MİT RAPORU

Ergenekon davası Silivride görülmeye devam ediliyor. Enteresan ifadeler, karşılıklı suçlamalar, isnatlar biri birine karışmış durumda.

Bir taraftan Tuncay Güney’in her gün devam eden ve zaman zaman biri biri ile çelişen beyanları, diğer taraftan her şeyin gün yüzüne çıkmasına vesile olan MİT raporunun Mahkemeye intikal etmesi.

Milli İstihbarat Teşkilatı Silivride özel yetki ile görev yapan Mahkemeye göndermiş olduğu Ergenekon yapılanmasını gösteren(Şemalandırılmış) yazı/rapor, Ergenekon olayının CHP lideri Baykal’ın dediği gibi siyasi biri şov davası değil, ülkemizin bitmeyen kaoslardan birisinin içerisine daha sürüklemeye çalışanların melanetlerinin deşifresidir.

MİT bu yapılanmayı ta başından beri takip etmiş, teşkilat mensuplarının girişimlerini, eylemlerini günü gününe tespit etmiş, kimlerle, hangi odaklarla işbirliği içerisinde olduklarını ortaya çıkarmış ve teşkilat şemasını ele geçirmiştir.

Ele geçirilmiş olan teşkilat şemasında şu anda görevlerine devam eden muvazzaflar, emekli generaller, iş adamları ve para kaynakları bir bir ele geçirilmiş bulunmaktadır.

Bu belgenin ve ekindeki bilgilerin tez elden kamu oyu ile paylaşılması gerekmektedir.

13.Ağır Ceza Mahkemesinin MİT tarafından kendisine gönderilen belgeleri dosyaya koymuş olmasına rağmen, olayın tarafı olan suçtan zarar görenlerle, suç işlediği iddia edilen kişilerle paylaşmaması, yargılamanın selametine ciddi manada bir tehdit oluşturacaktır.

Çünkü suçtan zarar görenler, kendilerine zarar verenlerin başı ile bu işte emek ve para harcayanların kimler olduğunu anlayamayacak ve o kişilere karşı maddi ve manevi zararlarının giderimi için dava açamayacaklardır.

Bu husus, hem yerel hukukumuz açısından ve hem de bağlı olduğumuz Uluslar arası hukuk bakımından büyük bir tehdit ve tehlike teşkil edecektir.

Kendisine intikal eden belgeleri Mahkeme,kamuoyu ile paylaşmamak ve ilgililerine vermemekle, sanki Devletin en önemli istihbarat kuruluşu tarafından ortaya çıkarılan suç örgütünün eylemlerinin gizlenmesine vesile olmaya çalıştığı gibi yorumlanacaktır. Buna Mahkemenin hakkı yoktur ve bu durum Mahkeme heyetinin görevini yaparken yasal çerçevenin dışına çıktığı biçiminde anlaşalacaktır.

Her ne kadar Sayın Mahkeme Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiş olduğu yazıda, MİT belgesinde isimleri geçen kişiler hakkında soruşturma bulunup bulunmadığının bildirilmesini istemiş ve böylece "soruşturma yapmıyor iseniz de işte size belge, gereğini yapın" demeye getirmiş ise de, tek yol bu değildir. Mahkeme de ıttıla kesbettiği suç için, isim belirterek C.Savcılığına suç duyurusunda bulunabilirdi. Düşünün bir kere siz bir örgütü yargılıyorsunuz, örgüt mensuplarının ikinci, üçüncü adamları elinizin altında, ama birinci adamın  ve yardakçılarının kimler olduğunu öğrendiğiniz halde , bu bizi ilgilendirmez, soruna Savcılık çare bulsun demeniz, hukukun genel ilkelerine ne kadar uygun düşer ve durumun böyle devam etmesi, Mahkemenin yetkilerini kötüye kullandığı anlamına gelmez mi?

KAMU ALANLARI

Bilindiği üzere Kamuda hizmet veren alanlarında baş örtülü çalışmak yasak. Hanımlardan başı örtülü olanlar, doktor, hakim, mühendis, öğretmen, memur olamaz. Hatta kamusal alanda başınız örtülü ise Eğitim almanız imkansız olan bir ülkede yaşıyoruz.

İnsan hakları ve hukuku açısından bu uygulamanın hiçbir ile tutar tarafı bulunmuyor. Bu yasağı getirenler " başı örtülüler bizim gibi düşünmüyor, bunu kılık kıyafetleri ile gösteriyorlar, bizim tesis ettiğimiz bu alanlardan onların istifadesine asla imkan vermeyiz, beğenmeyenler(Eski Cumhurbaşkanlarından Demirel ) İran’a gitsinler" demişti.

Onların bu beyanlarına karşılık, yasalarda bir mani söz konusu değildi.Ama adı konulmamış yasak bütün şiddeti ile devam ediyordu.

23 dönem parlamentosunda , bu konudaki yasakların kaldırılması için atılan adımlar, Anayasa Mahkemesi engeline takıldı ve Anayasa Mahkemesi , bu tür düzenlemelerin Anayasanın laiklik ilkesine aykırı olduğundan bahisle çıkarılan kanunu iptal etti.

Kanunun iptal edilişine, ve buna sebep olanlara hepimiz çok kızdık. 

Biz "kamu" idik ve bize ait olan alanlardan hizmet almamıza bile imkan verilmiyor diyorduk. Bize bu imkanı vermeyenler bizi sevmiyorlardı ve allem kallem konuyu yasal zemine oturttular ve sesimizi soluğumuzu kestiler.

Buna benzer bir durum şimdi Akredite gazetecilikten çıkarılma konusunda yaşıyoruz. Bazı basın mensupları hizmet verdikleri yerde yalan yanlış açıklamalar da yapabilir ve kamuoyunu yanıltabilirler.Onların böyle bir şey yapmaları halinde , cezaları bulundukları evden çıkarılma değildir. Çünkü o ev hepimizindir ve bir karar ile oradan  çıkarılmamız çok zorumuza gider.

Çocuklarımız da bulundukları evde kimi suçlara bulaşmış olabilirler. Onların cezası doğduklarına pişman edercesine evden kovmak değil, kanunun, örfün, adetin gerektirdiği tedbirleri almaktır.

Gazeteci yalan yanlış beyanda bulunuyor ise, yargı yoluna gitmek bence en doğrusu. Yoksa sui misal, emsal teşkil etmez fehvasının aksini yapmak ve Genelkurmay uygulamalarında olduğu gibi davranmak, kötüyü örnek almak anlamına gelir ve basınla bu biçimde uğraşmak çok şey kaybettirir. Dışarıdan görünen bu.