O İLK TAŞI HİÇ GÜNAH İŞLEMEYEN ATSIN
Hani şehitler ölmez, vatan bölünmez,
Hani Türk Kürt kardeştir, PKK kalleştir diyordunuz ne oldi haaa ne oldi söyleyin baha bahayum.
Evet bu girişle canımın ne kadar sıkkın olduğunu sanıyorum izah etmiş oldum.
BP Milletvekilleri ki, içlerinde Türk kökenli Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü, Sebahat Tuncel ve Levent Tüzelden oluşan bir ekiple Karadeniz turuna çıkıyorlar. Nasıl olsa bir barış süreci başladı, halkın da bu sürece katkısının sağlanması önemli, o halde milliyetçi refleksleri öne çıkan Karadeniz insanı ile bir araya gelir, ilk ağızdan yapılanları onlara anlatır ve katkılarının önemi üzerinde dururuz diye düşündüler. Aslında çok da iyi yaptılar. Bundan daha güzel bir iyi niyet jesti olabilir mi?
Ertuğrul Kürkçü gibi nerede ise Türk siyasi hayatının 50 yılında ismi geçen bir insan ile Sırrı Süreyya Önder gibi sözü özü bir, mantığı sağlam, hak ve adalet duyguları olabildiğince gelişmiş, bütün bunların ötesinde hayatı ve insanları seven, uçan kuşa bile saygı duyulması gerektiğine inanan, temiz dupduru ahlaka sahip bir insan size gelecek, karınca kaderince( hani karıncaya sormuşlar nereye gidiyorsun böyle, hacca demiş. Bu ayakla mı diye sorulunca, evet bu ayakla, ya yetişirim veya yolunda ölürüm) bir şeyler anlatmaya çalışacak, bunu büyük bir şans ve nimet olarak görmek varken, kerameti kendinden menkul yaratıklar, ellerinde taşlarla, sopalarla misafirlerinin bulunduğu Öğretmen evine tam dokuz saat boyunca saldırdılar. Misafirlerinin odadan çıkmasına fırsat vermediler.
Sırrı Süreyya ve arkadaşlarının bulundukları odanın pencerelerine masa, sandalye barikatı kurarak kendilerini korumaya almaları, olayın ciddiyetini bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor.
Herifler polis barikatını aşarak illerinin konuğu olan insanların kaldıkları Öğretmen evine kadar ulaşmışlar, kapı pencereler tekmelenmeye başlamış, içeridekiler durumun vahametini gözleri ile görünce, bu türden tedbirlere başvurmuşlar.
Ayıp ayıp.
Hani Türk Kürt kardeştir, PKK/tabi şimdi buna BDP yi de katmış oldular/ kalleştir diyordunuz.
Bunlar Milletvekili, okuyan, yazan, üreten ve insanlara söyleyecek sözleri olan insanlar.
Gidip dinlesenize, nerede nasıl yanlış yapılmış, anlamaya çalışsanıza. Süreç nereye gidiyor, kim ne yapmak istiyor, madem BDP liler PKK nın siyasi uzantısı deniliyor, o halde ellerinde kağıt kalemden başka bir şey olmayan bu insanların ne yapmak istediklerini neden anlama gayretine girmiyorsunuz?
Taşı elinize alıyorsunuz, konuklarınızın bulunduğu binayı taşlıyorsunuz, fırsat bulsanız, elinize geçseler akbabalar gibi param parça edeceksiniz.
İşte o zaman kimin kardeş, kimin kalleş olduğu tartışılmaya başlanmaz mı?
Böyle olunca da, zaman tünelinde geriye doğru birkaç sefer yapmak mecburiyeti ortaya çıkıyor.
İslam iman ve inanç kültürü çevresinde bir büyük halka oluşturan ümmeti kim parçaladı?
Bu ümmetin dilini kim yasakladı?
Kur’anı Kerim okudular, sarık taktılar diye kimler yıllarca hapis yattı? Kimler bu sistem tarafından idama yollandı.
Şeyh Sait İsyanına kim sebebiyet verdi?
Şeyh Said arkadaşları ile birlikte yola çıkarken, biz bir ümmetiz, dinimiz İslam, Peygamberimiz Hz.Muhammed’dir. Türkler artık İslam dininden vazgeçtiler, şimdi Frenk dünyasının adetleri ile yaşantılarını sürdürecekler, o halde bize düşen dinimizi ihya etmek için yola çıkmaktır demişti de,
Kim onun bu hareketini bir Kürt İsyanı olarak topluma lanse etmiş ve bu yolla kaç bin Kürt Aile mallarını mülklerini terk ederek, başka diyarlara sürgüne gönderilmişti?
Atatürk’ün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt 1930 yılında “Bu ülkenin tek bir sahibi vardır. O da Türklerdir. Başka hiçbir ırkın bu ülkede Türkler gibi yaşama hakkı yoktur. Kürtler olsa olsa Türklerin işçiliğini yapan köleleri olabilirler” açıklamasını yaparak, Kürtlerin hangi duygularını okşamıştı?
Zilan deresinde 15 bin Kürt üç sıra halinde askerlerce kuşatılıp kurşuna dizilmişler ve Zilan deresi günlerce kan akmıştı. Bu insanlar içerisinde kadınlar, kızlar, küçücük balalar/ah yavrular ah/, yaşlı ihtiyar analar, babalar,dedeler de vardı.
Bunu hangi gerekçe ile hangi milletin mensupları yapmıştı? Abdullah Öcalan’a bebek katili diyoruz. Evet örgüt toplu katliam yaptığı dönemlerde bebekleri de öldürdü. Peki Abdullah Öcalan’dan önce Kürt bebelerini öldüren katilin ismi nedir?
Bediüzzaman Saidi Nursi hazretleri bana “Sen şuna buna niçin sataştın?” diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmanımı kurtarmağa koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış. Ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi?
Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin îmanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’an’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cennet’i de istemem; Orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanım selâmette görürsem, Cehennem’in alevleri içinde yanmağa razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur, dediği için 30 sene süreyle kim hapishane hapishane onu süründürmüştür? Bu hareket hangi adalet ile yapılmıştır. Ve bunu kim yapmıştır?
Fethullah Gülen Hocaefendi yine bu ülkenin müesses nizamının, 10 yıllık Muhafazakar Demokrat Ak Parti iktidarına rağmen, hala stabil olmaması sebebiyle ABD de. Ne yapalım adam gitmiş orada keyf çatıyor mu diyelim. Bir odadan dışarı çıkmadığını, evinin bulunduğu yere yakın göletin kıyısına 13 senede bir iki kez indiğini cümle alem ve Allah biliyor. Kim ne keyfinden bahsedebilir. Fethullah Hoca Kürtlerin kurduğu bir nizamın mahkumu olarak mı vatanını terk etmek zorunda kaldı.
Bu gün aydın olarak bilinen insanlardan hapis yatmayan, en azından Mahkemeler önünde hesap vermeyen mi var?
Çocuklarımız yıllar yılı Darvinist, Marksist Leninist bir felsefe ile yetiştirildi. Hala büyük çapta bu anlayış geçerliğini muhafaza ediyor.
Bunlarla şunu anlatmaya çalışıyorum. Milletimizi, gençliğimizi istikametten saptıracak hale bu sistem getirdi.
Onlar da gittiler bir başka Milliyetçi akımın kurbanı oldular.
Sen Türküm dedin, o Kürdüm dedi, sen benim ırkım en üstün ırktır dedin, o benim ırkımın senden ne kalır yanı var diye karşı çıktı. Listeyi uzatabiliriz, gerek yok, zira gidişat, bizi faşizan bir anlayışa sürükler, ki bu bizim tarzımız değildir.
Şimdi harman yeniden karılıyor. Yanlışların düzeltilmesine çalışılıyor, pek tabii Kürtler de sütten çıkmış ak kaşıklık yapmadılar. On binlerce insanın ölümüne sebep oldular. Şimdi Almanya seviyesinde bir ülke olmamız gerekirken, orta doğunun hala çok zengin olmayan orta halli bir ülkesi konumundayız. Zira 12 Milyona yakın insanımızın günlük bir iki dolarla geçinmek zorunda kaldığını resmi ağızlar tarafından ifade ediliyor. Ülkenin bu duruma düşmesine, hiç şüphe yok, Türklerin azdırması ile Kürtler sebebiyet verdi.
Yani Cürüm işleyenin günahı var da, cürme sevkedenin, azmettirenin günahı yok mu?
O yüzden ey Karadenizli hemşerum çok kötü bir şey yaptın biliyon mu?
Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçüye taş atanlar için şu hatırlatmayı yapmak istiyorum.
Hz. İsa Aleyhisselamın zina yaptı diye getirilen kadının recmedilmesi için toplananlara söylediği şu sözü şimdi bir de ben size söylüyorum.
O İLK TAŞI HİÇ GÜNAH İŞLEMEYEN ATSIN. BAKALIM TAŞ ÖNCE KİMİN KAFASINA DEĞECEK.
GEÇMİŞ OLSUN MESAJI: Bu ülkede yaşamanın bir bedeli var. Suya sabuna dokunmazsan, hele bir de yalakalık yapabilirsen, hayatın kaymak gibi pürüzsüz, akıp gider. Ama Riyakarlık yapmaz, para,pul, mal, menal peşinde koşmazsan, insanlık için, halk için söyleyecek sözün, atılacak adımın var ise, bedelini ödersin kardeşim. Fırat Anlı bey de arı, hayası ile bu bedeli ödedi. Geçmiş olsun.