MENEMEN’DEN ERGENEKONA
Giritli Derviş Mehmet 23 Aralık 1930 günü yanındaki 6 arkadaşı ile birlikte(bunların bir kısmının mesleğinin nalıncı, keseci, yani anlayacağınız tabiri ile hamamcı olduğu biliniyor) İzmir ili Menemen ilçesine şeriatı getirmek üzere giriyorlar.
Caminin birisinden sancak alıyorlar. Zikirler eşliğinde ilçede dolaşmaya başlıyorlar. Bir yüzbaşı geliyor, Mehdi ne istiyor diye soruyor. Müritler şeriat istiyor diye cevaplıyorlar. Yüzbaşı gidiyor, onun yerine genç zabit/öğretmen Kubilay bir müfreze ile geliyor. Teslim olmalarını istiyor.
İddia , Kubilaya ateş edildiği ve düştüğü yerde başının kesilerek sancağın ucuna takıldığı yolundadır. Bu esnada Derviş Mehmet ve arkadaşlarından bir çoğunun ateş edilerek öldürüldüğü biliniyor. Kubilay’a kimin ateş ettiği ve görülmeyen bir yerde başının kesilerek kim tarafından sancağa takılığı, inanın net değil. Derviş Mehmet ve arkadaşlarını bir anda öldürme gücünde olanların, Zabit Kubilay’a ateş edilmesine ve yetmiyormuş gibi baş kesme gibi korkunç bir ameliyeye nasıl müsaade ettikleri anlaşılır bir olay değildir.
Olay 23 Aralık 1930 günü meydana gelmiştir.
31 Aralık 1930 günü Bakanlar Kurulu toplanır Menemen, Manisa il merkezi ve Balıkesir’de sıkıyönetim ilan eder
105 sanık 15 Ocak 1931 günü yargılanmaya başlar.
25 Ocak 1931 günü yargılamalar sona erer. 10 günde yargılamalar yapılır ve bitirilir.
37 ölüm cezası çıkar Mahkemeden. Geri kalan sanıkların her birisi onlarca yıl hapis cezasına mahkum edilirler.
31 Ocak 1931 günü TBMM si Genel Kurulu toplanır. Aynı gün Adalet Komisyonunda konu görüşülür ve Mahkeme hükmü tasdik edilir.
03.Şubat.1931 günü 28 idam kararı tasdik onanır ve aynı gün infazlar yapılır.
Olayda ismi geçen ve yargılananlardan nalıncı Mehmet ile keseci Hasan’ın ifadeleri özet olarak şöyledir.
Küçük Mehmet "Silahları kimden aldıklarını bilmem dedi ve ifadesine devamla biz bu köyde birkaç gün kalarak zikrettikten sonra Mehdi orada Mehdiliğini ilan etti ve yanındaki köpeği köylülere göstererek bu mehdinin alametidir. Yani Kıtmirdir. Herkes bana tabi olacak dedi. Köylülerden bazıları inandı, bazıları seyirci kaldı.O köyden sütçü Mehmet’in köyü olan Bozalana gitmek üzere yola çıktık. Tam 11 saat yol yürüdükten sonra sünbüller mevkii denen mahalle geldik. Orada çamlar altında su başında oturduk.Gece idi, Ramazan su dökmek bahanesi ile ayrıldı ve oradan kaçtı. Ondan sonra Mehdi bizi sıkı bir nezaret altına aldı , tehdide başladı. Kaçarsanız sizi vururum dedi. Biz korktuk , kaçamadık, BU ÇAMLAR ALTINDA DA ESRARLI SİGARALAR İÇTİK ve biz Bozalana yakınladığımız zaman bir dağda kaldık….. köyde sütçü Mehmet biz burada layıkı vechi ile zikir yapamıyoruz, dağda bize bir kulübe yapsınlar dedi. Sütçü Mehmet eniştesi Mustafaya dağda bir kulübe yapmasını söyledi. Oraya gittik, orada mütemadiyen zikir yapmaya ve ESRARLI SİGARALAR İÇMEYE devam ettik. Mehdi Mehmet "süphanellezi esra biabdihi leylen minel mescidil harami ilel mecsidil aksa" ayetini okuyarak Hz. Peygamber de bu esrardan içti (HAŞA) ve öylece miraca çıkarak Allah ile görüştü, ben de yakında Allah ile görüşeceğim diyerek mütemadiyen zikrettirdi ve ESRAR İÇİRDİ. Biz orada iken yemeklerimizi Bozalan’dan Hasan ve Hacı İsmail getirdi…. Mehdi Menemeni Bozalan’dan kimin iyi bildiğini sordu. Nalıncı Mehmet iyi bilir , çünkü pazara o mallarını satmak için gider gelir dediler. Bunun üzerine Mehdi Menemene gideceğiz, benim tanıdığım Saffet Hocanın evinde bir akşam kalacağız, onun vaazlarını dinleyeceğiz ve oradan Kütülaktap Esat Hocaya ve umun şeyhlere telgraflar çekeceğiz, Hükümeti işgal edeceğiz , tekkeleri açacağız, diyordu.
Nalıncı Hasan Mahkeme ifadesinde "tatlıcı Hüseyin’in evinde toplandık, orada bir müddet zikirler yaptıktan sonra , Mehdi –biz zikrimizi layıkı vechi ile yapmak için bizim bir mağaraya gitmemiz lazım ve orada zikir yaptıktan sonra Paşa köyüne gider , ben orada Mehdiliğimi ilan ederim, bütün halkı dine davet ederim dedi. Bir çok ayetler okuyarak bizi kandırdı, sakal bıraktık, ESRAR İÇMEYE ve Mehdinin telkini ile günde 1000 defa la ilahe illallah diye ismi celali çekmeye başladık…. Daha sonra Paşa köyüne Mehdinin bacanağı Ahmet’in evine misafir olduk. 3-4 gün sürekli ESRAR İÇTİK ve zikrettik. Mehdi orada köylüye ahir zamanda gelecek olan Mehdi benim ve yanındaki köpeği göstererek bu da alametim olan Kıtmir’dir.(Kıtmir’in Ashabi Kehf’in saklandıkları mağaranın ağzında oturan köpekleri olduğunu hatırlatalım. C.T) dedi ve Mehdiliğini ilan etti. Sünbüller mevkiine gelinceye kadar 11 saat yürümüştük. Bir ağacın altında su başında oturduk, ESRARLI SİGARALARIMIZI İÇMEYE BAŞLADIK. Ramazan su dökme bahanesi ile yanımızdan kaçtı, Mehmet onu aramaya gitti bulamadı. 15 gün dağda kaldık, burada da ESRARLI SİGARALARIMIZI içmeye devam ettik. Ramazanın kaçmasından sonra Mehdi bizi iyice tehdit etmeye başladı, kaçarsanız sizi vururum dedi, okuduğu ayetler sebebiyle iyice tesir altında kalmıştım…."
Şimdi bazı gazeteciler iyice gemiyi azıya almış olarak (Vatan’dan Can Ataklı) Ergenekon’un Lakliğe karşı açılmış olan bir savaş olduğunu ve bu savaşı başlatanların asla muvaffak olamayacaklarını söylüyor. Çünkü bu olayı Ecevit gayet iyi anladı, Tansu ve Mesut kavradı-zaten pek muhalif sayılmazlardı-Özal karşısındaki gücün farkına vardı, Köşke çıkarak uzak kalmayı yeğledi , ama yine de hayatını kaybetti,Erbakan gücü gördü pes etti ve yenilgiyi kabul etti,bu işi en iyi kavrayan, anlayan ve sahiplenen Demirel’dir. Onun bu konuda müthiş tecrübesi vardır, bu tecrübeden yararlanmak lazım.
Şimdi bunlar Ergenekon adı altında Laiklik ile mücadeleye başladılar, biraz daha akıllıca işi stabil zeminde götürüyorlar, ama hala esas gücün farkında değiller, bu itibarla Ergenekondan başarılı bir şekilde çıkmaları mümkün değil, teslim olmak zorundalar anlamına gelen bir yazı yazdı.
Korkunç olduğu kadar dehşet verici bir manzara ve görüş ile karşı karşıyayız. Aslında bunca ihtilal senaryolarının yapıldığı , amaca ulaşmak için insanların öldürüldüğü, yüzlerce el bombalarının, kağıt patlayıcıların, binlerce merminin krokilerle belirlenen sahalarda bulunduğu veya pıtırak gibi yerlere serpiştirildiği bir ortamda , böyle bir beyanda bulunmak ve davanın "laisizme" karşı verilen bir mücadele olduğunu iddia etmek, SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM VE YATAKLIK YAPMAK VE EYLEMLERİNİ ÖVMEK SUÇUNU" oluşturur.
Ama savunulan "laiklik" ve dolayısı ile "ülkenin mabedi" olduğundan kalkıp ta kimsenin bu insanlara "otur oturduğun yerde, bu ülke bir Hukuk nizamına sahip, varsa laikliğe karşı suç işleyen, takibata maruz kalır ve bağımsız yargı cezasını verir, ülkenin canına ot tıkayan vurmalar, kırmalar, öldürmeler, ihtilal için depolanan silahlar soruşturulmayacak mı, hangi gerekçe ile sen bu eylemleri Laikliğin korunması olarak millete dayatıyorsun, sen bu gücü nereden alıyorsun" diye kimse sormuyor/soramıyor.
Menemenden Ergenekona ne insanlar öldü, ne suçlar işlendi?
Hepsine Allah rahmet etsin diyorum.
Çünkü bu insanların nerede ise tamamı kendi çok yakın bildiklerince katledildi.
Bu acıdan daha güzel çektiğimiz acıları dile getiren bir yazı olamazdı. Can’ın yazısının her bir satırı kurşun yüklü.
Olsun,
Bu millet kararını verdi, tırsmayacak ve demokrasi mücadelesine devam edecek.
Allah yardımcımız olsun.