NE TÜRKİYE'NİN!

Evet ne Türkiye’nin ve nede Suriye’nin başı daha fazla belaya girmemelidir, buna fırsat verilmemelidir. Bazen politik duruşlarımızdan geri dönmemiz, yeni savaşsız stratejiler geliştirmemiz, siyaset erbabının sonuç almada en önemli kabiliyetini ifade eder.

Öldürdüğü kardeşinin ciğerini çiğneyen muhalif iktidara gelecek ve her şey güllük gülistanlık olacak…

Böyle bir şey olabilir mi?

İnsanlık böyle bir tavrı kabullenebilir mi?

Evet sizin bir yakınınız, kardeşiniz, hatta çoluk çocuğunuz karşılıklı bir çatışmada yara alabilir.

Hatta ölebilir.

Bunun karşılığı canını aldığınız muhalifin karnını yarıp, ciğerini çıkarmak ve çiğnemek midir.

Bu islamda var mı.

Dünya yamyamlığının yeni bir versiyonuna imza atmak Müslümana yakışır mı?

Allah Resulü Vahşi olarak bilinen ve Hz.Hamzayı şehit eden sahabinin Müslüman olmasından sonra, onun hakkında “sen Müslüman oldun ama zalimin tekisin mi” dedi.

HAYIIIIRRR.

Sadece pek fazla gözüme gözükmesen, amcamı hatırlıyorum demekle yetindi.

Suriye’de olan bitenleri biz partide olsaydık, evet biz partide olsaydık, yani önemli olaylarda Milletvekillerinin görüşüne müracaat edilen konumda olsaydık, çok değişik şekillerde anlatırdık.

Zaten hep öyle yaptık.

Benim yetiştiğim kaynak belli.

Kimse o kaynağa yan dönüp baktığımı söyleyemez.

Ben mürailik yapmasını da bilmem, bilmedim.

Olanı biteni taaaa başından beri yazdım, yazıyorum.

Bu bize biçilen bir oyun ve bu oyuna, Sayın Başbakanın en sevdiği kişilerden birisi olan Ahmet Davutoğlu alet edildi.

Sayın Bakanın 6 saat süren o son Suriye ziyaretinin görüntüsü de bilmem hatırınızda mı, ama benim hatırımda.

Ahmet bey Esed’in karşısına oturmuş, tam 6 saat.

Sayın Başkan Demokrasiye getir. Aslında o oturuş bir ültimatomu hatırlatıyordu. Aman dedim, çok kötü bir yöne evriliyoruz. (Hemen arkasından yazdım, Allah rızası için o adamı yanlız bırakmayın, Suriye’ye demokrasi çadırı kursun HÜKÜMETİMİZ. Sayın Başbakanımız gitsin, Cumhurbaşkanımız da gitsin. Dost acı günlerde aranır.

Fakat o görüşmeden sonra ipler birden bire koptu ve acı ılgın zehiri kursaklarımızdan yavaş yavaş içeri girmeye başladı.)

Bildiğim kadarı ile o da hiçbir zaman hayır demedi.

Seçimlerin yapılaması, seçim kanunun değiştirilmesi, kimi tutsakların serbest bırakılması v.s gibi adımları hemen atacağını söyledi.

Hatta bunların bir kısmını da yaptı, yapıyor idi ki, birden sokak gösterileri kanlı çatışmalara evrildi. Göstericiler bize zor kullanılıyor diye silaha sarıldılar.

Daha doğrusu bu hale gelmesinin önü bir şekilde açıldı.

Ondan sonra olan oldu.

Ve yüz bini aşan ölü var.

Ümeyye Camii İmamı Ramazan El Boti de ölenler arasında.

Niye?

Esed yönetimi devam ederken, hala niye imamet görevine devam ediyor diye.

Burada batılı entellijans örgütleri iki önemli amaçlarını gerçekleştirdiler.

Sayın Başbakanın Ortadoğu Liderliğine son vermek istediler ve Türkiye’nin önünü kesmeye çalıştılar. (Sayın Başbakanımızın halkımız nazarında kredisi çok büyük, bir de bu işte barışın sağlanmasında katkısını, ağırlığını koyar ise, daha farklı şeyler olabilir)

İsrail’in yıllık en az 10 Milyar dolar gelir sağladığı ve işgali altında tuttuğu Golan tepelerini daha uzun bir süre geri vermemesinin önünü açtılar.

Kaynayan kazanın kulpu elimize değince, Reyhanlı patlaması maalesef gerçekleşince, bizi bir de hemen işin içerisine çekmek istediler.

Ve çok şükür Sayın Başbakanımız, bizi bu batağın içerisine çekmek isteyenler muvaffak olamayacaklar, biz teenni ile hareket edeceğiz dedi.

İşte o teenni ile hareket etme gereğini Başbakanımız Irak’ta işler karıştığı ve ABD nin başını beladan kurtulmadığı dönemlerde, aynen “çok şükür biz o batağın içerisinde değiliz” sözleri ile gurupta biri kaç kez ifade etti.

Suriye meselesinde de,

Doğrudan Esed’in gidişine yönelik cümleler sarfedilmese idi, elbette Suriye’den mülteci konumunda gelen insanlara bizim göstermiş olduğumuz merhamet DÜNYA ÇAPINDA BİR KIYMET İFADE EDECEK ve BİZ ZALİMLERİN ZULMUNDEN KAÇANLARA ŞEFKAT GÖSTEREN bir ülke olmanın HAZZINI yaşayacaktık.

Olmadı…

Şimdi içten dıştan kime sorsanız, bizim Suriye olayına gereğinden fazla müdahil olduğumuz söyleyecek, söylüyorlar.

Dün de yazdım, Suudi Arabistan’dan gelen bir arkadaşımız, özellikle Suudi vatandaşların Suriye işinde acele ettiğimizi söylüyorlarmış.

İşi bu berraklıkta dile getirişimin sebebi, daha büyük musibetlere girme ihtimalini bertaraf etmek düşüncesidir.