SICAK GÜNDEM ÜZERİNE
Zaman zaman işlerimiz oluyor. Bir iki gün yazımıza engel durumlar meydana geliyor. İnsan bu. Her şeyi tüketiyoruz. Ve her tükettiğimiz şey bizi tüketiyor. Büyük itinalar ile inşa etmiş olduğumuz surumuzda gedikler meydana geliyor. Orayı inşa edeyim, burayı onarayım derken, ustabaşı rahatsızlanıyor. Yatıyor, kalkıyor. Bir süre daha, bir süre daha veriyor Allah insana. Vade tanıyor, mehil veriyor. Ne kadar şükretsek az.
Bahsettiğim makul sebeplerle yazamadım, ama gündem sıcaklığını koruyor.
Geçen Perşembe günü Davas'ta Sayın Başbakan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez, BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ve Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'nın katıldığı bir paneli canlı canlı izledim. Daha doğrusu Sayın Başbakan konuşmuş, Perez cevap vermeye başlamıştı.
Perez ağzından burnundan salyalar akıtarak konuşuyor, Başbakan'ın yüz hatları giderek sertleşiyor, notlar alıyor. Perez bağırarak, çağırarak sadece ve sadece Sayın Başbakana hitap ediyor.
Ben sağıma soluma bakınıyorum. Acaba yanlış şeyler mi görüyorum. Kafayı mı yedim ki, örneğine ender rastlanan bir hitap tarzı ile karşı karşıyayım diyorum. Bu bir mizansen/kurgu olmasın. Yok canım kamera şakası yapıyorlar düşüncesini hazmetmeye çalışıyorum. Fakat hayır öyle değil, tamamen gerçek ve Perez Gazze Şeridinde yaptıkları katliamda Başbakanın takındığı tavra cevap veriyor, adeta onun şahsında Türkiye'yi haşlamaya çalışıyor. Tam fırsatını buldum. Seni başka türlü insanlık önünde mahcup edemez ve İsraili haklı çıkarmak için başka fırsat bulamazdım havasında. Saldırdıkça saldırıyor, ama hiç kimse sesini kesmiyor, ancak Başbakan notlar alıyor, belli ki cevap verecek.
Dünyada Uluslar arası ilişkilerde böyle tartışmalar savaş zamanlarında veya savaştan sonra yapılan ikili toplantılarda olmuştur. Ama tüm dünyanın gözü önünde İsrail'in yaptığı tarzda bir saldırganlığı, dünya herhalde izlememiştir.
Yaşananlar herkesçe malum olduğu için ben o konularda teferruata girmeyeceğim.Elbette Sayın Başbakanın Pereze verdiği cevapların arkasındayım ve sonuna kadar desteklediğimi ifade etmeliyim. O, Başbakanın bilinen tarzından daha fazlasını görmediğine şükretsin.
Perez konuşması esnasında Sayın Başbakan'a İsrail'e düşen bombalar İstanbul'a düşse idi , her gün binlerce vatandaşınız ölüm korkusu ile yaşasa idi ve milyonlarca İsrailli her gün sığınıklara girmek zorunda kalsalardı siz ne yapardınız derken bir anlamda ne kadar zor durumda kaldıklarını ifade ederken masumiyetlerini ortaya koymaya çalışıyor ve diğer taraftan biz kendimizi korumaya çalışıyoruz, siz bize saldıranlara neden arka çıkıyorsunuz diye Başbakanı sıkıştırmaya gayret ediyordu.
Perez konuşması sonrasında müthiş bir alkış aldı. O sırada gerçekten kanım dondu. Olayın Yahudi lobilerince çok özel mahiyette kurgulandığını , paneli yöneten herifin tavrı ile anlamak güç olmadı. Sayın Başbakan zar zor birkaç cümle söyleme imkanı buldu. Tabii o konuşmada en önemli cümle Yahudilerin adam öldürmekte nasıl da mahir olduklarını söylemesi idi. Oysa onların Kutsal Kitabı Tevrattaki 10 emrin 6. maddesinde "Öldürmeyeceksin" kuralının bulunduğunu hatırlattı ve böylece kendi inançlarına karşı da ne kadar ters davrandıklarını ortay koydu ve paneli terk etti.
Perez'in gerçekten hakaret edercesine yaptığı saldırgan konuşmasına acaba Sayın Başbakan "biz ortadoğuda gerçek bir barışın sağlanması için var gücümüzü kullanıyoruz, bu amaçla İsrail ile Suriye arasında dolaylı barış anlaşması yapılmasına çalışıyoruz. Ama İsrail Başbakanı binlerce kişinin öldürülmesine karşı yaptığımız konuşmadan ötürü, bizden İNTİKAM ALMAYA çalışıyor. Bana bunu yapanın Filistinlilere neler yaptığını/yapacağını dünya kamuoyunun takdirine bırakıyorum ve Filistinlilerin nasıl bir zulüm ile karşı karşıya kaldıklarını anlamanızı istiyorum" dese idi , işin içinden iki kat daha haklı olarak çıkmaz mı idi? soruyorum.
Başbakanın paneli terk ederken Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'nın ayağa kalkarak Başbakanı hararetle tebrik etmesi ve sanki panelden ayrılmak üzere yan dönüp , tekrar koltuğuna oturması gözlerden kaçmadı.
Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa'nın İsrail'in meydanlarda yaptığı katliamdan sonra , masada da esip savurmasına göz yummasını gerçekten anlamak mümkün olmadı. Keşke o da bir dakika sonra değil, Başbakan ile birlikte bir dakika önce çıksa ve Müslümanların birlikteliğine vurgu yapsa idi.
Şimdi bütün bunlardan sonra benim gelmek istediğim bir nokta var. Biliyorsunuz daha önce de yazdığım yazılarda belirttiğim üzere İsrail sertlik yanlısı ve bu politikasını hiç çekinmeden yerine getiriyor. Yani İsrail diplomasiden kesinlikle anlamıyor. Sahip oldukları silahların büyüklükleri gözlerini kör etmiş, sesleri kulaklarını sağır hale getirmiş. Ne bir şey duyuyorlar, ne bir şey görüyorlar, ne bir şey hissediyorlar.
Lafların İsrail'i hizaya getireceğini hiç sanmıyorum.
Keşke onları yalnız bırakacak hareketler içerisine girsek.
Ticari ilişkilerimizi kessek,
Elçilerini geri göndersek,
Elçimizi geri çeksek.
Bu tür işler için bekara karı boşamak kolay diyorlar.
Bu lafı birisi bana bir olay ile ilgili söyledi ve ben derhal ona "ama ben bekar değilim" diye cevap verdim.
Yarın devam edelim.