KOALİSYONUN LAFI BİLE İNSANI ÜRKÜTÜYOR

Öyle yarım marım kesmez, bizde tam Başkanlık sisteminin gelmesi lazım. Ben bu düşüncemi yıllar önce, henüz Türkiye’de yeni bir Anayasa yapma sürecine girilmeden yazdığım yazılar ile ortaya koymuştum.

Bizim toplumsal yapımız, zaten Ataerkil bir sistemi içeriyor.

Aslında dünyanın bir çok ülkesinde de durum böyle.

Örnekleyelim mi? Alın size Rusya’yı.

Vlademir Putin Rusyada 1998 den itibaren başlayan dönemde iki kez üst üste Başkanlık yaptı, üçüncü kez üst üste seçilmesi Rusya Anayasasına göre mümkün olmadığından, görevini Başbakan Dimtri Medvedev’e bıraktı.

Dimitri Medvede Rusya Devlet Başkanı odlunca, Vlademir Putin Başbakanlık görevini üstlendi.

Dimitri Medvedev Başkanlık görevini bir dönem yaptı, ardından Vlademir Putin yeniden Rusya Devlet Başkanlığı görevine seçilmiş oldu. Dimitri Medvedev’in ikinci kez Devlet Başkanlığına aday olma şansı vardı. Ama Vlademir Putin gibi karizmatik özellikleri çok fazla öne çıkan birisinin Devlet Başkanı olma şans ve niyeti ortada durur iken, Medvedev’in Devlet Başkanlığına aday olarak ortaya çıkma şansı nerede ise sıfırdı.

Dimtri Medvedev’in Rusya Devlet Başkanı olduğu dönemde, her ne kadar Vlademir Putin onun Başbakanı olarak görev yapmış olsa da, aslında Vlademir Putin karizmatik şahsiyeti ile Rusya Devlet Başkanlığı görevini bilfiil üstlenmiş durumda idi.

Dimitri Medvedev Rusya Devlet Başkanı olarak görev yaptığı dönemde, Vlademir Putin’in özel konumunu hiçbir zaman yadırgamadı, durumu psikolojik bir sorun haline getirmedi.

Fransa’da yarı başkanlık sistemi var.Fransa Cumhurbaşkanı aynı zamanda partili.

Yani birisi Cumhurbaşkanı seçilmiş olmakla, partisi ile ilişkisini kesmiyor ve Partisinden atamış olduğu bir kişi Başbakanlık görevini üstleniyor.

Fransa sisteminde yasama ile yürütme biraz iç içe girmiş durumda. Ama bu durumu zaten bilen Fransız seçmenler, seçimlerini ona göre yapıyorlar, Fransa Cumhurbaşkanı ile Parlamento’nun(Millet Meclisi ve Senato) biri biri ile çekişmesine fırsat vermiyorlar. Başkanın partisi aynı zamanda iktidar partisi konumunda.

ABD de tam başkanlık rejimi var. ABD vatandaşları bir partiye dayalı olarak görev isteyen Başkanı seçmek için, önce ikinci seçmenleri seçiyor. Yani Milletvekillerini. İkinci seçmenler de Başkanı belirliyor. Hepinizin gayet iyi bildiği gibi ABD  de bir çok parti var, ama bunlardan sadece ikisi, yani Cumhuriyetçiler ile Demokratlar, başkanı seçecek ikinci seçmeni elde edebiliyor. Sistem tam anlamı ile oturmuş.

Cumhuriyetçi Parti ile Demokrat Parti, bir üçüncü seçeneğe imkan vermeyecek biçimde ABD de kök salmış vaziyette.

ABD de başkanlık seçimleri 4 yılda bir yapılıyor, Başkan seçilen bir kişi, ikinci kez başkan olabiliyor, ondan sonra bir daha başkan seçilme şansı yok. Yani bir dönem ara verse de ABD liler bir şahsa üçüncü kez seçilme şansı vermiyor.

Bu ülkede yapılan seçimlerde ikinci Dünya harbinden sonra sadece bir kez Cumhuriyetçi parti kendi adayını üçüncü kez başkan seçtirdi. ABD Başkanlarından artist Ronald Reagen iki kez üst üste başkan seçildi, ardından George H.W.Bush aynı partiden üst üste seçilen üçüncü başkan oldu.

Bu örnekler çoğaltılabilir. Dünyanın büyük çoğunluğunda Başkanlık sistemleri geçerli. Türkiye, Yunanistan ve Almanya gibi Avrupa ülkelerinde şu anda Parlamenter sistem cari. Halk Millet Meclisini seçiyor, Mecliste çoğunluğu elde eden parti hükümeti kuruyor.

Eee ne var bunda ne güzel işte, halkın parlamentosundan hükümetin çıkmasının neyi kötü?

Bakın Ak Parti üç dönemdir Türkiyede seçimleri kazanıyor ve hükümeti çok rahat bir şekilde kuruyor, üstelik bu sistemde Parlamento çoğunluğu iktidar partisinin elinde olduğundan, istediği yasaları da rahat bir şekilde geçiriyor, böylece idarede bir tıkınma da meydana gelmiyor,  diyebilirsiniz.

Doğru. Sistem hep böyle bir tek partinin iktidarı ile işlese, hiçbir sorun yok, zaten Cumhurbaşkanı da iktidar partisi içerisinden sorunsuz bir şekilde seçiliyor.

Hal böyle iken neden Sayın Başbakan yarı veya tam başkanlık sistemini bu ülkeye öneriyor, en azından neden Cumhurbaşkanının Partili olmasını istiyor?Sebebi çok açık ve basit.

Türkiye demokrasisisin yaşadığı en önemli problem, bir partiyi her zaman tek başına iktidara taşıyamamış olması.

Tek Partili ve dayatmalı siyasi hayattan çok partili seçimlerin sorunsuz olarak yapılabildiği 1950 yılından sonra yapılan seçimlerin büyük çoğunluğundan bir partinin tek başına iktidar çıkmamış.

Halkı canından bezdiren hükümet kurma çabaları, koalisyonlar, koalisyonlar. Görev Tansu’ya verildi, o kuramadı, Mesut’a verildi, o da kuramadı, Ecevit’e verildi, o da bu işi başaramayacağını bildirdi, Devlet Bahçeliye taraf dönüldü, o bu işleri benim başıma sarmayın, arpayı buğdaya katmayın, hamuru mayasız yutmayın, yoğurdu kaymaksız satmayın dedi.

Tam 55 gündür koalisyon hükümeti toplanamadı, Ecevit Başbakanlık üst katından aşağı inemedi, Hükümetin Hastahanede toplanma ümidi belirdi… ama o da gerçekleşmedi… buğdayın üzerine kar düştü, destekleme alım fiyatlarının açıklanması önümüzdeki seneye kaldı ve Kemal Derviş ülkesine/pek tabii bu Türkiye değil/ geri döndü.

Tüm bunlar olup biterken, millet de,  ya arkadaş bu işin bir çözüm yolu yok mu?

Bir çıkış kapısı bulunamaz mı?

Başka ülkelerde bu işler nasıl yürütülüyor, sistemdeki arızayı gidermek için bir adımı kim atacak?

Bu sistem bizim verdiğimiz oyları da boşa çıkarıyor, biz Başkanı seçelim, o kendi yardımcılarını hiç lamı cimi yok, tamamen Parlamento dışından seçsin, Parlamento kanun yapsın vesselam demedi, aslında siyasiler millete bu görüşü dile getirecek mecal bırakmadılar.

Zira Türkiye öyle garip bir ülke ki, esneklik nedir bilmiyor, sistem tıkandığında, yeni bir çıkış kapısı aralamak, elit kesimin aklından geçmiyor.

Aslında HALKIN İRADESİNİN SONUÇSUZ KALMASI İÇİN KURGULANAN SİSTEMİN YEM BORULARINI ELLERİNDE TUTANLAR, YENİ BİR DEĞİŞİKLİĞE FIRSAT VERMİYORLAR.

Evet şu anda 11 yıldan beri Ak Parti iktidarı var, işler böyle gitse iyi, ama ya halkta bir bezginlik meydana gelir de kör gözüme şiş dercesine tek partiyi iktidardan edecek siyasi bir tercihte bulunursa, yeniden yandı gülüm keten helva. Al başına gerçekten unuttuğumuz, başımıza kabus gibi çöken KOALİSYON lafını.

Valla sizi bilmem ama, lafı bile beni ürkütüyor.

O NEDENLE HALKI BAŞKANLIK,YARI BAŞKANLIK VEYA PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNE SAHİP ÇIKMAYA ÇAĞIRIYORUM. ZİRA BU DURUM ÜLKENİN HAYAT MEMAT MESELESİDİR. O KADAR ÖNEMLİDİR.