MÜSLÜMAN İMAN EDİNCE İSLAMCI OLUR
Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).
Araplar dediler ki iman ettik, deki siz iman etmediniz ve lakin teslim (Müslüman) olduk deyin. (Siz Müslüman olduk demenize rağmen) ve fakat iman sizin kalbine girmedi(yerleşmedi). Ve eğer siz Allah ve Resulüne iman etseniz(onun dediklerini yerine getirseniz) sizin yaptığınız işlerden hiçbir şey eksilmez(yaptıklarınızın fazlası tastamam size verilir, boşa gitmez), şüphesiz ki Allah Ğafur ve Rahimdir.
Bir süre önce bir yazarımız insanların Müslüman olduk demeleri nelerine yetmiyor, neden ayrıca İslamcılık peşinde koşuyorlar demişti.
Yazılanları biraz takip edeyim, hele bakayım bu ayeti kerimeyi birileri hatırlayıp öne sürecek mi, yani ilk dönem Müslümanların yaptıklarına benzer hareketler içerisinde olan günümüz Müslümanlarını da aynen ikaz eden bu ayeti kerimenin mana ve muhtevasına uygun davranmamızın farz olduğunu birileri hatırlayacak mı diye bekledim.
Müslümanlık kalplere yerleşip iman halini aldı mı, İslamcılık hemen harekete geçer.
Çünkü Müslümanlık bunu kabul edenin şekli(sureti), İslamcılık Müslümanlığın İman/Aksiyon/ haline almış yaşayan halidir.
Asrı saadetten sonra Müslümanlar İslam ile aralarına inanılması güç, katlanılması imkansız engeller koydular. Adeta İslama dönüp senin dinin sana benim dinim bana dediler. Bir Müslümanın İslamdan başka nasıl bir dini olabilir diyenlerinizi görür gibiyim. Olur, hem de bal gibi olur.
Müslüman Allah’a ve Peygambere inandığını söyler, ama dünveyi/seküler/ menfaati söz konusu olduğunda, hemen Pagani/Putperest/ imani anlayışı harekete geçirir, Allah’ın ayetlerini hiç duraksamadan beş kuruşa satarsa, o İslamdan başka bir dine inanıyordur. En azından Pagandır.
Cenabı Allah o sebeple değil midir ki, “Vela teşteruv biayetillahı semenen kaliyla-Allah’ın ayetlerini çok ucuz bir fiyata satmayın” diye ikaz eder. Allah’ın ayetlerini çok ucuz fiyata satmanın, imanın kalbe yerleşmemesi ve onun gerektirdiği hareketlerden kaçınılması olarak yorumlayabiliriz.
Müslüman iman edince;
Yalan söylemez,
Adam kandırmaz,
Üç kağıt yapmak nedir bilmez,
Durduk yere adam öldürmez,
Faiz almaz, faiz vermez,
Zina yapmaz,
Ticaretinde hileli yollara başvurmaz,
Başkalarının ırz ve namusuna tasaddide bulunmaz,
Haram yemez,
Hile yapmaz,
Kendisinin, yakın akrabasının aleyhine de olsa Adaletten ayrılmaz,
Kendisi tok iken, kardeşinin/komşusunun/ açlığına tahammül etmez,
Müslüman İman edince;
Doğru olur,
Dürüst olur,
Namaz kılar,
Oruç tutar,
Zekat verir,
Hacca gider,
Allah’a, Peygamberine, Meleklere, Kitaplara, Ahiret Gününe, Kadere(Hayır ve Şerrin insanın talep etmesi ile Allah tarafından yaratıldığına), ölümden sonra dirilmeye iman eder,
Cemaate gider,
Cemiyet içerisinde yer alır,
Yolda bir diken görse kaldırmayı kendisine vazife bilir,
Alnında secde izi olur,
İmanı ve inancı, yani İslamı tebliğ ile görevlidir, bu görevini hangi yolla ve her nasılsa yapmayı kendine vazife bilir, öyle olmak zorundadır, geniş anlamı ile hayatı sürekli Cihad halindedir,
Hakkı tutar,
Hakkı teslim eder,
Haktan yana doğrularla beraber olur,
Malı ile, canı ile, ilmi ile, bilgisi, kültürü, irfanı ile Allah yolunda cihat eder,
Hayatının her anında “Eddiynu El Muamele” din muameledir kuralını işletir.
Yukarıda saydıklarımız insanlarla olan münasebetlerinde hakim unsur olarak yerini alıyor ise, o kişinin dini vardır, yoksa yoktur.
Geçen gün bu cümleden olarak bir televizyon kanalında üç mütedeyyin Müslüman çeşitli dünya meselelerini tartışıyor, ortaya çıkan sorunlara nasıl çözümler üretilmesi gerektiği hususunda kafa yoruyorlardı.
Konu siyasi idi ve ama pek tabii dinleyiciler her üç mütedeyyin Müslümandan sorunlara çözüm üretme babında acaba “İslamiyetlerinin” buna ne diyeceğini merak ediyorlardı.
Konu döndü dolaştı, Türkiye, Suriye ve İran münasebetlerine geldi.
İki kişi Suriye meselesinde İran’ın tutumunu eleştiriyor, nasıl oluyor da İslami bir devrim gerçekleştirmiş olan İran, daha dindar bir rejim kurma yolunda mesafe almak isteyen Suriyeli muhaliflerin karşısında duruyor, adam öldürülmesine ses çıkartmıyor, böyle Müslümanlık, hatta böyle İslamcılık olur mu diyorlardı.
Diğeri aynı işi Türkiye yapıyor, Suriye’li muhalifleri silahlandırıyor, orada kimin daha dindar, kimin daha az dindar olduğunu bilmiyoruz,
Sadece Beşşar Esed ve yakınlarının Nusayri kökene sahip olmalarını öne sürerek başlatılan savaşın bir din savaşı olmadığını, ABD nin Suriye’de daha dindar bir rejim istediğini düşünmenin yanlış olduğunu, bugün Suriye’de birçok Sünni Müslümanın da kardeşleri tarafından cepheye konulduğu, öldürüldüğünü, o açıdan Suriye’de olanları yorumlar iken olaya dini açıdan bakmanın yanlışlığını itiraf etmeliyiz diyordu.
Onun bu karşı çıkışını diğer iki mütedeyyin Müslüman çekemedi, başladılar İran rejimi aleyhine atmaya. Şimdi sen İran rejimini Türkiye düzenine tercih mi ediyorsun yanlışını soru olarak ortaya attılar. Senin düşüncen ütopiktir ve hayata geçirilmesi imkansızdır gibi inanılması güç laflar ettiler. Onlar bu lafları ederken hiç kuşkusuz artık bir Müslüman olarak İmani pencereden bakmıyorlar, kaba Milliyetçiliğin iflah olmaz ağına düşmenin aymazlığını yaşıyor ve yaşatmaya çalışıyorlardı.
Ama işte Müslümanlığını İslamiyet ile taçlandıran arkadaşımız döndü aynen şunları söyledi.
Ben pek tabii ki ütopyayı yaşıyorum, hayal ediyorum, gerçekleşeceğine inanıyorum. Allah(c.c) bize biri şeyi emretmiş ise o ütopya değildir, hayal değildir. Benim olmazlar içerisinde olanları yaşama arzum size ütopik gelebilir. Ancak Cenabı Allah Kur’anı Kerimde “La yükellifullahu nefsen illa vusaha- Biz hiçbir nefse gücünün yettiğinden başkasını yüklemeyiz” diyor. O halde bize sorumluluk olarak verilenler ütopya değildir, hayal değildir.
İran ile Türkiye rejimlerinin değerlendirmesine sıra gelince; elbette İran’daki rejimi ben daha İslami buluyorum. Bütün işlerinde Allah’ın kitabını öne çıkarıyorlar, oradan istinbat ettikleri hükümlerle karar veriyorlar. (Gidin bakın İran Meclisi Tarım Komisyonu üyelerinin toplandıkları salonda bile, her üyenin önünde bir Kur’anı Kerim olduğunu görürsünüz. C.T), İran kendi ülkesinde faize bulaşmıyor, İran’da zina haramdır ve suçtur, İran’da Anayasa Kur’anı Kerimdir. Ama benim ülkem öyle mi? En basitinden umumhaneler Devletin Polisinin denetimindedir, millet günaha batarken, polisler onların güvenliğini sağlar, bu açıdan iki ülkeyi mukayese etmek bile mümkün değildir” dedi.
Gördüm ki cemaat olarak Türkiyenin bir numarasında kalem oynatan insanlar, İslam ve onun hükümlerine ütopya (hayal) diyebiliyor.
Keşke Ali bey Hüseyin beye “sen ne için mücadele veriyorsun, bu konuşmanı Hocaefendi duysa sana ne der” diye sorsaydı.
Evet Müslüman iman edince İslamcı olur ve dur durak bilmeden hem İslamı yaşar ve hem de yaşatır.
O da yetmez “Ya eyyuhelleziyne amenuv aminuv-Ey İman edenler iman edin emri ilahisi mucibince, bu alanda yorulduğunu, biraz oturup dinlenmesi gerektiğini bile söyleyemez.