PES ETMEZ İSEK KAZANIRIZ

Gezi Parkı olayları ile ilgili olarak Sayın Başbakan dış aktörlerin önemli ölçüde görev yaptığını, içteki bağlantıları ile harekete geçerek bu ülkede şimdiye kadar hiç olmamış biçimde bir halk ayaklanması yaratmak istediklerine inanıyor.

Binlerce insanın tek kuruş ödemeden Taksim çevresindeki otellerde yiyip içip, biraz da yan gelip yattıktan sonra, gezi parkına dönmeleri ve eylemlerini sürdürmelerinin kaynağında “yürüyün en köleler, gün sizin çevkan sizindir” cesareltendirmesinin rolünün elbette çok büyük olduğu hiçbir zaman bizim gözümüzden kaçmamıştır.

Çok büyük sermayaye sahip olan bu şirketlerin ve paraların sahipleri dünya insanlığının yüzde birini oluşturuyor. Bu yüzde birlik kesim dünya insanlığının yüzde doksandokuzuna hükmediyor, onları idare ediyor, emir ve talimatlar veriyor, gereğini yerine getirinlere “BİZİM OĞLANLAR İYİ İŞ ÇIKARDI” diyor, gereğini yerine getirmeyenler için de ya Sincanda Tank Yürütüyor veyahut ta Taksim Gezi Parkında biz mehtaba çıkardık diyerek, sallayın düşecekler naraları atıyor.

Üllümnatinin oğlanlarının en büyük yerleşkesi olan ABD de dünya insanlığını idare eden bu yüzde birlik kesimin yüzde otuzu ikamet ediyor ve Kapitalist Şımarıkların sağladıkları gelirler üzerinde twist yapıyorlar.

Türkiye’nin Ak Parti iktidarı ile birlikte daha çok üreten ve daha çok satan bir ülke haline gelmesi konusunda verilen mücadele yeni yeni meyvelerini vermeye başladı.

Aslında bu süreçte Ak Partiye iki tane çok büyük tuzak kuruldu. Bunlardan birincisi 1 Mart 2003 tezkeresini kabul ettirip ülkeyi inanılması güç, katlanılması imkansız masrafa sokmak, karşılayamadığı masraflar için batılı efendilerine mahkum hale gelip borçlanmasını sağlamak, vurdu vurdu vuruldu tuzağından tabutlar içerisine cenazeleri gelen genç yavruların anne babalarını hükümet aleyhine kışkırtmak ve değişik gömlek giymiş olsa bile Ak Partiye ve onun genel başkanına dünyayı dar edip, iktidardan uzaklaştırmaktı. Bu vartadan Ak Partili acemi milletvekillerinin karşı duruşu sayesinde kurtulmak mümkün

oldu. Gurup konuşma kayıtlarında var, Sayın Başbakan bir çok defa Irak’da yaşananlarla ilgili olarak, çok şükür, biz bu belaya sürüklenmedik dedi.

Bu vartalardan ikincisi ise Suriye olayına yürü yanındayız diye müzahir olma sözü verenlerin, sonradan işin içinden çıkılmaz bir hal meydana gelince, Türkiye’yi yalnız bırakmaları oldu. Düşünüldü ki, Türkiye attığı bu adımdan geri duramaz, bir şekilde Suriye’ye müdahale eder. Ama süreç içerisinde aklı selim galip geldi, sadece Suriye’den kaçmak zorunda kalan insanlara,dindaş ve ırkdaşlarına yer yurt sağladı. İaşe ve ibatelerini temin etti. Türkiye bir anlamda Suriye ile sıcak bir savaşın içerisine girmiş olsa idi, yine o efendilere akıl almaz biçimde borçlanacak ve iki yakası bir araya gelmeyecekti. Çok şükür bu tuzağın da kıyısından dönüldü.

Amerikan derin devleti olarak bilinen NSA'de (Ulusal Güvenlik Ajansı) yıllarca ekonomik tetikçi olarak çalışan John Perkins, Yaptığı işi kısaca şöyle tanımlıyordu: 'İşin, dünya liderlerini, ABD'nin ticari çıkarlarını gözeten büyük bir ağın parçası olmaya teşvik etmek. Sonunda bu liderler, sadakatlerini garanti edecek bir şekilde bir borç batağına saplanırlar. Sonra da politik, ekonomik veya askeri ihtiyaçlarımız için, ne zaman istersek onları kullanabiliriz'.

Işte bu John Prkins verdiği bir mülakatta, Gezi Parkı eylemlerinin önce spontane şekilde başladığını ancak ardından yıkıcı bir operasyona dönüştürmek üzere çeşitli gizli servislerin devreye girmiş olabileceğini söylüyor ve Erdoğan'ın çok uluslu şirketlere alternatif politikalar geliştirmesinin hoş karşılanmadığını vurguluyor. 'Ne zaman güçlü liderler küresel şirketler dünyasına, IMF'ye, Dünya Bankası'na karşı gelse, onlara bazı şeyler olmaya başlar. Kitlesel gösterilerle karşılaşırlar, suikastlere(Allah Korusun) uğrarlar' diyor.

Avrupanın Petrol ve doğalgaz ihtiyacının büyük çoğunun Türkiye’nin ev sahipliğini yaptığı borulardan akması, bu alanda merkez ülke haline gelmesi, savunma sanayiinde dışa bağımlılıktan kurtulmayı temin eden yatırımlara imza atılması, lazer güdümlü silahların üretimine geçilmesi, kendi tankını,

topunu üretme imkanının ortaya çıkması, yerli otomobil üretme girişimi , yakın zamanda savaş uçağı üretecek tesislerin faaliyete geçmesi, iki nükleer santralin yapımına start verilmesi ve üçüncüsünün Türkiye’nin kendi imkanları ile yapılabileceğinin dünya kamu oyuna deklare edilmesi ve hepsinden önemlisi ülke barışını sağlayan süreçi başlatmasının sonuç alınabilecek noktaya gelmesi... eeee yok artık, siz çok oldunuz diyerek karşıladılar ve kendilerince “sehpa”yı kurdular.

Ama yok öyle Yağma Hasan’ın böreği.Üreten millet, ayağına pranga vurulmaz ise, daha fazlasını yapmaya namzettir. Ak Partiyi ve Sayın Başbakanı ayakta tutan milletin kendisidir. Bu milletin sağ duyusunun sağladığı demokratik ortamı yok etmek için var gücünü kullanan Üllümnatinin evangelist uşaklarına bu millet geçit vermeyecektir.

Yeter ki biri birimize düşmeyelim.

Yukarısı güllük gülistanlık gösterilse de aşağıada kaynama var.

Her şeyimiz tamam da yeni bir Cemel veya Sıffin vak’a mız mı eksik.