMİŞİZ, ONLAR NE SÖYLEMİŞ?

BEN NEREDEYİM, ONLAR NEREDE?

Hele bir de Hilmi Özkök gibi kişiler bile elinde liste ile Sayın Başbakana gidip, benim de içerisinde bulunduğum bir kısım Milletvekillerini partiden at demişse, diğerleri neler yapmamıştır? Demek istiyorum ki, olayın sivil ayağı yargılanmadıkça yara içten içe işliyordur.

Bunu da bir 5 sene sonra konuşuruz.