SİYASET ÇOK KARIŞACAK
29 Mart seçimleri öncesi yazdığım bir yazının başlığı aynen şöyle idi. "Siz bu kalabalıklardan gerçekten etkileniyormusunuz"
Evet soru bu idi.
Aslında bir çok soru cevabını kendi içerisinde barındırır.
Ben bu kalabalıklardan "herkesin zannettiği kadar etkilenmediğimi, insanların büyük çoğunluğunun da bu kanıda olduğunu" yazının ilerleyen kısımlarında belirtmiştim.
Peki bu kalabalıklar olmadan siyaset yapılır mı? meydanlara çıkan bir siyasetçi "oh ne güzel oldu , bakın çok fazla gelen giden yok, biz 3-5 bin kişi kendi aramızda rahat rahat konuşuruz, meselelerimizi daha akıllıca, hissiyattan uzak bir şekilde değerlendirme imkanı buluruz, ne o öyle her kafadan bir ses çıkan kalabalıklar, insan ne diyeceğini şaşırıyor, gerçek gündemden kopuyoruz, gaza gelip "sağa" "sola" akla hayale gelmedik laflar ediyoruz" der mi?
Demez.
Ama ben yinede o yoğun kalabalıklarlardan hazzetmediğimi, bu kalabakılıkları meydan meydan toplamanın iyi bir siyaset biçimi olmadığını, bizim gibi fakir fukarası çok olan toplumların, ülkenin her tarafında en az iki ay boyunca oradan oraya dolaştırılmalarına, işgücü, emek , sermaya kaybına , hiçbir söylemden tatmin olmamış biçimde evlerine dönmelerine tahammülümün olmadığını düşünüyorum.
İnsanların bu kadar politize edilmeleri maalesef paranoyak bir siyaset kültürünü de beraberinde getiriyor.
Bu paranoyak kültür birikimi gerek seçimler öncesinde ve gerekse seçimler sonrasında kini, öfkeyi, karşılıklı zıtlaşmayı, kavgayı beraberinde taşıyor ve Afrika ülkelerinde bile görülmeyen onlarca insanın ölümü, yüzlercesinin yaralanması maalesef bizde gerçekleşiyor.
O yazıda da belirtmiştim. Asıl gelen bu kalabalıklardan çekinmek lazım.
Çünkü bu kalabalıkların büyük çoğunluğu, inanın iş , aş, ekmek, sağlık hizmeti, eğitim, güvenlik, fuhuş ve uyuşturucu müptelası güruhtan çocuklarının nasıl uzak tutulacağını duyma, anlama, el hasılı insan gibi bir hayat tarzının nasıl gerçekleştirileceğini liderlerinin ağzından dinlemeye geliyor.
O propoğandaların yapıldığı sırada insanların iç dünyalarını bilmek çok zor. Ama sandıklardan çıkan sonuçlar bu iç dünya hakkında hepimize çok önemli bilgiler veriyor.
Siyasi partilerin alıdığı oy oranlarının üç aşağı beş yukarı belli olduğu bir sırada özellikle Sayın Başbakanın yaptığı açıklamalar, seçim öncesinde meydanlardan aldığı sinerjinin, sandığa yansımamasından duyduğu üzüntüyü ifade ediyordu.
Ak Parti yine bu seçimde birinci parti oldu ama başta Sayın Başbakan olmak üzere partinin ileri gelenleri sonuçtan memnun olmadıklarını ortaya koydular.
İzmir, Manisa,Antalya, Balıkesir,Ordu,Van, Şanlıurfa,Diyarbakır,Kastamonu,Mersin,Adana gibi illerin ya Bakan ya da Genel Başkan yardımcısı seviysinde temsil edilmelerine rağmen başarısız sonuçlar alınması memnuniyetsizliğin ana eksenini oluşturdu.
Seçim sonrasında yapılan ilk Bakanlar kurulu toplantısında Bakanların hepsinin sözlü olarak istifa ettiklerine dair açıklamalarının basında yer alması üzerine konuyu araştıran Sayın Başbakanın, haberin 6 Bakana birden dayandırılarak doğru olduğunun ortaya çıkması üzerine "Bakanlar kurulunda bu şekildeki konuşmaları basına yansıtan insanlar nasıl Bakan olur,bu şekilde konuşan bir Bakan varsa kendisini derhal kapanın önüne koyarım" sözü içeride çok yoğun tartışmanın yaşandığını ,hatta bunun bir çatışmaya dönüşebileceğinin işareti olarak algılandı.
Diğer yandan Hükümte sözcüsü Sayın Cemil Çiçek'in güneydoğu illerinin durumu için "DTP Ermenistan'a dayandı" sözü amacını aşan bir beyan olarak ortaya çıktığı için, hem toplumu ve hem de Başbakanı çok kızdırdı.
Cemil beyin bu sözünden Güneydoğu Anadolu'nun Ermenistan ile birleşme noktasına geldiği anlamı çıkarıldı ve bu düşüncenin çok tehlikeli bir yaklaşım olduğu açık ve net bir biçimde ifade edildi.
Cemil bey Sayın Başbakan tarafından diğer 6 Bakanla birlikte söylem ve eylemleri sebebiyle eleştirildi.
Siyasette bu tür eleştiriler ağırdır ve karşılığı istifadır.
Ama bizde siyasilerin büyük çoğunluğu varlık sebeplerini o siyasi harekatın liderine bağlı olarak gördüklerinden ve özgün bir siyasi yaşamları söz konusu olmadığından, KENDİ BAŞLARINA İSTİFA ETME VE KABUL EDİLMEMESİ HALİNDE BUNA DİRENME HAKKINA BİLE SAHİP DEĞİLLER.
Açık eleştiri AÇIK İSTİFAYI getirir, getirmeli. Siyaset böyle olgunlaşır, siyasi kimlikler ve kişilikler ancak bu şekilde oluşur.
Geçerli oyların yüzde 35 ini alan bir partinin iktidar olma imkanı bulduğu ülkemizde, yüzde 38 oy alan Ak Partideki tartışmalar kırılmanın geniş,hasarın büyük olduğunu ortaya koyuyor.
Milli İradenin yön verdiği siyasetin 29 Mart sonrasındaki gelişimi, hasar tespit raporundaki duruma bakar,yolumuza devam ederizle geçiştirilecek kadar "banal" değil. Ak Partinin 29 Mart 2009 daki seçimi 1989 yılında ANAP'ın yaşadığı Mahalli İdareler seçimi ile tıpa tıp benzemese de siyasi analistler her iki seçim arasında ciddi bağlar kuruyorlar.
Halk siyaseti yeniden gebe bıraktı.
Doğum yakındır.