KÜRTÇE TELEVİZYON YAYINI
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde devletin bir televizyon kanalı ilk defa 24 saat süreli Kürtçe yayına geçiyor. Bu yayın ülkenin her tarafından izlenme imkanı bulacak.
Yıllar yılı süren yasak artık kalkıyor. Ülkede Demokratik hayat sürdükçe, buna benzer demokratik adımlardan geri adım atmak imkansızlaşacak.
Şöyle bir sürece bakıldığında, insanın aklına mukayyet olması imkansız.
Ülkenin nerede ise 5 te birinin kullandığı lisan rasmen yasaktı.
Yani insanlar bu lisanı biliyor, ama yasak sebebiyle konuşamıyor, türkülerini söyleyemiyor, halaylarını çekemiyorlardı.
Yasağın boyutları öylesine genişlemişti ki, Devlet yüzyıllardan beri devam eden "YER/MEKAN/MAHAL" isimlerini bile değiştirmişti.
İnsanlar çocuklarına Kürtçe isim veremiyorlardı. Ama isteyenler çocuklarına ermeni, rum, Yahudi isimlerini koyabilirdi.
Hiç unutmam Antalya ilinde Turistik bir mahhalin Rumcadan Türkçe’ye çevrilen ismi TBMM sinde yeniden Rumcaya çevrilmiş ve Antalya Milletvekilleri nerede ise bayram etmişti. Çünkü burasının dünya milletlerince meşhur olan ismi Rumca olanıdır,kimse burayı Türkçe ismi ile bilmiyor ve bu onlar için bir anlam ifade etmiyor, bu insanlar Türkiye’ye geldiklerinde eski orijinal ismi ile bildikleri mekanı, ziyaret etmek istiyorlar, ancak oranın adresini bulmakta güçlük çekiyorlar, eğer eski ismine avdet edilir ise, buranın turistik ve ticari getirisi çok olacak, esnafın yüzü gülecek diyorlardı.
Çıkıp konuşmayı çok istedim, çok aldım verdim, ama "resmi söylem"e göre karnem iyice kırıklarla dolu olduğu için, hevesimi daha sonraya sakladım. Sonrası malum.
Şu sıralarda da bazı vekiller TBMM sinde Kürtçe lisanında birkaç kelime konuşuyorlar. Bu kelimeler tutanak katipleri tarafından "bilinmeyen dilde söylenen birkaç kelime" diye tutanaklara geçiyor.
Ama işte o bilinmeyen dilde söylenen kelimeler şimdi Devletin bir televizyon kanalında konuşulacak, o dilde Devlet resmi haber bültenlerini sunacak, tacirler mallarını satmak için o dilde reklam verecekler, malların tanıtımı Kürtçe olacak ve çocuklar o dilde çizgi filmleri izleyecek, analar o lisanda şimdiye kadar Kürtlerin Türkçe olarak söylenen ağıtlarını, kendi özgün lisanlarında dinleme imkana bulacaklar.
Bu isteklerin onda birini seslendiren insanların onlarca sene ceza aldıkları biliniyor.
Bunca acıdan sonra Devlet nihayet bir noktaya geldi. Bu çok önemli bir adımdır ve asla hafife alınmaması gerekmektedir. Zira artık bu yolla Kürtler bakımından "devletin resmi" kanalları açılmaya başlamıştır.
Ama görüyorum ki, PKK tarafı ve DTP bu açılımı bir kandırmaca olarak belirtiyorlar.
Demokratik haklar, kültürel haklar söyleminden kast edilenin bir ayağı da televziyon kanallarında Kürtçe lisanı ile yayın hakkı değil mi idi? İşte oldu, neden küçümseniyor, anlamıyorum.
Bu halkımız için asimilasyonun bir başka ayağıdır, bu kanalın yönetimi PKK veya DTP nin eline verilsin diyorlarsa, bunun yapılmayacağını da herhalde biliyorlardır.
Halkımız bu kanalı izlemesin, protesto etsin diyorlarmış. Peşin peşin bunu söylemek bilmiyorum ne kadar doğru. Önce bir içeriğine bakılsın, kanal devletin veya hükümetlerin borazanı mı, yoksa halkın gerçek yüzünü, kültürünü, folklorunu gösteren bir yüz akı mı? ondan sonra karar verilsin , daha doğru olmaz mı?
Bu peşin söylem, resmi makamları "bakın bunların isteği Kürtçe dilinin yok olmasını önlemek, , Kürtlerin folklorunu, kültürünü yaşatmak değil , amaç başka, ne versen doyacakları yok" söylemine götürür ve ileri adımların atılmasına engel olur.
Tümden red ve inkar yerine , yapılanları önemsiyoruz ve teşekkür ediyoruz, ama bilinmeli ki, kimliğimiz konusundaki yasakların da, eğitim alanındaki sıkıntılarında bir an önce aşılmasını bekliyoruz denilse daha doğru adım atılmış olmaz mı?
Türklerin Kürtleri red ve inkarı 40 bin cana ve havsalamızın almayacağı kadar paraya sebep oldu. Şimdi resmi anlamda atılan adımları bu defa Kürtlerin yok sayması, hesabın aynı ile işlemesine neden olmaz mı?
Barış istiyoruz söylemleri havada kalmaz mı?
Her Kürt’ün nihai hedefinde ayrı bir Devlet kurmak yatıyor, bunlar basamak ve bahane, kim ne verirse versin bizi tatmin etmez, zaten kimsenin bize bir şey vermesine gerek yok, biz söke söke alırız düşüncesinde olanların, Türkiye’den çok farklı bir konumda olan Irak’ta gelinen noktaya bakmalarında fayda var.
Orada Kürtler yüz yıllardan beri ayrı bir şekilde kendi bölgelerinde yaşamalarına, sosyal ve kültürel açıdan Araplarla çok fazla karışmamalarına, Saddamın üzerlerinde kimyasal silah kullanma şerefsizliğine ve ardından ABD nin ilk hedef olarak seçtiği Irak’ı üçe bölme planlarına rağmen, durum hiç de beklenildiği gibi gerçekleşmedi. Böyle bir şeyin imkansız olduğu ortaya çıktı. Ne dediğimi anlamak için Kuzey Irak’a gidin gelin, görürsünüz.
Oradaki gelişmeleri bu yönleri ile test edebilecek durumda olan DTP liler "biz asla bölücü değiliz, biz ülkenin bölüneceği yolunda paranoyaya tutulan insanların durumunu bir türlü anlamıyoruz" söylemini dile getirir iken, Milletvekillerinin "devletin bu kanalı Kürt halkı için bir provokasyondur, bu kanal yeni asimilasyonun bir başka ayağıdır, izlemeyin" gibi açıklamalarda bulunuyorlar. Bu bir ikilem değil midir?
Hepimiz iyiniyet testinden geçiyoruz.
Türkiye’yi böleceğiz düşüncesi de, Türkiye bölünecek paranoyası da bana göre gerçekten anlamsız.
O halde sürgit devam eden savaşı durdurmak en akıllıca iş olur.
Ardından da İnsani ve İslami hakların alınması konusunda yoğun görüşme maratonu.